Faiz oranı sıfır olsun
Faiz tartışması yeni TCMB Başkanının ismi belli olduktan sonra yeniden gündeme geldi. Aslında faiz tartışması sadece Türkiye’de yapılmıyor. Birçok ülkede ve uluslararası kurumda bu tartışma var. Ancak farklı bir kulvarda yapılıyor. Türkiye’de faiz oranları düşmelidir yönlü tartışma yapılırken, diğer ülkelerde düşük faiz, hatta sıfır faiz de bir işe yaramıyor tartışması gündemde.
Küresel krize girilmesi ile birlikte bir çok ülkede nominal yani enflasyondan arındırılmamış faiz oranı sıfıra yakın düzeye indi. Nominal faizler bu düzeyde olunca reel faizlerde negatif oranlara geriledi. Ancak bu ülkelerin ortak bir özelliği var. Enflasyon oranı ya çok düşük, ya da deflasyon var. Dolayısıyla bu ülkelerde TCMB’nin ifadesi ile “parasal sıkılaştırmaya” değil, “parasal genişlemeye gidiliyor”, yani para arzı artırılıyor.
The Economist Dergisi her hafta belli başlı ülkelere ilişkin ekonomi verilerini yayınlıyor. Derginin Nisan 9-15 Nisan 2016 tarihli sayısına kullanarak en yüksek faize (10 yıl vadeli DİBS) sahip olan üç ülke ile büyük ekonomilere ilişkin faiz oranı, büyüme ve enflasyon verilerini aşağıdaki tabloda özetledim.
Bu tablodan çıkarılacak birkaç sonuç var, bu sonuçlar iktisat kuramı açısından da önemli.
- Parasal genişleme her zaman enflasyonun kaynağı olmuyor. ABD son yüzyılda böyle bir parasal genişlemeye hiç gitmemişti, yine de enflasyon oranı %1’de kaldı. Benzer parasal genişlemeye giden Euro alanı ve Japonya’da enflasyon yok. Demek ki M. Friedman’ın “enflasyon her durum ve her zaman parasal bir olgudur” savı doğru değilmiş.
- Düşük faiz her zaman yüksek büyüme oranı demek değil. Japonya’da faiz oranı negatif fakat ekonomi küçülüyor. Venezuela’da reel faiz oranı yerlerde sürünüyor ama ekonomide küçülme oranı %8,8.
- Bazı ülkeler yüksek faizle yüksek büyüme oranını yakalayabiliyor. Hindistan’da reel faiz oranı %3,06 fakat %7,46 ile büyüme oranı en yüksek olan ülke. Türkiye’de reel faiz oranı %2,44, son çeyrek büyüme oranı %5,7, yıllık büyüme oranı %4. Buna karşın nominal ve reel faiz oranı negatif olan Japonya’da ekonomi %0,07 küçülmüş. Yine reel faiz oranı sıfıra yakın olan Euro alanında büyüme oranı %1,6 oldu. Bu oran onlar için mutluluk kaynağı.
Bu kadar karmaşık bir durumun kaynağı küreselleşme ile birlikte finansal sistemin ekonomilerin temeline adeta dinamit koymasıdır. Likidite bolluğu gelişmiş ülkelerde farklı zaman dilimlerinde Keynesyen iktisadın kabullerine uygun olarak likidite tuzağına girmelerine neden oldu. Yani parasal genişleme ve düşük faize rağmen yatırımcı yatırım yapmıyor, tüketici de ekonomiyi hareketlendirecek kadar tüketim harcaması yapmıyor. Çünkü hepsi çok borçlu. Bundan dolayı ABD krizin başında ekonomiye müdahale etti, kamu harcamalarını artırdı, yani onlar yapmıyorsa hükümet olarak ben yatırım ve tüketim yaparım dedi. Şirketlerin çöp tahvillerini (junk bond) satın aldı. ABD’nin politikaları işe yaradı, büyüme oranı yükseldi, işsizlik azaldı.
Bu sonuçlar ekonominin yasalarının (arz-talep yasası gibi) genel olarak her ülkede işlese de, ülke ekonomisinin kurumsal yapılanmasına göre iktisat politikaları farklı sonuçlar doğurabileceğini gösterdi. Bundan dolayı Türkiye için düşük faiz-yüksek büyüme kabulünün geçmiş yıllardaki deneyimlere bakarak geçerli olmadığını söyleyebiliriz. Tam aksine negatif reel faiz oranları enflasyona hep çanak tuttu.
İktisat politikası yapıcısı olarak isterseniz faiz oranlarını sıfıra çekebilirsiniz. Fakat piyasa kusar. Nasıl mı? 1994 krizine bakın.