Faiz yüzde 1’e indirilseydi...(*)

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Lüks arabasında işyerine doğru yol almakta olan işadamı adım adım ilerleyen trafikte her zaman olduğu gibi radyoda Türk sanat müziği dinliyordu. İşler pek iyi gitmiyordu ve pek keyfi yoktu. Birden radyoya kulak kabarttı. Müzik yayını kesilmiş ve sunucunun heyecanlı sesi yükselmişti:

“Son dakika gelişmesini bir kez daha aktarmak istiyoruz. Merkez Bankası gece yarısı aldığı kararla bankalara borç verirken uyguladığı faizi yıllık yüzde 1’e çekti...”

İşadamı irkildiğini hissetti, faiz yüzde 1’e indirilmiş... Radyonun sesini iyice açtı:

“Merkez Bankası’ndan yüzde 1 faizle kaynak kullanma olanağı elde eden bankaların, kredi faizlerini yüzde 1.5 dolayına düşürmesi bekleniyor.”

Yüzüne bir gülümseme yayıldı. İşini genişletmek için yenileme yatırımı yapması gerekiyordu. Ne var ki yüzde 15’leri bile aşan kredi faizi yüzünden yatırıma bir türlü girişemiyor, cesaret edemiyordu. Bu karar imdadına yetişmişti. Arabanın içinde olmanın ve duyulmayacağını bilmenin coşkusuyla “Harika” diye bağırdı; “Yıllardır beklediğimiz karar” sözleri döküldü dudaklarından.

Başka haberler de olabileceği düşüncesiyle kanal değiştirdi. Her yerde bu haber vardı. Bir kanal ünlü bir iktisat profesörüne bağlanmış görüş soruyordu. “Olmaz böyle şey” diyordu profesör, “Bu ekonominin gerçekleriyle örtüşmez, faiz diğer koşullar oluşmadan bir kararla düşürülemez, bunun sıkıntılarını geçmişte gördük, felaket olur”...

“Ne olabilir ki” diye geçirdi içinden ama profesöre kulak vermesi gerektiğini hissetti:

“Bu ülkede enflasyon yüzde 10 dolayında değil mi. Şimdi faiz yüzde 1’e, 2’ye düşürüldü. Bankalar, Merkez Bankası’ndan bu faizle istedikleri miktarda para alabilirlerse hiç kuşku yok mevduat faizini de buralara çekerler. Peki ya mevduat sahiplerinin durumu? Enflasyon yüzde 10 dolayında seyrederken, onlar yüzde 1 faize razı olup paralarını bankalarda tutmaya devam ederler mi?

Sunucu, “Peki hocam ne yapar tasarruf sahipleri sizce” diye sordu.

“Mevcut mevduatın faizi en azından enflasyon kadar, tamam ama bu mevduatın vadesi gelip yenilenmesi gerektiğinde ne olacak? Vadesi dolan hesaplar birer birer kapatılıp paralar bankalardan çekilecektir. Bakın birkaç saat sonra bankalara hücum olursa hiç şaşırmam. Bugün bırakın herkesin gitmesini, hesap sahiplerinin yalnızca yüzde 1’i, 2’si gitsin, bankalar ancak bu kadar hesap sahibine para ödeyebilir. Bakın 30 Mart 2018 tarihindeki tutarları vereyim. Bankalarda, yani mevduat bankaları ve katılım bankaları toplamında 974 milyar lira mevduat var. Buna döviz hesapları dahil değil. TL cinsi hesaplar bunlar. Peki bankaların kasasında ne kadar para var dersiniz?”

“Epeyce bir para olmalı...”

“Hayır yok, olmaz; Türkiye’deki toplam para ne kadar ki bankalarda epeyce olsun. Yine 30 Mart itibarıyla bankaların kasasında 13 milyar lira para var, yalnızca 13 milyar lira. Yani 974 milyar liralık mevduatın yüzde 1.3’ü kadar. Zaten piyasadaki toplam para 134 milyar lira. Bu 134 milyarın 13 milyarı bankaların kasasında, 121 milyarı da vatandaşın; yani sizin, benim cebimde.”

“Öyleyse vatandaş parasını çekmek isterse felaket olur.”

“Ben de onu anlatmaya çalışıyorum ya. Bu karar nasıl alınmıştır bilemem ama, enflasyon olduğu yerde dururken, bir gece yarısı kararıyla faizi böyle yüzde 1’e indirirseniz ekonominin ipini çekmiş olursunuz. Umalım bu bilgide bir yanlışlık olsun ya da hemen düzeltilsin. Kaos olur yoksa kaos!”

“Hocam para basılarak çare bulunamaz mı buna?”

“Çare bulunduğu zannedilebilir. Para basılarak vatandaşın parası ödenebilir. Bu yapılabilir. Ama bu kadar para birkaç gün içinde ödense ne olur, o zaman da enflasyon çok kısa zamanda yüzde 100’leri aşar. Eline para geçen yüzde 1 faizle mevduat açacak değil ya dövize koşar ya altına. Dolar daha şimdiden 4 lirayı aşmış, o zaman 20 liralara, 30 liralara fırlar.”

