Faiz indirimi ekonomiyi kendi başına canlandıramaz
Merkez Bankası 26 Ocak tarihinde 2009 yılının ilk enflasyon raporunu açıkladı. Raporda en çok dikkat edilmesi gereken (ve de özellikle bu son raporda en dikkat çeken) verilerden biri "enflasyon ve çıktı açığı tahminleri" başlıklı grafikteki çıktı açığı tahminleridir. Çıktı açığı Merkez Bankası'na göre Türkiye ekonomisinin potansiyel büyüme hızı ile fiili büyüme arasındaki farkı göstermektedir. Bilindiği gibi MB enflasyon hedefleme programının ana unsurlarından biri olan şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkesine uyumlu olması amacıyla söz konusu raporları 2006 yılının 2. çeyreğinden itibaren yayınlamaya başlamıştır. Raporların kısa bir geçmişi olması nedeniyle verilerin hesaplanmasında henüz yeterli kesinliğin sağlandığını iddia etmek zordur. Nitekim, örneğin ekonominin 2007'nin 1. çeyreğinde yüzde 8.1 gibi trendin oldukça üzerinde büyüdüğü bir dönemde bile MB çıktı açığını yüzde -2.5 olarak öngörmüştür. Ancak, daha yakın dönemlere bakıldığında, daha istikrarlı tahminler yapıldığı görülmektedir. Nitekim, son 6 çeyrekte Türkiye ekonomisinin fiili büyümesine Merkez'in çıktı açığı ilave edildiği zaman ortalamada yüzde 6.1 gibi bir rakam elde edilmektedir ki, bu da Türkiye'nin uzun dönemli büyüme hızı açısından anlamlı bir değeri ifade etmektedir.
Merkez Bankası son raporda gerek 2008'in son çeyreği, gerekse de 2009'un tamamı için çıktı açığı tahminlerini dramatik bir şekilde düşürmüştür. Şöyle ki, bir önceki raporda 2008'in 4. çeyreği ve 2009'un son çeyreği arasındaki çıktı açığı tahminleri (grafikten çıkarım yapılabildiği kadarıyla) sırasıyla -4, -4, -3, -2.5 ve -2 iken, yeni raporda bu rakamlar -6, -6, -6, -5.5 ve -5'e revize edilmiş bulunmaktadır. Diğer bir ifadeyle Türkiye'nin trend büyüme rakamını yüzde 6.1 gibi kabul edersek, kabaca Merkez Bankası'nın 2009 büyüme hızını yüzde 0.4 civarında tahmin ettiğini varsayabiliriz. (Bu arada Merkez neden bu tahminlerini doğrudan açıklamıyor da, bizi bulmaca yapmak zorunda bırakıyor, onu da anlamış değilim doğrusu!)
Bu yeni revize edilmiş tahminler, MB'nin neden son dönemde hızla para politikasında gevşemeye gittiğini de net bir şekilde ortaya koymaktadır. Hatta, Merkez'in düşük pozitif büyüme tahmini, pek çok finans kuruluşunun tahminlerinin yanında iyimser bile kalmaktadır. (En son Merrill Lynch 2009 büyüme hızını yüzde -1.2 olarak tahmin etti.) Bu şartlar altında, 2009'da bütçe açığının seyri ve Hazine'nin borçlanma gereksinimi oldukça önem kazanmaktadır. Merkez'in para politikasında gevşemeye devam etmesi hiç şüphesiz ki Hazine'nin borçlanmasına yardımcı olacaktır. Öte yandan, bazı kesimlerin beklentilerinin aksine, para politikasındaki gevşemenin kredi kullanımı ve doğrudan özel sektörün ekonomik faaliyeti üzerindeki etkisi ise oldukça sınırlı kalmaya devam edecektir. (Zaten MB de raporunda açıkça parasal gevşemeye karşın kredilerdeki artışın sınırlı düzeylerde olmasını beklediğini ifade etmektedir.) Nihayetinde tüketicilerin harcama kararlarını ve özel sektörün yatırım kararlarını belirleyen unsurlar esasen ekonominin geleceğine olan güven ve beklentilerdir. Faiz indirimleri ise tek başına tüketici güveni ve beklentilerini etkileyemez. (Küresel kriz ile birlikte bu gerçeğin bir kez daha ortaya çıkması aslında özellikle Taylor Kanunu olarak bilinen ve politika faiz oranlarını hedef enflasyon ile beklenen enflasyon, ve potansiyel büyüme ile fiili büyüme arasındaki farka göre belirleyen indirgemeci kurallara bağlanan "enflasyon hedeflemesi" rejimlerinin de ne kadar kifayetsiz kalabildiğini ortaya koymaktadır.)
Öte yandan, bugünkü konjonktürde Türkiye'nin ölçülü Keynezyen politikalar izleyerek, para ve maliye politikalarını imkanlar dahilinde maksimum ölçüde gevşeterek küresel krizin bir an önce yatışmasını beklemek dışında fazla yapabileceği de bir şey yoktur açıkçası. Tabii, IMF ile bir an önce anlaşma yapılması her şartta faydalı olacaktır. Her ne kadar son gelişmeler döviz üzerinde gerek cari açık, gerekse de özel ve kamu sektörlerinin dış borcu kaynaklı baskıların tahmin edilenden daha az olacağını göstermekte ise de (petrol başta olmak üzere emtia fiyatlarında hızlı bir düşüş olması ve aynı zamanda Türkiye ekonomisinin daralma sürecine girmesi cari denge açığını ciddi oranda düşürmektedir) ve halihazırda MB'nin döviz rezervleri tüm bu baskıları karşılamaya yeterli ise de, IMF'den sağlanacak bir ek fon imkanının faydası yadsınamaz. Burada, bu imkanın en azından yarısı Hazine'nin emrine tahsis edilirse, bu sene artan bütçe açığı nedeniyle sıkışma ihtimali olan kamunun finansman imkanı da bir ölçüde rahatlatılmış olacaktır. Hükümetin bu konuda ısrarcı olmasında fayda vardır.