Faiz meselemiz
Bu sıralarda gündemimizin en üst sırasında faiz var. Faizin gündemin tepesine tırmanmasının temelinde yatan neden küresel büyüme sıkıntısı ve buna karşı ulusal ölçekte geliştirilen önlemlerin bulaşıcı etkileri.
Durgunluk içindeki gelişmiş ülkeler kendi ekonomilerinde canlanmayı uyarmak ve desteklemek amacıyla bol para-düşük faiz gibi bir politika yürütüyorlar. Bu politika sadece kendilerini etkilemekle kalmıyor, başkalarına da yansıyor. Üç büyük ülkenin ( ABD, Japonya ve kısmen de AB) merkez bankalarının ekonomiye pompaladıkları para, kendi ekonomilerinde gidecek yer bulamayınca, yer yüzüne yayılıyor. Riski görece düşük, arbitraj getirisi görece yüksek olan ülkeler adeta bu paranın istilası altında kalıyor. Bu ülkeleri su basmış gibi para basıyor.
Uluslar arası sermaye her ülkeye gitmiyor. Revaçta olan ülkeler genellikle kriz ortamında façayı görece düzgün tutan, dengelerini fazla bozmayan gelişmekte olan ülkeler oluyor. Para daha çok bunlara yöneliyor. Sermaye girişlerinin hızlanması iki tarafı da kesen bir bıçak gibi etki yaratıyor. Bir yanı iyi kesiyor. Kaynak sıkıntısı olan ülkelerde ekstra kaynak yaratarak büyümeye pozitif katkı sağlıyor. İkinci yanı ise pek iyi kesmiyor. Yığılmalı sermaye girişi ülkelerin hem finansal dengelerini hem de döviz kuru hareketlerini olumsuz yönde etkiliyor.
Bollaşan döviz girişi döviz arzını besliyor, kuru aşağıya doğru baskılayarak ulusal paranın değer kaybetmesine neden oluyor. Aynı süreç faizi de aşağıya doğru ivmelendiriyor. Üstelik, faizin aşağı yönlü hareketinde baş rolü, ister istemez, ulusal merkez bankası oynuyor. Yoğun sermaye girişinin bir yandan döviz kurunu gevşetici, bir yandan da kredi hacmini genişletici etkisini gidermek için merkez bankaları aşırı para girişini caydırıcı önlemleri devreye sokmak zorunda kalıyor. Bu yönde kullanabilecekleri en etkili araç faiz oranlarını düşürmek oluyor.
Böylece, büyük ülkelerin başlattığı bol para- düşük faiz süreci sonuçta gelişmekte olan ülkelere de bulaşmış oluyor.
* * *
Bu bulaşma sürecinin baş muhataplarından birisi de biziz. Ekonomide pek çok sorunumuz olabilir. Bunların önemli bir kısmı da hemen aşılması zor olana yapısal nitelikte olabilir. Yer kürede dolaşan para için bunlar pek önemli değil. Çünkü bu para genellikle sıcak bir para ve kısa dönemli kazanç imkanına göre hareket ediyor. Biz kısa dönemli façayı görece düzgün tutuyoruz. Kısa dönemli riskleri epeyce azaltmış durumdayız. Hemen alt üst olma, krize sürüklenme olasılığımız yok denecek kadar düşük. Kısa dönemde enflasyonun parlayıp gitme riski yok. Merkez bankası da değer kaybını önlemek için döviz kurunu yakından marke ediyor. Gelen para açısından devalüasyon riskinin çok düşük olduğu anlamına geliyor bu. Kredi notu daha yeni yükseltilmiş bir ülke durumundayız. Uluslar arası finans alanına risklerimizin düştüğü mesajını veriyor bu. Kısacası, faizi düşürüyor olmamız rağmen, azalan riskler kısa dönemli faiz oranımızı hala cazip hale getiriyor. Kıyamet gibi para geliyor. Bu süreçle faizi daha da düşürerek başa çıkmaya çalışıyoruz.
Gündemdeki faiz meselemizin özü bu. Uluslar arası para saldırısı tükenene ya da bizim düşük faizin olumsuz reel etkilerini alenen yaşar hale gelmemize kadar faiz meselemizin süreceğini düşünüyorum.