Faiz ve enflasyonda düşüş nereye kadar?
Geçen sene Eylül ayında MB’nın politika faizinde artırıma gitmesi sonrasında piyasa faizleri zamanla belirgin bir düşüş trendi içerisine girdi. İlk başta çelişkili bir durum gibi gözükse de (politika faizi artırılırken piyasa faizlerinin düşmesi) bu aslında gayet beklenen bir durumdu. Politika faizinin gerçekçi bir seviyeye yükseltilmesi döviz kurlarındaki oynaklığı azaltırken ileriye dönük enflasyon beklentilerini de aşağıya çekti. (Kasım’da yüzde 17.4 olan 12 aylık enflasyon beklentisi Mart’ta 15.2’ye gerilemiş durumda.) Öte yandan, kur şoku sonucunda artan belirsizlik nedeniyle faiz marjlarını (kredi-mevduat faiz farkı) iyice genişletmiş olan bankalar da bu marjı yavaş yavaş yenidennormal seviyelerine çekmeye başladılar. (Ticari kredi faizlerinde Ekim ayında yüzde 10’a kadar yükselen bu marj, şimdilerde yüzde 3’lerin altına gerilemiş durumda.)
Ancak şunu da vurgulamam lazım ki, bu düşüşün büyük kısmı kamu bankalarından kaynaklandı. Burada da çeşitli telkinler, kampanyalar ve sübvansiyonlar rol oynadı. Her ne kadar özel ve yabancı bankaların da kredi faizlerinde indirim söz konusu ise de, bu daha kısıtlı bir düşüş oldu. (Son 6 ayda, özel ve yabancı bankaların toplam kredi hacimleri yüzde 8 daralırken, kamu bankalarının kredi hacmi %6 arttı. Bu da MB’nin son 6 aya ilişkin faiz istatistiklerinin çok büyük ölçüde kamu bankalarının faizlerini yansıttığı anlamına geliyor.) Bu noktayı şunun için vurguluyorum: Eğer geçerli faizler suni ve piyasa gerçeklerinden kopuk bir şekilde belirleniyorsa, ileride problem çıkması kaçınılmaz olur.
Gelelim devlet tahvili faizlerine: Her ne kadar son aylarda Merkezi Hükümet bütçe açığını anormal seviyelerde artırmış ise de kamu borçlanma maliyetlerinde aynı ölçüde bir artış göremiyoruz çünkü Hazine yurtiçi borçlanmasını aynı oranda artırmadı. Bunun başlıca 2 sebebi var. Birincisi Ocak ayında Hazine’ye transfer edilen 33.6 milyar TL’lik Merkez Bankası kârı ile yaratılan kaynak. İkincisi ise Hazine’nin dış borçlanmaya büyük ağırlık vermeye başlaması. Daha ilk 3 ay bitmeden Hazine dış piyasalardan 2019 için planladığı 8 milyar dolarlık toplam borçlanmanın 6.4 milyar dolarını gerçekleştirmiş durumda. Bu borçlanmanın bir kısmı ile vadesi gelen borçlar ödenirken, diğer kısmı cari devlet harcamaları için kullanılıyor.
Ancak, Hazine son aylarda iç piyasaya belirgin bir borçlanma yükü getirmese de, DİBS faizlerinde, yavaştan da olsa, bir yükselme söz konusu. Örneğin 5 yıllık DİBS’ler Ocak sonunda yüzde 15.4 seviyelerine kadar gerilemişken, bugünlerde yüzde 17’lerde. Bu durum tabii ki ileriye dönük çok da iyi bir alamet değil. Özellikle bütçede giderler hızlı bir şekilde artarken, gelirler tarafında sınırlara dayanılmış olması riskleri artıran bir unsur. İlk 2 ayda faiz-dışı giderler yüzde 44 oranında artarken, vergi gelirlerindeki artış oranı ise sadece yüzde 8 oldu. Son 6 ayda Maliye tek seferlik gelirlerle (askerlik harcı, yapı izin belgesi, MB kârı gibi) bütçe açığını kontrol altında tuttu ancak burada deniz bitmiş gözüküyor.
Hal böyle iken, piyasada enflasyonun gidişatı ile ilgili bazı analizler yapılmakta, ve sonuç olarak sene sonunda MB’nın son tahmini olan yüzde 14.6’nın oldukça altına gelebileceği yönünde tahminler ortaya konmakta. Ancak, şahsen enflasyonda hızlı bir düşüşün ne sağlıklı, ne de gerçekçi olduğunu düşünüyorum. Öncelikle, Maliye’nin bütçeyi toparlayabilmesi için geçici vergi indirimlerini devreden çıkarırken, geciktirdiği zamları da devreye sokması gerekiyor. Bizatihi bu durum zaten otomatik olarak manşet enflasyonu artıracaktır. İkinci nokta ise artan kur ve maliyetler, ve azalan talep nedeniyle ciddi zararlar yazmış olan üretici ve perakendeci sektörlerin toparlanabilmesi için bu maliyetleri zaman içinde bir ölçüde fiyatlarına yansıtmalarının şart olması. Bu da gene enflasyonun bir süre yüksekçe seyretmesi anlamına geliyor. Kısaca, uzun vadede gerek faizlerin, gerekse de enflasyonun yönü kesinlikle aşağı. Ama biraz sabır!