Faiz mi, enflasyon mu? Para mı, bankacılık mı?
Üç asrın sarmalından kurtulamıyoruz. Kimin balonu daha büyük yarışına kendimizi kaptırmış olmaktan çekinmiyoruz. Küresel ekonomilerde konjonktür sık sık değişiyor ancak şu tatlı rekabet asla değişmiyor. 1690’dan bu yana para arzının yönetimine farklı bakış açılar sunan faiz enfl asyon ilişkisi, para ya da banka okulunun tercihlerine kadar uzanan bir köprü üzerinde işliyor. Bu işleyen köprüde trafik yoğundur. Sıkı para politikacılarla popülistler, Monetaristlerle Keynesyenler bu iş döngüsü içinde sık sık karşı karşıya gelirler. Küresel krizlerden çıkış strateji, bölgesel ya da ulusal kriz stratejileriyle şekillendirilir.
Batamayacak kadar büyük kuruluşlar, kontrolden çıkmış ya da çıkmak üzere olan kredi hacimleri, bilanço dışı varlıklardaki denetimsizlikler her ekonominin kapısını değişik konjonktürlerde çalacaktır. Para ekolü para arzındaki artışın er ya da geç enfl asyon yaratacağını savunur. Bankacılıksa para arzı artışının sektörlerce karşılık bulması ve desteklenmesi durumunda enfl asyon yaratmayacağını iddia eder. Tüm bu tarihsel gelişim içinde öğrenilmiş iki temel gerçek yatar: 1. Para ekolünün, “aşırı kredi artışı eni sonunda enfl asyon yaratır” savıdır. 2. Bankacılık ekolününse, “ekonomik toparlanma sırtını kredi artışına dayar” görüşüdür. Sektörlere sunulan iş olanakları arttıkça, reel sektörün risk iştahı da artar.
Kredilerin iskonto oranları cazipleşir. Kolaylaşan para arzı ile risk iştahı arasında bir bağ kurulur. İştah artar artmasına da, işte tam da burada dananın kuyruğu kopar. Krediler bir süre sonra büyüme sarmalına girer. Bunun önüne geçmek için önceden belirlenen hedefl er koymak, ekonomiyi başarıya götüremeyebilir. Ayrıca hangi kredi büyüme hedefini tespit edebilmeli ve önceden duyurmalıdır. Bir kuralı ya da sınırı olamayan bu büyümeler, ulusal ekonomiden olduğu kadar, yurtdışındaki gelişmelere de sıkı sıkıya bağlı gelişir.
Ulusal ekonomimize biraz daha yakından bakıp grafikteki 3 başlığı analiz ettiğimizde, “gelecek kurgusu bulanık bir Türkiye” buluruz karşımızda. İlki banka kredileri, ikincisi tüfe enfl asyonu ve üçüncüsü de 12 aylık bileşik öncü endeks değişimi olan bu parametreler, farklı yönlü seyreden eğilimiyle (trendleriyle) ayrışırlar.
2013-2014 döneminin banka kredi faizlerindeki değişimin Mart 2014’den itibaren keskin bir düşüş eğilimindedir. Enfl asyon, yılın geri kalanında almış başını gidiyordur. Grafikteki noktalı çizgiler bu kararlı yükselişin yüzde 9-%10 arasında yılsonunu tamamlayarak şekilleneceğini ifade eder. Enflasyonun kendini yüzde 10’un üstüne atacağı düşünülebilir. Eylül okulların açılışıyla artan eğitim giderleri, doğalgaz elektrik gibi tek seferlik fiyat düzenlemeleri 2014 yılsonu yüzde 7.6 hedefinden sapmayı kesinleştirecektir Öncü göstergeler geçen yıl yüzde 3.9 yıllık artıştayken, bu yılın Temmuzunda yüzde 2.9’a geriler. Öncü göstergeler önemlidir.
Ekonominin genel gidişatı üzerinde önemli mesajlar verebilirler. Önlem almak kaçınılmazdır. Para ve maliye politikamız bu konuda bankalarca açılan kredilerin ortalama faizlerine düzenleyici tarzda müdahale ediyor. Bankacılık ekolunun doktrinindeki gibi, spazm geçirmekte olan ekonomik büyümeye “hayat öpücüğü (suni teneff üs)” konduruluyordur.
Neler önem kazandı?
1. Dış siyaset dış ticaret aynasıdır. Yani ihracat siyaset aynasına baktığında kendini görür. Bu ayna bazen dev aynası (iç bükey) bazen cüce aynası (dış bükey) olabilir. Sonuçta biz, olduğumuzdan değerli ya da değersiz görünebiliriz. Ülkedeki dış siyaset başarılıysa dış ticaret de başarılıdır. Bu anlamda dış siyasete bakan göz önümüzdeki dönemin Türkiye ekonomisi için sınırlı dış taleple karşı karşıya olduğunu ifade eder.
2. Para politikası için çıktı açığı analizinden öte, çok daha proaktif analizlere gereksinim duyar.
3. En az iki kişiliği olan para politikamız vardır.
a. Koridor sistemi spekülatif atağa karşı ciddi bir koruyucu kalkan. Gel gelelim bu kez durum farklı.
b. Verim eğrisi: Daha önceleri uzun vadeli olumlu bekleyişler paralelinde göre düşük seyreden faizler, eğriyi düzleştiriyordu.
c. Çıktı açığı
d. Kredi artış hızı.
Odununu kendi kesen iki kez ısınır. Rusya ile Batı arasındaki ambargolar süreci bizim için öğreticidir. Yabancı sermayeye bağımlılık, ara ve yatırım malı ithalatına dayanmış ihracata yöneliş baltanın unuttuklarını ağaca hatırlıyor. En zoru da yerküre üzerindeki konumuz itibariyle bir ateş çemberi içinde olmamızdır. O nedenle komşularımızı sevmeli ancak, asla bahçe duvarını yıkmamalıdır.