Faiz neden bu kadar yüksek?

Tuğrul BELLİ
Tuğrul BELLİ GÜNDEM [email protected]

Bazen medyamızda bize benzer gelişmekte olan ülkelerin politika faizleri ile bizimki arasında kıyaslamalar yapılıyor ve bizim faizlerin o kadar da yüksek olmadığı şeklinde sonuçlar ortaya konuyor. Ancak burada gözden kaçan önemli bir şey var: Politika faizleri ile piyasa faizleri arasındaki fark. Politika faizleri bugünlerde bizimkiyle tıpatıp aynı olan 2 tane ülkeden (Hindistan ve Endonezya) örnek vermem gerekirse: Hindistan’da bankalararası faizler politika faizinin az miktar üzerinde (yüzde 8’e yakın) seyrediyor. Endonezya’da ise bankalararası faizler yüzde 6’nın da altında (piyasada fazla likidite var.) Türkiye’de ise faizler bu 2 ülkenin çok üzerinde, yüzde 10.50 civarında. 

MB’nin ocak toplantısı sonrasında yazdığım yazıda faizin yeteri kadar düşürülmediğinden şikayetçi olan hükümet kanadının faizlerin aslında yüzde 7.75 değil de yüzde 10.50 olduğunu bilse sinirden iyice köpüreceklerini yazmıştım. İşin şaka tarafı bir yana, artık bu durumun farkına varmamış olmaları imkansız. (Zaten bizzat CB bile gerçek faizin farklı cereyan ettiği yönünde demeçler verdi.) Peki o zaman neden MB Başkanı görevden alınmıyor ve bu Hacivat-Karagöz oyunu sürdürülüyor acaba? 
Aslında hükümetin davranış biçimi kendi içinde tutarlı. Önümüzde genel seçimler var. Piyasanın canlan(dırıl)ması oy açısından çok önemli. Keza, neredeyse son 3 senedir zayıf giden iç talep ve ihracat ortamının da sadece AKP yanlısı iş grupları için değil tüm müteşebbisler için giderek artan sıkıntılar yaratmakta olduğu da herkesin malumu. Ama bugünkü şartlar altında dövizde hareketlenme yaratmadan faizlerin hızla düşürülemeyeceğini de biliyorlar. Bunun için sorumluluğu MB’ye havale ediyorlar.

Merkez Bankası Başkanı ise üzerindeki bu baskı altında “eğer manşet enflasyon 1 puanın üzerinde düşerse faizleri indireceğim” şeklinde garip bir açıklama yapmak zorunda kalıyor. Bu açıklamayı yaptığı zaman enflasyon oranının ne olacağını biliyor olma ihtimalini (ki, büyük ihtimalle biliyordu) bir kenara bıraksak bile, sadece bir ayın manşet enflasyon rakamındaki noktasal düşüşe göre faiz ayarlaması yapacağını beyan etmek hiçbir merkez bankası kitabında yer alan bir uygulama değil. 
Şimdi denilebilir ki, Hindistan ve Endonezya’nın uzun vadeli enflasyon dinamikleri Türkiye ile aşağı yukarı aynı (ki öyle). O zaman neden TL faizleri bu ülkelerin yerel para faizlerine göre yüzde 2.5-4.5 kadar daha fazla? Açıkçası, olağan şüphelilere baktığımızda bugünlerde bu ülkeler ve Türkiye arasında fazla da bir fark yok doğrusu. Olağan şüphelilerden kastım beklenen cari açık oranı, toplam dış borçların milli gelire oranı ve merkez bankalarının döviz rezervleri. Petrol fiyatlarındaki gerilemeyle birlikte bu sene cari açık oranımız Hindistan’ın üzerinde kalmakla birlikte, Endonezya ile aşağı yukarı eşitlenmiş olacak. Döviz rezervlerinde ise Endonezya’dan oldukça daha iyi bir durumdayız. Dış borçların milli gelire oranı olarak yüzde 48 ile Türkiye Hindistan (yüzde 23) ve Endonezya’dan (yüzde 28) daha kötü bir durumda, ancak bu durum yerel faizlerde bu kadar farklılık olmasını gerektirecek bir risklilik yaratıyor mu, emin değilim doğrusu (özellikle küresel likidite şartlarının devam edeceğinin belirginleşmiş olması karşısında).

Ancak, bir de çok net bir gerçek var: Türk parası son bir kaç haftadır sadece rupilere göre değil, diğer gelişmekte olan para birimlerine göre de zayıf seyretmekte. Bunun bir nedeni hükümet kanadının gereksiz sözlü müdahalelerinin risk algısını artırmış olması. Diğer nedenler olarak da tırmanan Rusya-Batı krizi, petrol fiyatlarında görülen sınırlı artış ve son olarak da dün itibariyle bir bankanın TMSF yönetimine geçmiş olması sayılabilir. Ancak bunların çoğunun arızi nedenler olduğu da bir gerçek. 
Bence Türk Lirası’nın oynaklığı ve MB’nin da epey bir zamandır adeta bir ‘trader’ gibi döviz piyasalarını neredeyse günlük müdahalelerle dengeye getirme çabalarının altında daha temel bir başka neden daha var: Azalıyor olmakta da olsa, cari açığımızın giderek artan miktarda kısa vadeli döviz girişleriyle fonlanmak zorunda kalması. (Nitekim gene Hindistan ve Endonezya örneğini verirsek, bu ülkelere 2014 yılında giren doğrudan yabancı yatırımlar (FDI) sırasıyla 42 ve 30 milyar dolar ile cari açıklarının çok üzerinde gerçekleşti. Türkiye ise 2014’de 45 milyar dolarlık cari açığa karşılık sadece yaklaşık 12 milyar dolar yabancı yatırım çekebildi.) 

Kısaca para piyasalarının esiri olmuş vaziyetteyiz. Ancak bu durumda MB’nin hiçbir sorumluluğu yok. Sorumluluk bugüne kadar yurtiçinde istikrarlı ve güvenilir bir yatırım ortamı sağlayamamış ve milli tasarrufları artıramamış olan hükümetlerde.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Dar bir koridor! 10 Ekim 2019
IMF 4. Madde bildirisi 26 Eylül 2019