“Faiz indir” baskısının tek etkisi kuru yükseltmek oldu!
Merkez Bankası salı günkü toplantısı öncesinde iyi hazırlanarak, devletin zirvesini yaptığı 130 sayfalık sunumla “neden bugünkü konjonktürde TL faizleri düşürmenin yanlış olduğu” konusunda (şimdilik) ikna etmişe benziyor. Nitekim, toplantıda faizleri sabit tutmasına rağmen siyasilerden ve bir takım danışmanlardan duymaya alışık olduğumuz çatlak sesleri bu sefer duy(a)madık!
Hükümet kanadı bu duruma pek inanmayacak ama aslında MB son 2 aydır TL üzerindeki satış baskısına rağmen faizleri mümkün olduğunca düşük tutmaya da çalışıyor. Nitekim, bu dönemde MB politika faizini 75 baz puan kadar indirdi. Ancak TL’nin değer kaybı bu indirime ister istemez ket vurmakta. Sonuçta da, piyasa faizlerinde değil azalma, artış meydana gelmekte. Evet, ortalama fonlama faizi 2 ay öncesine göre 50 baz puan kadar aşağıda (%8’in hemen altında) seyrediyor. Ancak, bankalararası faizler ise 2 ay öncesiyle aynı seviyede (%10.5-11).
Ocak ortasından beri TL üzerinde görülen baskıda giderek yaklaşan Fed faiz artırımı takviminin, jeo-politik ortamın, ve doların hızlı bir şekilde güçlenmesinin etkisi olduğu iddia edilebilir. Ancak, bu dönemde, eskiden TL ile daha uyumlu hareket eden para birimlerinin (kendi ekonomilerine öznel sebeplerden) oldukça ayrıştığı da gözlemleniyor. Brezilya reali ülkedeki siyasi durumdan, Güney Afrika rantı ekonomisindeki menfi gelişmelerden etkileniyor. Hindistan ekonomisinin iyi performansı rupiyi güçlü tutarken, rublenin zayıfl ığının nedenleri ortada. Türkiye ise cari açığı azalmakta da olsa, finansmanını çok kısa vadeli fon akımlarıyla sağlamanın cezasını çekiyor.
Ancak bu ayrışan ortamda, TL’nin gene de beklenenden daha zayıf bir performans gösterdiği söylenebilir. Son 2 ayda, TL %9 civarında değer kaybederken, döviz rezervlerindeki kayıp ise 3.5 milyar dolar ile sınırlı bir düzeyde oldu. (Ancak, bu rakama bu pazartesi günü yaşanan 3 milyar dolarlık azalış dahil değil. Anlaşılan o gün bir kamu bankası yüklü bir KİT ödemesi gerçekleştirmiş bulunuyor.) Bu dönemde, siyasilerin habire “faiz düşürülsün” baskısı MB’nın faiz silahı sanki elinden alınmış gibi bir izlenim yarattı. Bu da piyasalarda TL’deki zayıfl amanın kontrolsüz bir şekilde geliştiği algısını oluşturdu ve dolayısıyla da spekülatif hareketleri körükleyici bir etki doğurdu. Bu nedenle, Merkez Bankası’nın salı günkü toplantısında faiz oranlarını sabit tutması son derece doğru bir hareketti.
Aslında, siyasi müdahelelerin algı bozucu etkisini bir yana koyarsak, son dönemde yaşanan devaluasyonu MB’nın fazla rahatsız edici bulduğunu da zannetmiyorum doğrusu. Zaten enfl asyon üzerinde bu sene enerji ve emtia fiyatlarının etkisiyle aşağı yönlü bir ivme var. Devaluasyon bu ivmeyi azaltacak ama açıkçası MB’nın enflasyon hedefini tutturmak gibi bir niyeti son 10 yıldır olmadı, bu sene de olmayacak. Enflasyonun sene sonunda %5.5 değil de, %7.5 olması MB için gayet yeterli. Ayrıca, bu sene ihracatın pek çok nedenden dolayı istenilen performansı gösteremeyeceği (bu durumda da düşük büyümeye rağmen cari açığın tahmin edilenden daha az daralacağı) belli olmuş durumda. Bu şartlar altında, TL’nın rekabetçiliğinin korunması ve zayıf TL ile ithalatın az da olsa caydırılması çok da yanlış bir strateji olarak görülmemeli.
Bu noktada, euro/dolar paritesindeki gelişmeler de ayrı bir önem arz ediyor. Euro’nun hızlı bir şekilde değer kaybetmesi ihracatçımızı oldukça negatif etkilemekte. Düşünsenize, 6 ay önce malını AB’ye 2.90 TL/euro seviyelerinden satmayı planlayan bir ihracatçı bugün malını 2.78’den satabiliyor.
Eğer TL zayıflamasaydı, bugün TL/euro paritesi 2.55’e gerilemiş olacaktı ki, bu ihracat fiyatlamasını neredeyse imkansız hale getirebilirdi. (Tabii, aksi durum ithal girdi maliyetleri için geçerli. Ancak hammaddelerin dolar fiyatındaki gerileme ve ihracatın içinde %40 kadar yerli katkının bulunması gibi faktörler bu etkiyi daha düşük tutuyor.)
Hüküm süren şartlar altında, yılın 2. yarısına kadar piyasa faizlerinde kalıcı bir gerileme olasılığını düşük görüyorum. TL’nin, düşük olasılıkla da olsa, güçlenmesine ise MB eskiden olduğu kadar sıcak bakmayacak ve böyle bir durumda fonlama maliyetini düşürecektir. Öte yandan, gerek Fed takvimi, gerekse de yaklaşan seçim ortamı piyasaları gergin tutmaya devam edecek. 2. yarıdan sonra ise, eğer iç politikadaki belirsizlikler ortadan kalkar ve Fed faiz artışının gelişmekte olan piyasalar üzerinde korkulduğu kadar bir risk yaratmayacağı (ki bence öyle) anlaşılırsa, bir miktar canlanma görebiliriz.