Faiz şokları ve kırılganlıklarımız!
Merkez Bankamızın Para Piyasaları Kurulu bugün toplanacak ve faizler konusunda bazı kararlar alacak. Uzun süredir tek sesli olan ve eylemi ile söylemi giderek birbirinden uzaklaşan malum kesimler, önden yüklemeli faiz düşürme serisine devam edileceğini varsayıyor. Bu yılın üçüncü çeyreğindeki daha yüksek oranlı şok faiz indirimlerinin neden işe yaramadığını tartışmak söz konusu kesimlerin işine gelmiyor. Çaresizce başvurulan ve şimdilik işe yaramayan bu şokların, kaynak sıkıntısının iyice artmasına ve veya enflasyon baskısının daha güçlü bir şekilde geri dönmesine sebep olabileceği şimdilik konuşulmuyor!
Öncelikle sormak gerekiyor, bu yılın üçüncü çeyrek döneminde yapılan yüksek oranlı faiz şokları neden işe yaramadı? Mevsimlik olarak ekonominin canlanma döneminde uygulanan yüksek oranlı şoklar işe yaramadı ise, mevsimlik olarak durgunlaşmanın başladığı bir dönemde yapılan nispeten düşük oranlı bir önden yükleme daha farklı bir sonuç üretebilir mi?
Faizler nispeten daha yüksek iken kredi hacmini artırmaktan kaçınmak durumunda kalan özel bankalar, hareketin son aşamasında ve tüm diğer koşullardan bağımsız olarak eylemini kendi iradesi ile farklılaştırır mı? Temel öncelikler ve tercihler değişmeden, Türk Lirasının hem tasarruflar ve hem de kredi kullanımı açısından cazip bir para haline gelmesi mümkün müdür? Bu sorulara verilebilecek yanıtlar, 2020 yılına ilişkin olarak bütçeyi olumsuzlukların odağı haline getiren ve kırılganlığı artıran kara delik haline getirir mi?
Hemen yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız sorular, çok kanallı ve tek sesli ekonomi yorumcularımız açısından aykırı sorular grubuna giriyor. Fakat ne sebep ile olur ise olsun bu türden sorulara tutarlı yanıtlar aramaktan kaçındığınızda, gerçeğin yanına bile yaklaşamıyor ve ağırlaşmış sorunlar bataklığında çırpınmaktan kurtulamıyorsunuz! Tüketim ve yatırım eğiliminde kronikleşmeye başlayan durgunlaşma, anlayana çok şeyler söylüyor!
Uzun süredir bir şekilde devam ettirilen ekonomi politikaları ile bugünün ağırlaşmış sorunları ve kaynak sıkıntısı arasında oldukça güçlü ilişkiler var. Tüm politika tercihlerinde radikal sayılabilecek değişiklikler yapılmadığı sürece, Türk Lirasının hem tasarrufçular ve hem de borçlananlar açısından uygun bir para haline gelebilmesi olanaksızdır. Veya başka bir deyişle hem üretenleri ve hem de tüketenleri memnun ederek sürdürülebilirliğin tesisi mümkün değildir. Sorunların ağırlaşarak ekonomimizi kırılganlaştırmasında, bu hesapsızlıkların göz ardı edilmesi belirleyicidir. Faizlere takıntılı bir Siyasi İrade ya tüm politikaları radikal bir şekilde değiştirme basiretini gösterebilmeli, ya da bu faiz takıntısının yıkıcı sonuçları ile tanışmaya hazırlanmalıdır; bu ikisinin arasında bir yerde oyalanmak, küresel ve bölgesel koşullar nedeniyle fiilen olanaksızlaşmaya başlamış durumdadır.
2020 yılı küresel kırılganlıklar açısından çok tehlikeli olmaya adaydır. Para politikaları iyice etkisizleşmiş, durgunlaşma eğilimi geniş kesimlerin tahammül sınırları zorlarken siyasilerin daha tavizkar olması olasılığı çok yükselmiştir. Maliye politikalarının gevşetilmesi, enflasyon baskılarını geri dönerek güven bunalımını derinleştirmesi, kur savaşları eşliğinde korumacı eğilimlerin güçlenmesi, güven bunalımı ve buna bağlı istikrarsızlıklar endişesi ile riskten kaçınma paniğinin oluşan kısır döngüyü tamamlaması etkili ve yetkili kesimleri fazlası ile geriyor. Ciddi sayılabilecek türden bir sivil itaatsizlik dalgasının ayak sesleri geliyor ve akıl tutulmaları yaratabilecek gibi görünüyor! Sistemik kırılganlığı görmezden gelmek, artık gündem belirlemeyi zorlaştırıyor. Tüm bunlar, kendi irademizle yapmaktan kaçındığımız değişikliklerin bambaşka şekillerde ve koşullarda yaşanabileceği anlamına geliyor olabilir.
Sadece gerçeklerden kaçarak oldu-bittiler ile anı yaşayanlar açısından büyük ve tatsız sürprizlerin yaşanması olasılığı yükseliyor. Kamu bankaları döviz satarak kuru ve enflasyon beklentilerini ayarlasın, para otoritesi bu fırsattan yararlanarak önden yüklemeli faiz düşürsün! Bu yaklaşım bayatladı ve faydasından daha büyük yan tesirler üretmeye aday görünüyor. İddialı büyüme hedefi, bütçe açığının kara deliğe dönme olasılığının yüksekliği, mali kesimin eylem ve söylemindeki tutarsızlıklar güvensizliğin artış eğiliminde olmaya devam edebileceğini düşündürüyor.