Faiz tartışmasının nedeni ekonomi mi, politika mı?
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın ateşlediği faiz tartışması alevlenerek sürüyor. Erdoğan’ın faiz konusunda dile getirdiği görüşleri biliyoruz. Özellikle seçimler yaklaşırken Merkez Bankası’na “faizleri indirin” yönünde eleştirilerde bulunduğu da hatırlarda.
Dile getirilen görüşler ve konan tavır aynı gibi gözükse de şimdi ateşlenen tartışmanın daha ısrarlı ve güçlü yürütüldüğü görülüyor. Erdoğan, daha önce açtığı faiz tartışmalarını bu kadar uzatmadığı gibi dilini de bu kadar sertleştirmemişti.
Şimdiki tartışmayı, hem her hafta sözü birkaç kez buraya getirerek sürekli alevli tutuyor, hem de çok daha sert ve kırıcı bir dille yürütüyor. Bunu yaparken geçmişte kendi atadığı eski Merkez Bankası Başkanı’nı paylamaktan da, yine kendi atadığı mevcut Merkez Bankası Başkanı’na “yahu, be” gibi yıpratıcı bir dil kullanmaktan da geri durmuyor.
Erdoğan, son olarak Türkiye Esnaf ve Sanatkarları Konfederasyonu (TESK) üyelerine yaptığı konuşmada bir adım daha ileri giderek Merkez Bankası’nı “düşman” sınıfına koyan bir dil kullandı. Erdoğan kişi başına geliri 2023’te 25 bin dolara çıkarmak için çalıştıklarını söyledikten sonra “Biz bunu yaparken birileri paçamızdan aşağı çekmeye gayret ediyor. Neyle? Faizle” diyor. Ardından da Merkez Bankası’nın faizlerini yüksek tutmakla eleştirerek “İşte adı bağımsız kurul, bağımsız, böyle olunca gelinen nokta maalesef bu” diyor.
Bu konuşmadan çıkan birinci sonuç, “paçamızdan aşağı çeken birileri” arasında Merkez Bankası da yer alıyor. İkinci sonuç ise buna mahal veren neden Merkez Bankası’nın bağımsız olması.
Görüldüğü üzere Erdoğan’ın başlatıp sürdürdüğü tartışma sadece bir ekonomi ve faiz düzeyi tartışması değil. Kaldı ki Erdoğan’ın her konuşması döviz kurlarını ateşleyerek konjonktürün faiz inişine pek de uygun olmadığını gözümüze sokuyor.
Tartışmanın asıl nedeni bizce tamamen politik. Bu nedenle “faiz enflasyonun nedenidir” tezini tartışmanın da bir anlamı yok. Bütün üniversitelerde, bütün ekonomi kitaplarında Erdoğan’ın tezlerinin tam tersi okutuluyor. Erdoğan’ın gücünü kullanarak üniversitelerde derslerin içeriğini ve kitapları değiştirtmesi lazım.
Tartışmanın kaynağının politik olmasının bir nedeni seçimler. İktidarlar seçimlere daha düşük faizle, daha canlı bir ekonomi ile girmek ister. Mevcut iktidar da böyle olsun istiyor. Ancak seçimlere 4 aydan kısa bir zaman kalmışken yapılacak bir faiz indiriminin de belki konut ve otomobil satışlarını artırmak dışında bir etkisi de olmaz. Sözü edilen yatırım ve istihdam artışı etkisi bu kadar kısa sürede ortaya çıkmaz.
Bu yüzden asıl siyasi nedenin de bu olmadığını söyleyebiliriz. Bizce bu tartışma, asıl olarak ekonomideki tıkanmışlığı gizlemeyi amaçlıyor. Son üç yılda büyüme hızı, ortalama yüzde 3 ile Türkiye’nin potansiyelinin çok gerisine düştü. Buna rağmen Türkiye hala cari açığı en yüksek ülkelerden biri. Kişi başına gelir 7 yıldır 10 bin dolarlara çakıldı kaldı. İşsizlik oranı tekrar çift hanelere dayandı. Gelir dağılımında bir düzelme yok. Türkiye dünyanın ekonomisi en kırılgan ülkelerinden birisi haline geldi. Enflasyon hedefi tutturulamadı. Bu yapısal ekonomik çerçevede enfl asyonun kalıcı ve istikrarlı olarak indirilme şansı da zaten yok. Bu yapısal çerçeveyi de Merkez Bankası, gecelik faizi indirip çıkartarak değiştiremez.
Faiz ve Merkez Bankası tartışması, bu gerçekleri gizlemeye hizmet ediyor. Enflasyondaki başarısızlığın da, büyümedeki başarısızlığın da sebebi faizin yüksek olması ve Merkez Bankası’nın söz dinlememesi olarak gösterilip işin içinden sıyrılmaya çalışıyor.
Buna ilaveten tüm kurumların iktidara doğrudan bağımlı ve kurallardan çok iktidarın isteklerine uyan memurlarla işletilen monarşik bir yürütme düzeninin de propagandası yapılıyor.