Faiz artışlarının sonuna geldik
Para Politikası Kurulu politika faizi olan bir hafta vadeli repo ihale faiz oranını %45 düzeyinde sabit tuttu. Karar piyasa beklentileri ile uyumlu gerçekleşti.
Kurul karar metninde politika faizinin mevcut seviyesinin aylık enflasyonun ana eğiliminde belirgin ve kalıcı bir düşüş sağlanana ve enflasyon beklentileri öngörülen tahmin aralığına yakınsayana kadar sürdürüleceğini açıkladı. Enflasyon görünümünde belirgin ve kalıcı bir bozulma öngörülmesi durumunda ise para politikası duruşunu sıkılaştıracağını ifade etti.
Bu şekilde faiz artışlarının sonuna geldik. TCMB’nin kararı alırken birçok faktörü göz önünde bulundurmakla birlikte dört temel varsayımı olduğunu düşünüyorum. Birincisi, bu zamana kadar yapılan faiz artışlarının gecikmeli etkisi modellenmiştir.
Bu modelleme neticesinde özellikle yılın ikinci yarısından itibaren belirgin bir düşüş trendine girilmesi beklentisi içindeler. İkincisi, ücretlere bu sene tekrar zam yapılmayacağına yani ara zam olmayacağına dair bir varsayım kabullenilmiş gözüküyor. Ücretlerden etkilenen talebin ve maliyetlerin seçime kadar yüksek kalıp, seçim sonrası inişe geçeceği bekleniyor olabilir.
Üçüncüsü, bu esnada TCMB’nin piyasada yeniden güven tesis edeceği, hem iç hem de dış piyasalarda olumlu kabul edilecek ve fiyatlanacak bazı mali reformların yapılacağı ve bunun sonucunda yabancı sermaye girişi ile kur üzerindeki doğrudan ve enflasyon üzerindeki dolaylı baskının ortadan kalkacağı öngörülmüş olabilir.
Dördüncüsü ise seçim sonrası genişleyici maliye politikalarına dur deneceği, bütçe disiplininin sağlanacağı veya daha ölçülü hareket edileceği yönünde bir düşünce hasıl olduğu kanaatindeyim. Bunun talebi sınırlayacağı düşünülüyor.
Bu dört temel faktör, politika faizinin yatay seyretmesini sağlayacak. Ancak, TÜİK veya ENAG fark etmez, enflasyon halen yüksek ve bu piyasa faizleri ile politika faizleri arasındaki uyumsuzluğun devam etmesine neden oluyor. Elbette bu seviye bile geçmişe kıyasla çok daha gerçekçi ancak yine de üçüncü çeyreğe kadar yani enflasyonun düşüş trendine gireceği ana kadar bu uyumsuzluk sürebilir. Piyasa bunu kendi içinde yönetmeye çalışıyor, ancak politika yapıcı açısından bu para politikası etkinliğini sağlamada olumsuz bir faktör.
Öte yandan beklentilerin yönetilmesi enflasyonda çok önemlidir. Bir yandan ücretler artarken diğer yandan enflasyon ücret artışlarından hızlı arttığından, alım gücü düşüyor. Ancak tüketim eğilimi azalmıyor, talep halen canlı seyrediyor. Fiyatların daha da artacağını bilen hanehalkları tüketimlerine devam ediyorlar. Peki bu nasıl finanse ediliyor?
Bu tüketim büyük ölçüde kredi kartları, taksitler ve azalmış olsa da krediler ile gerçekleşiyor. Bunu bilen ekonomi yönetimi, ilerleyen aylarda bu yönde de müdahaleler planlıyor olabilir. Sn. Bakan’ın kredi kartı ve taksitler ile ilgili açıklamaları olmuştu geçmişte.
Özetle bu kararı ve mevcut gelinen noktayı nasıl yorumlamalıyız? Son birkaç senenin ehven-i şeri olarak mı görmek gerek? Yoksa yetersiz ve ürkek bir duruş mu demeliyiz? Ne olursa olsun yeni ekonomi yönetiminin 2018’den itibaren oluşan kararsız denge ve kararın seçimlere olası etkisi nedeniyle elinin bir ölçüde bağlı olduğunu da görmeliyiz. Yapılan işlerin şiddetini, ölçüsünü yeterli bulmasak da istikametin en azından geçmiş politikalara kıyasla doğru olduğunu görmeliyiz.
Bu noktada benim görüşüm, 250 veya daha iyisi 500 baz puanlık bir artış ile iç ve dış aktörlere çok daha net bir mesaj verilebilirdi. Merkez Bankası bağımsızlığı noktasında güçlü bir mesaj olurdu. Yeni Başkan açısından da iyi bir görüntü olabilirdi.