Faizi bırakalım, işimize odaklanalım
İş insanlarına yönelik bazı organizasyonlarda büyüme ve kurumsallaşma üzerine konuşmalar yapıyorum. Malumunuz hemen her konuşma sonunda soru cevap bölümü olur. Bana en sık sorulan soru “faiz indirimleri ne zaman başlar?” sorusudur. Benzer şekilde iç siyaset, dış siyaset, kurlar ve benzeri konularda da çok soru alırım. Bu noktada benim dikkatimi çeken başka bir şey var.
Konusu büyüme ve kurumsallaşma olan bir konuşmanın sonunda ağırlıklı olarak yönetim değil, ekonomi konuları konuşuyor oluşumuz. Üzerinde düşününce, nedenini anlıyorum; konjonktürel yönetim sergilenen bir ülkede, dış faktörler iş yapış üzerinde çok etkili. Yani “faiz indirimleri ne zaman başlar hocam, ne zaman makul seviyelere iner” sorusunun arkasında “artık finansa erişim kolaylaşsın, finansman maliyetleri düşsün, yine borçla yatırım yapalım, borçla işletme sermayesi döndürelim, borçla nakit akışlarını dengeleyebilelim, kısaca borçla büyüyelim meseleleri vardır”.
Odağımızı kaydırmak fayda sağlayabilir
Bu konular önemsiz demiyorum, ki son yirmi sene şirketlerimiz küresel likidite bolluğu ve uygun krediler ile borçlanarak, konjonktür desteği ile ciddi büyümeler sağladılar. Bu nedenle sabah akşam ekonomi haberlerini ve yorumcuları takip etmeyi, yemeklerde ve hatta spor yaparken dahi faiz üzerine sohbet etmeyi anlıyorum.
Öte yandan ekonomi konuştuğumuz kadar, strateji, mega trendler, iş modelleri, yönetim veya risk yönetimi meselelerini konuşmadığımızı görüyorum. İş dünyasının yirmi beş senedir içinde olduğumdan ve son on senedir yönetim kurulları ve tepe yöneticilerin dünyasında yaşadığımdan bunu gözlemleyebiliyorum. Ancak şirketlerimizin esas sorunları bence buradan kaynaklı değil.
Ne demek istiyorum? Makro şartlar önemsiz mi? Makro seviyede yapılan irrasyonel işler, mikro seviyede yankı bulmuyor mu? Tabi ki önemli, tabi ki yankı buluyor. Ama artık esas mesele bu şartların geçici olmadığını kabul etmek. Değişken, belirsiz, karmaşık ve muğlak bir dünyada (buna VUCA deniyor) yaşıyoruz. Değişim ve krizler sürekli yaşanacak.
ABD- Çin eksenli rekabet, küresel iş yapış biçimlerini ve dinamikleri önümüzdeki yirmi senede değiştiriyor olacak. Bir taraftan yıkıcı teknolojiler ve geleneksel şirketleri tehdit eden yeni rakipler ortaya çıkacak. Perakendeci şirketler yazılım şirketine, sanayi şirketleri hizmet şirketlerine dönüşürken, iş modelleri sürekli farklılaşırken, artık sınırların nerede başlayıp bittiği belirsiz hale gelmişken, faiz veya kur konuşmak esas meselenin etrafından dolaşmak demek.
Esas mesele ne?
Esas mesele geleceğin dünyasında nasıl ayakta kalabileceğimiz? Sektörümüz ve müşterilerimize nasıl yön vereceğimiz? Stratejilerimizin ne olması gerektiği, yönetim ve organizasyon yapımızın nasıl şekillenmesi gerektiği, VUCA dönemine uygun bir şirket yönetimini nasıl sergileyebileceğimiz?
Burada toplantılarının %90’ında kısa vadeli işler olan ekonomi ve mali sonuçları konuşmak yerine öncelikle şu sorulara cevap aranması gerektiğini düşünüyorum:
-Müşterilerimiz kimler? İfade ettikleri ve henüz etmedikleri ihtiyaçlar neler?
-Öncelikleri hangi yönde değişiyor?
-Müşterilerimin kim olması daha doğru?
-Onlara nasıl artı değer sağlarım?
-Müşterilerimin nasıl ilk tercihi olurum?
-İş modelim ne? Gelir modelim ne? Kar modelim ne? Nasıl geliştirebilirim?
-Gerçek rakiplerim kimler? İş modelleri nasıl? Gelir ve kar modelleri nasıl?
-En ciddi rakiplerimden nasıl farklılaşırım?
-Gelecekteki trendler ve değişim ekseninde, iş modelim nasıl olmalı?
-Strateji ve iş modelimi, hangi yönetsel ve organizasyonel model ile icraya dönüştürürüm?
Odağımızı ekonomiden kendi işimize döndürmek, yöneticilerimizi bu yönde düşünmeye sevk etmek uzun vadede akıllıca olacaktır.