Faiz sorununda mevcut durum 2002’den kötü

İsmet ÖZKUL
İsmet ÖZKUL KRİTİK AÇI [email protected]

Faizlerin düzeyi ekonominin de politikanın da başta gelen tartışma konularından birisi. Faizleri düşürmek hükümetlerin başarı ölçütlerinden birisi olarak görülüyor, gösteriliyor. 

Esasen faizlerin tek başına rakam olarak düşmesine bakmak aldatıcı bir durum. Faizin düzeyine öncelikle enfl asyonla birlikte bakmak gerek. 

Örneğin 2001 krizinin hemen ardından 2002 yılında ortalama TL tüketici kredisi faizleri yüzde 54.7, TL konut kredisi faizleri yüzde 48.3 ve TL ticari kredi faizleri yüzde 49.2 düzeyindeydi. 2015’te ise yıllık ortalama tüketici kredisi faizleri yüzde 14.9, konut kredisi faizleri yüzde 12.3 ve ticari kredi faizleri yüzde 14.1 oldu. 

Bu rakamlara bakarak kredi faizlerinin 2002’ye göre neredeyse 4’te bir düzeyine indiğini söyleyebiliriz. Ama enflasyonu hesaba katarsak reel faiz oranlarında durumun hiç de göründüğü gibi olmadığını anlıyoruz. 2002’de yıllık ortalama enflasyon yüzde 44.96 düzeyindeydi, 2015’te yüzde 7.67 oldu. 

Enflasyonu hesaba katarsak 2015’te reel faizlerin konut ve ticari kredilerde 2002’den daha yüksek, tüketicide ise yaklaşık aynı düzeyde olduğu ortaya çıkıyor. 

2002’de tüketici kredilerinde ortalama reel faiz yüzde 6.70 iken 2015’te yüzde 6.68 ile aynı düzeyde gerçekleşti. Konut kredilerinde 2002’de yüzde 2.27 olan ortalama reel faiz 2015’te neredeyse ikiye katlanarak yüzde 4.31’e çıktı. Ticari kredilerde ise 2002’de yüzde 2.89 olan ortalama reel faiz, 2015’te 2002’nin iki katını da aşarak yüzde 5.96’yı buldu. 

Aslında olaya sadece faiz düzeyi enflasyon düzeyi açısından bakmak da resmin bütününü görmemize yetmiyor. Olaya bir de faiz yükünün ekonomik büyümeyle, yani reel sektörün yarattığı katma değere oranı açısından bakmak gerek. 

Eğer reel sektör büyümesi faiz yükündeki büyümeden daha hızlıysa, borçlanma reel sektörün verimliliğinin artmasına yaramış ve reel sektörün borç yükü göreli olarak azalmış demektir. Eğer borç yükü reel sektörden hızlı büyümüşse, borçlanma reel sektörün altını oyuyor, reel sektörün borç yükü oranı büyüyor demektir. 

Bunun ölçüsünü de sektörlere göre GSYİH verilerine bulabiliriz. Üretim yöntemi ile hesaplanan GSYİH verileri içerisinde yer alan “dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetleri” kabaca reel sektörün sırtındaki faiz yükünü yansıtır. Dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetleri değerini, bankacılık ve finansı dışarıda tutarak hesapladığımız reel sektöre ait GSYİH miktarına böldüğümüzde reel sektörün büyümesine göre gerçek faiz yükünü de görmüş oluruz.

2002’de yüzde 6.24 düzeyinde olan bu oran, 2003’te yüzde 5.50’ye geriledikten sonra sürekli yükselerek 2015’te yüzde 11.64’e çıktı. Bu reel sektörün üstüne binen toplam faiz yükünün büyümesine göre ikiye katlandığını ortaya koyuyor. 

Sektörlerin 2002-15 arasındaki reel büyümeleri ile dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetlerindeki büyümeyi karşılaştırdığımızda da bu manzaranın farklı bir boyutunu görüyoruz. 

2002-15 arasında GSYİH yüzde 81.04 büyüdü. Bu süre içinde tarım, ormancılık ve balıkçılıktaki büyüme hızı yüzde 34.60’ta kaldı. İnşaat yüzde 92.22 büyürken sanayi yüzde 95.52 büyüdü. Hizmetler yüzde 96.78 ile daha hızlı büyüdü. Ancak bu büyümenin aslan payı bankacılık, finans ve sigortacılıktan kaynaklandı. Finans sektöründeki büyüme yüzde 185’i bulurken finans dışında kalan hizmetler sektörü büyümesi sadece yüzde 79.73 oldu. 

Bu arada dolaylı ölçülen mali aracılık hizmetlerindeki büyüme yüzde 233.20 ile tüm sektörlerin büyüme hızlarını kat kat aştı. 2002-2015 arasında faiz yükündeki büyüme, reel sektörde yüzde 78.71 olan büyümeyi üçe katladı. 

Resme nereden bakarsanız bakın faiz konusunda 2015 manzarası, 2002’den çok daha kötü durumda.

ssvsvsv.jpg

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar