Fahiş fiyat

Öner GÜNÇAVDI
Öner GÜNÇAVDI Öner GÜNÇAVDI [email protected]

İktidarın yılbaşı itibarıyla or­taya çıkan gelirler politikası belli ki kimseyi memnun etme­miş. En yetkili ağızdan bu mem­nuniyetsizliklerin siyasi yansı­malarını kontrol edebilmek için bazı açıklamalarda bulunuldu, bazı öznel gerekçeler oluşturul­du. Bu gerekçelere dayanarak bir süredir yaşadığımız enflasyon sorununa yine öznel çözümler öne sürüldü.

Sorunun kaynağı, esnaf ve üreticilerin “fahiş” fiyat belirle­me davranışında arandı.

Bu açıklamalardan en çarpı­cı olan tarafı ise “fahiş fiyatlı” ürünlerin protesto edilmesi ile ilgili olanı oldu. Sanırım bu şe­kilde esnaf ve üreticilerin indi­rime zorlanabileceği düşünülü­yor. Böyle bir indirim gelse bile yetersiz işletme sorunu ile karşı karşıya kalan ülkemizin üretici kesimlerinin bu enflasyonist or­tamda daha ne kadar ayakta ka­labileceğine kafa yorulmamışa benziyor.

Dahası ekonomide sö­züm ona fahiş fiyatlar neticesin­de oluşan enflasyonun olumsuz etkilerine maruz kalan yegâne kesimin tüketiciler olduğu, üre­ticilerin maliyetlerine hiç bir et­ki oluşturmadığı düşünülüyor olsa gerek.

Aslında bu açıklamalarla, ik­tidarın yaptığı politika yanlış­larının enflasyonun asıl sebebi olduğu gerçeği gizlenmeye ça­lışılıyor. Dahası yüksek fiyat ve enflasyondan da üretici kesim­leri sorumlu tutuluyor. Diğer bir deyişle, sorumluluk iktidar dışı uygulamalara yüklenip, dışsal­laştırılmaya çalışılıyor.

Bunu ilk kez de yapmıyor.

Daha önce, 2018 seçimleri ön­cesi ve sonrasında da denenmiş olan bir yöntem ve söylem di­li bu. O günlerde de esnaflar he­defe konuluyor, esnafların ve iş insanlarının aşırı “kâr hırsının” peşinde koşması yüksek enflas­yona yol açtığı iddia ediliyordu.

Bu söylemler yetmeyince, Tica­ret Bakanlığı ve belediyeler eliy­le marketlerde ve üretici şirket­lerde fiyat denetimleri yapıla­rak, ya da eğreti “tanzim satış” mağazaları açarak, kamu bütçe­sinden sübvanse edilmiş fiyat­larla vatandaşa meyve ve sebze satışı yapılarak, bir nevi enflas­yonla mücadele ediliyordu. Hat­ta soğan ve patates saklanılan depolar kamuoyunda ses getire­cek şekilde basılarak, bu işlerle uğraşan esnaf kamuoyu nezdin­de düşmanlaştırılıyordu.

Artık o gün yapılan bu uygula­malarının birçoğunu görmüyo­ruz.

Tanzim satışları gitti ama ma­alesef söylemi kaldı.

Şimdilik…

Şimdilerde iktidarın “fahiş fiyat” söylemine sarıldığı anlaşılıyor.

Bu yüzden, siyaset­çilerimizin bazen ça­resizlikten ötürü kul­landıkları düşündüğüm “fahiş fiyat” kavramını ekonomi bilimi açısın­da bir iktisatçı olarak ele almak istedim.

İktisat biliminde işe kavramla başlanır

Aslında benden iktisat dersi alan tüm öğrencilerim bu soru­nun cevabını bilirler. Diğer ikti­satçı hocalar gibi, ben de “giriş” düzeyindeki derslerimde da­ha karmaşık konulara girmeden önce bu ve benzeri kavramlara netlik getirmeye çalışırım.