İşadamında sevinçten eser kalmamıştı, hele dolarla ilgili tahmini duyanca. Ter bastı tüm vücudunu. Bir KOBİ sahibiydi ve çok değil 2 milyon dolar dış kredi kullanmıştı ama doların 3 liradan 4 liraya çıkması bile hesaplarını altüst etmeye yetmişti, şimdi öyle 30 liralar falan... İşte o zaman işçilik günlerime dönerim, iş bulabilirsem, diye düşündü.

***

Başka bir kanala geçti. Yeni bir haber vardı. Farklı bir bilgi söz konusuydu:

“Tüm mevduat bankaları bir ay içinde otomatik olarak katılım bankasına dönüştürülecek.”

“Aman aman” dedi kendi kendine, bankalardan çok çekmişti, katılım bankaları değişik esasla çalıştıkları için daha esnek olurlardı. “Hiç olmazsa iyi bir haber duydum” diye sevindi.

Bu kez radyoda eski bir bankacı konuşuyordu:

“Bu kararın öyle uzun uzun ve etraflıca düşünülerek alındığını pek sanmıyorum” diye başladı bankacı.

“Sizce sakıncaları olur mu bu kararın?”

“Hangisini saysam ki... Bir kere Türkiye’de parasını bankaya yatıran tasarruf sahibi zaten kaç yıldır enflasyon kadar bile faiz kazanamıyor. Yani özünde anaparadan yiyor. Ama hiç olmazsa parasına ne kadar faiz alacağını biliyor. Şimdi katılım bankasına gittiğinde vade sonunda ne kadar kar payı alacağının garantisi yok. Ayrıca, pek rastlanmasa da teorik olarak vade bitiminde hiç kar payı alamayabilir. Bu durumda zaten mevduattan ağzı yanmış vatandaş ne kadar kazanacağını bilmeksizin katılım bankasını tercih eder mi, tartışılır. Dolayısıyla yıllardır çalıştığı bankanın katılım bankası olacağı kaygısına düşecek hesap sahiplerinin bankalara akın ettiğini görebiliriz. Böyle bir akın karşısında bir süreliğine, ortalık yatışana kadar bankalardan para çekilmesine engel getirilmesi gibi bir düşünce oluşursa, o zaman da finans sistemi onarılmaz bir yara alır, umarım yetkililerin aklından böyle bir şey geçmiyordur.”

***

Bir başka radyo istasyonuna geçti. Orada televizyonlarda izlediği bir gazeteci değerlendirme yapıyordu:

“Merkez Bankası bankalara yüzde 1 faizle kredi kullandıracak olsa bile, açacağı kredinin miktarı önemli. Merkez Bankası çok az para verirse, bankalar işlerini yürütebilmek için şimdiki faizle mevduat toplamaya devam eder. O zaman Merkez’in yüzde 1’lik faizinin bir önemi kalmaz, bankaların özel sektöre kullandıracağı kredinin faizi de inmez. Yani değişen bir şey olmaz. O yüzden uygulamayı görmek gerek. Hem bu konunun yabancı yatırımcı ayağı var. Faiz böyle yüzde 1’lere indirildiğinde Hazine de bu faizden borçlanmak istese yabancı gelip iç borçlanma senedi alır mı? Türkiye, nasıl dış kaynak bulacak? Belli ki bunlar hiç düşünülmemiş.”

***

Kafası allak bullak olan işadamı, şuursuzca yola bakıyordu. Önünde hep birkaç metre arayla takip ettiği arabalar olurdu. Bu sefer önündeki yol bomboş uzanıyor gibiydi. “Hayal mi görüyorum” diye düşündü. Yanından geçen arabalardakiler elleriyle garip garip işaretler yapıyorlardı ve yüz ifadelerinden pek de iyi şeyler söylemedikleri belliydi. Camının tıklatılmasıyla irkildi. Bir trafik polisi camı açmasını işaret ediyordu:

“Neyiniz var beyefendi? Niye durdunuz yolun ortasında, baksanıza trafiği tıkadınız. İyi misiniz, rahatsızsanız emniyet şeridine alalım arabanızı.”

“İyiyim iyiyim” diye kekeledi. “Dalmışım, kusura bakmayın...”

Gaza bastı, bir an önce uzaklaşmak istedi oradan. Deminden beri dinledikleri neydi öyle... Bir yandan da radyoya kulak verdi, aynı konuşmalar sürüyor mu acaba, diye. “Belki güzel bir şarkı dinler kendime gelirim” düşüncesiyle kanal değiştirdi yeniden. Ama duyduğu şarkı değildi, yine faizden söz ediliyordu...

“Aman ha, aman ha indirmeyin şu faizi” diye söylendi kendi kendine; “Aman ha”...

(*) Bu yazı, bu köşede 29 Şubat ve 26 Ağustos 2016’da yer alan ve gerçeklerle hiçbir ilişkisi bulunmayan varsayıma dayalı yazıların sayıları güncellenmiş tekrarından ibarettir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar