Faiz kararı ötelenirken
Türkiye henüz istenen düzeye çekilemeyen enflasyonun yanına yüksek faiz ortamını da koyarak yola devam ediyor. Geçtiğimiz günlerde önce Eylül ayı enflasyonu açıklandı, arkasından TCMB faizde değişikliğe gitmeme kararı aldı – aynen beklendiği gibi. Önce enflasyona ilişkin birkaç karşılaştırma yapmak iyi olabilir.
Küresel karşılaştırmalarda enflasyonda negatif ayrışıyoruz
Trading Economics verilerine göre, enflasyon oranı en yüksek seyreden ülkeler karşılaştırmasında yüzde 209 ile Arjantin başı çekiyor. Bunu yüzde 120 ile Suriye, yüzde 107 ile Günay Sudan, yüzde 60 ile Filistin ve yüzde 57.5 ile Zimbabwe takip ediyor.
En yüksek enflasyonlu ülkeler dünya sıralamasında Türkiye ise yüzde 49.38 ile Zimbabwe’den sonra altıncı sırada yer alıyor. G-20 karşılaştırmasında ise en yüksek enflasyon ortamında ilk sırada yine Arjantin yer alırken, Türkiye ikinci sırada gözleniyor. Türkiye’yi yüzde 8.6 ile Rusya takip ediyor. Avrupa coğrafyasında ise Türkiye en yüksek enflasyonda ilk sırada. Bizi savaş ortamı devam eden Rusya ve Ukrayna takip ediyor. Her ikisinde de en son açıklanan enflasyon verisi yüzde 8.6’lara işaret ediyor. Fark büyük.
AB’de enflasyon ortalaması yüzde 2.1 olurken, ABD’de en son veri yüzde 2.4’e işaret ediyor. Dolayısıyla Avrupa Merkez Bankası ile Fed açısından faiz indirimine gitmek için haklı bir dönem oluştuğu veriye de yansımış durumda. Hane halkının yaşam kalitesini ortaya koyan gıda enflasyonunda ise sıralamamız yukarıda verdiklerime paralel seyretmekte. Özetle farklı coğrafyalar açısından da incelendiğinde, enflasyonun ortamında Türkiye’nin negatif ayrıştığı verilere de yansımış durumda.
Güvercin politikalar için zaman var
MB’nin güvercin tarafta konumlanmaya başlaması için aylık yüzde 1.5 civarı bir hedefi olduğunu biliyoruz. En son açıklanan enflasyon verisi yüzde 2.97 ile bu hedefte önemli bir sapmaya işaret ediyor. Elbette eylül ayı enflasyonu özellikle eğitim harcamalarındaki artış nedenli yüksek gelebilir fakat bu büyük sapmayı yine de sadece bununla açıklamak zor.
İşte tüm bu başlıkları da topladığımızda MB geçtiğimiz hafta faizde bir değişikliğe gitmeyerek yüzde 50’yi koruma kararı aldı. Sürpriz olmadı, son açıklanan enflasyon buna işaret etmişti. Esasen enflasyonu kontrol altına alabilmek için sıkı para politikası tek başına işe yaramıyor. Yarasaydı bunun etkisini biraz daha hızlı görebilmemiz gerekirdi.
Bana göre hane halkının ekonomiye ve fiyat istikrarına duymuş olduğu güvensizlik, ister istemez talep tarafında istenen sonucu vermiyor. Bu güvensizliği de şüphesiz belirsizlik besliyor. MB’nin faizleri sabit tutma kararı ile Türkiye’de yüksek faiz ortamına devam denildi. Esasen bu ortama zemin hazırlayan da uzunca süre küresel piyasaların aksine sürdürülen düşük faiz ortamıydı. Küresel veriler, 2022 yılının geneli hatta daha da öncesi için diğer Merkez Bankaları açısından faiz artışlarının başladığını bize gösteriyor.
Türkiye ise bu dönemi faizlerde indirime giderek ya da bekleyerek karşıladı. İşte bu koşullar zaten pandeminin etkisi ile değişen tüketim alışkanlıkları ve aynı zamanda maliyet enflasyonu ile beraber oluşan fiyat istikrarsızlığı etkisini bizde daha da perçinlemiş oldu. Üzerine de değer kaybeden TL faktörü yüklendiğinde, enflasyon tarafında kontrolden çıktık adeta. Yılın son çeyreğinde enflasyonda bir toparlanma eğilimi görmeye devam edeceğiz elbette ancak bu yeni veriler de MB’nin faiz kararı için yeterli kabul edilmeyecektir.
Pozitif reel getiriye geçerken…
Türkiye’de piyasalara yabancı ilgisinin de sınırlı kaldığını MKK verileri ortaya koymakta. Türkiye uzunca bir süredir negatif reel getiriden pozitif tarafa daha çok yeni geçmiş oldu. Tek neden bu olmamakla beraber, portföy yatırımları için bu koşulun da bir gösterge olduğunun altını çizmek gerekir.
Yavaş da olsa gerileyecek olan enflasyona paralel yeni yakalanmış olan pozitif reel ortamın henüz koşullar oluşmadan yapılacak bir faiz indirimi ile ortadan kaldırılması da yine piyasalar açısından bir risk oluşturabilir. Son çeyrek bitmeden MB’ye bir faiz indirim baskısı gelecektir. Ancak yaşayarak da öğrendik ki zamansız politikaları düzeltmek daha keskin kararlara ihtiyaç doğuruyor.