Zira biz iktisatçıların kaderidir. İkti­sat herkesin hayatına etki eden bir konu olduğu için ve herkes her gün birçok iktisadi kararlar­la muhatap olduğu için insanlar kendi iktisadi algılama şekilleri­ni bir bilim insanın sahip olabi­leceği güven duygusuyla kolayca kamuoyu önünde tartışabilmek­tedir. Bir de bunu yapanlar ka­muoyu rızası alarak seçilmiş si­yasetçiler olunca tartışılan konu çok daha karmaşık hal alıyor.

Maalesef bu bizim bilim dalı­mızın kaderidir.

Oysa bilimin bir sistematik gerektirdiği, olayların ve konu­ların kavramsallaştırmasının zaruri olduğu gerçeği ihmal edi­lir. Birisi “fiyat” dediğin de, da­hası “fahiş fiyat” denildiğinde, bu işlerin profesyoneli olan tüm bilim insanlarının aynı şeyi an­lamaları gerekir. Bu olmaz ise, daha kavramsal düzeyde or­taya çıkan anlaşmaları aşa­mayan bilim insanları, daha karmaşık sorunları tartışa­bilecek ortak bir iletişim dili oluşturamazlar. O yüzden tüm bilim dallarında olduğu gibi, ik­tisat biliminde de işe kavramlar­la başlanır.

İktisat okumuş, ardından “ben iktisatçıyım!” diyebilen öğrenci­lerimiz ise bu kavramlara hâkim ve iktisatçılar arasındaki ortak iletişim dilini edinmiş birileri olarak görülürler.

Şimdi gelelim “fahiş fiyatın” açıklanmasına.

Öncelikle iktisatta böyle bir tanım yok. Zira kavram olarak “fahiş olmak” içinde “görelik” anlamı taşıyan bir kavramdır.

Yani, “neye göre fahiş?”

Sosyalizm dışında ekonomi­lerde her malın fiyatı herkes açı­sından aynı şekilde algılanmaz.

Bu kavramın tanımına “talep açısında” bakıldığında, buradaki göreliliği belirleyen unsurun sa­tınalma gücü, yani gelir olduğu son derecede açıktır. Hanehalk­ları bir malın fiyatının yüksek veya düşün olmasına gelirle­riyle kıyaslayarak karar ve­rirler. Dolayısıyla bir malın fi­yatının fahiş olması tek başına ele alınacak bir kavram değildir.

Aksine gelirler birlikte değer­lendirilmesi gereken bir kav­ramdır. Dolayısıyla bir şeyin fa­hiş olması tek başına fiyata bakı­larak karar verilebilecek bir şey değildir.

Yüksek gelir grubu için önemsiz gelişme!

Bugün İstanbul’un bazı semt­lerinde 15 TL olan ekmeğin fi­yatının 30 TL’ye çıkması yüksek gelir grubunda yer alan birisi için önemsenmeyecek bir geliş­medir. Zira bu miktardaki bir ar­tışın onların toplam harcamala­rı içindeki oranı önemsiz görü­lebilir.

Ama aynı artışın düşük gelir­li hanelerin toplam harcamala­rı içindeki payı çok daha yüksek olduğu için bu hanelerin ekono­mik koşullarını çok daha kötü yapma ihtimali vardır. Onların düşük olan gelirleri düşünül­düğünde bu artışı “fahiş” ola­rak nitelemek mümkündür.

Sayın Cumhurbaşkanının id­dia ettiği fahiş fiyat vurgusu as­lında vatandaşın gelirlerinin dü­zeyi bakımından bir anlam ifade etmektedir. Gerçekten bugün ekonomide yaygın bir fahiş fiyat uygulamasının olduğu iddia ediliyorsa, bu aynı za­manda Türkiye ekonomisin­deki gelirlerin düşük oldu­ğu yönünde yapılan bir imayı içermektedir. Yani enflasyonist ortamda böyle bir iddia gelirle­rin fiyat artışlarını yakalayama­dığı anlamına gelir.

Eğer bu söylem, Sayın Cum­hurbaşkanının, fahiş fiyat tanı­mı üzerinden ülkedeki gelirlerin düşüklüğüne, dolaylı bir dikkat çekme ise son derecede değerli­dir ve kamuoyu tarafından des­teklenmelidir.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar