Facebook’a küresel kuşatma, yolda...

Edip Emil ÖYMEN
Edip Emil ÖYMEN YENİLEŞİM [email protected]

Facebook’a geçen yıl her dakika 1 milyona yakın veri yükleniyordu. Bir dakikada! Veri derken, yazılı, sesli, görüntülü her türlü ileti anlamına.

 

Facebook, sistemine akan bu veri selini hem algoritma, hem “canlı” insan eliyle kontrol altında tutmaya çalışıyor. Önceliği, elbette kendi şirket “ilkeleri.” Kimin, neyi, ne zaman, ne kadar, nasıl, neden yayınlayacağına dair ilkeler.

 

Ama Facebook’un, bir teknoloji şirketi olduğu kadar bir medya şirketi de olduğunu –haklı olarak- söyleyenler artıyor: Bir gazete, dergi, radyo, tv gibi, yayınlayacağı içeriği “şirket ilkeleri dışı” evrensel gazetecilik ilkeleriyle de denetlemesi gerektiğini savunan gayet ciddi bir akım var. Yeni Zelanda Başbakanı, “Sosyal platformlar yayıncıdır, postacı değil” dedi. Avustralya Başkakanı, “İnternet, başıboş bir alan olamaz” diyerek, konuyu G20’nin Haziran’da Osaka toplantısında gündeme getireceğini söyledi.  

 

Denetimsiz yayın olur mu?

 

Christchurch katliamını yapan terörist, Facebook’tan “canlı” yayın yapabildi, çünkü Facebook’un “işi”, insanların neyi isterse, nasıl isterse, ne zaman isterse, istediği herkese “canlı” yayınlamasını sağlamak.

 

Harvard’da 15 yıl önce erkek öğrencilerin, kız öğrencilerle ahbap olup olamayacaklarını hesaplayan çöpçatanlık sisteminden, şimdi kaç milyar kişinin günde kaç saat kullandığı bir iletişim/iletim kanalına evrildi Facebook. Üstelik, kendisini bir medya şirketi olarak göremiyor halen. Kurucu Mark Zuckerberg (MZ), 21 Eylül 2017’de bu konuda (özet olarak) gayet açıktı:

 

“Ben, sistemimizdeki bütün kötü ve zararlı içeriğin farkına varacağız ve bunları yakalayacağız diyemem. Biz, insanların, bir şey söylemeden önce ‘ne söyleyeceklerini’ kontrol edemeyiz. Sanırım, kullanıcı kitlemiz de bunu istemez. Özgürlük şu demektir: Bir şey söylemek için izin almak zorunda olmamak, ve söyleyeceğini istediğin gibi söylemek. Eğer bizim ilkelerimizi çiğner veya yasalara karşı gelirseniz, bunun elbette yaptırımı olacaktır. Ama, herkesi her an hemen yakalayamayız.”

 

MZ, konuşmasını, dev bir ekranda şu sloganın yazılı olduğu sahnede yapmıştı: “Herkese, istediği herkesle, ne isterse onu paylaşma yetkisini ver.”

 

Facebook’un iletişim/iletim kanalının nasıl çalıştığını bilen, virüs gibi yayılan (viral) etkinin hızını anlayan, cinayet işlemeye kararlı bir kişi bütün bu teknik olanakları, kendi sapık zihnindeki planı uygulamak için kullandı. Çünkü mümkündü.  

 

MZ, Christchurch’ten bir kaç hafta önce, içerik konusunda bir şeyler yapmak zorunda olduğunu nihayet idrak edip, “İnsanlar artık daha mahremiyet istiyor, biz bunu sağlayacağız” dediyse de inandırıcı olamamıştı. ABD’de eğitimli liberal kesimin ciddi fikir dergisi NewYorker’ın çizeri Farley Katz’ın, 8 Mart’taki karikatürü, çizim olarak başarısız bir karalama, ama altyazısı güçlü bir mesajdı: “Facebook değişiyor. Artık bundan sonra paylaşmak mahremdir. Savaş, barıştır. Özgürlük, köleliktir. Cehalet, kuvvettir.”

 

Bu cümlelerin son üçü -bilenlerden özür dileyerek- George Orwell’in 1984’ünden alınma sloganlar. Amerika’da liberal kesimin düşüncelerine tercüman oluyor: Facebook’ta “değişen” bir şey yok. 1984’teki Büyük Biraderliğe devam edecek.

 

İletişim Yasası arkeolojik oldu

Facebook ve diğerleri, aslında yasadışı bir iş yapmıyor. Taa 1996’da Amerikan Kongresi tarafından onaylanan İletişim Yasası’nın (Communications Decency Act) 230 sayılı bölümdeki şu cümleye dayanıyorlar:

 

“Etkileşimli bilgisayar hizmeti sunan veya bunu kullanan kişi, enformasyon içeriği sağlayan başka bir kaynağın yayıncısı veya sözcüsü değildir.” [Bu, İngilizceden hukuki bir çeviri değil]

 

İngilizcesi sadece 26 kelimeden oluşan bu madde, bütün internetin ayakta durmasını sağlayan iskelet oldu 20+ yıldır. Buna göre tıpkı telefon gibi, internet hizmeti veren şirketler de sadece bir dağıtım kanalıydılar. Bu kanaldan “ne” geçtiği onları ilgilendirmezdi. Övgü de geçebilir, sövgü de... Bu liberal yorum artık tarihte kaldı. Hele bütün bu özgürlüklerin açıkça kötüye kullanıldığı, istismar edildiği 2016-18 dönemi yaşanana kadar.

 

Kitle iletişim araçları denilen radyo, tv, gazete, dergiler “basın yasalarına” uymak zorunda, ama aynı hizmeti veren sosyal medya, uymak zorunda değil. Bu çelişki giderilmedikçe sorunlar artmaya devam edecek.

 

Ufukta önlemler var

 

Özellikle Avrupa Birliği’nde Facebook’u hedef alan eleştirler, Facebook’un iletişim/iletim kanalını “yeniden tanımlama” aşamasına kadar gelmeye aday. Zaten Yeni Zelanda Başbakanı, “Facebook, teröristin canlı yayınını nasıl ve neden fark edemedi, neden yayını daha hızla kesemedi?” diye bizzat Facebook’a soracağını açıkladı (18.03).

 

Ama, sadece Facebook değil, bütün GAFA grubunun (Google, Apple, Facebook, Amazon) “bırakın istediğimizi yapalım, bırakın istediğimiz gibi geçelim” dönemi artık yavaş yavaş kapanmaya doğru gidecek.

 

Fransa, dünyada en az 750 milyon Euro ve Fransa’da 25 milyon Euro geliri olan “fazla” büyük dijital şirketlerden (Facebook gibi !) yüzde 3 vergi alacak. Hükümet bundan, yılda 500 milyon Euro vergi geliri sağlayacak. İngiltere de vergi oranını yüzde 2 yaptı. 2020 Nisan’ından itibaren yürürlüğe girecek. AB çapında bir vergi düzenlemesi de arzu ediliyor ama 28 ülkenin hepsinin evet demesi zor.

 

Radikal öneriler de yolda... ABD 2020 Başkan aday adayı Massachusetts senatörü (Demokrat Partili) Elizabeth Warren ise daha da “cesur” şeyler söyledi: “GAFA’yı bölüp parçalayalım.” (Amerikan telefon tekeli AT&T’nin 1984’de şirketlere bölünmesi gibi):

 

“Bugün büyük teknoloji şirketleri çok fazla güçlü. Bu güçlerini ekonomimiz, toplumumuz, demokrasimizi etkilemek için kullanıyorlar. Bu şirketler rekabetin üzerinden silindir gibi geçiyorlar. Kişisel verilerimizi kâr amacıyla kullanıyorlar. Oyun alanlarına kimseyi sokmuyorlar. Böylece, küçük işletmelere, girişimlere zarar veriyor, inovasyonu öldürüyorlar. İşte bu yüzden Hükümet, rekabeti artırmak amacıyla, büyük ve temelli kararlar almak zorunda. Bu kararlar arasında Amazon, Facebook ve Google’ın şirketlere bölünmesi de olacaktır. Eğer şirket olarak büyüyorsan, rakiplerini yeme hakkın olmamalı.”

 

Facebook’a “gangster” dediler

 

Atlantik’in öte yakasında İngiltere’de ise Lordlar Kamarası İletişim Komisyonu’nun yayınladığı 85 sayfalık “Dijital Dünyada Denetim” (Regulating in a Digital World) raporunun tek cümleyle özeti: “Bize, ve diğer hükümetlere, bu dijital sektörü denetleyecek bir üst kurul gerekli.” Komisyon bu sonuca, masa başında sohbet ederek varmadı. Rapora destek olarak, bir de “Kanıtlar” cildi yayınladı: Tam bin 376 sayfa (rakamla: 1,376 !). Bu ciltte, Airbnb’den Facebook’a, Google’dan Microsoft’a kadar şirketler, akademisyenler, STK’ların görüş ve yorumları yer alıyor. Bunları okumak, rapordan daha ilginç.

 

Ayrıca, İngiltere Parlamentosu’nda temsil edilen partilerin milletvekillerinden oluşan Dijital, Kültür, Medya ve Spor Komisyonu’nun hazırladığı başka bir raporda Facebook için “dijital gangster” deyimi kullanıldı. Her ne kadar, aynen şu okuduğunuz cümledeki gibi “tırnak içinde” olsa dahi, Facebook’tan “gangster” diye söz edilmesi –böyle bir hükümet raporunda- görülmüş şey değil.

 

Komisyon’un 18 Şubat’ta yayınladığı 111 sayfalık “Maksatlı Yanlış Bilgi” (Disinformation and Fake News) raporunda iki yerde (sayfa 41 ve 91) bu sözcük geçti. Hükümetin, yasal düzenlemeler yapması gerektiği belirtildi. “Facebook ve benzeri şirketlerin dijital gangsterler gibi davranmalarına, kendilerini yasaların dışında ve üzerinde görmelerine izin verilmemeli” denildi. 

 

Kısacası, Facebook (diğerleriyle birlikte) hem vergi denetimi altına girme yolunda, hem de yasal önlemlerle kuşatılmaya doğru gidiyor. Çünkü, bir katliam videosunu 17 dakikada değil, 17 saniyede (hatta daha kısa sürede) yayından kaldıracak bir sistem geliştirmesi gerektiği açıkça belli.

 

Facebook’un bir “fren mekanizması” olmadığı (ya da yetersiz kaldığı) için o video 24 saat içinde Facebook’ta 1.5 milyon kez yeniden yüklendi. YouTube’a da saniyede 1 görüntü olmak üzere...

 

Pisliği kaç kişi temizliyor?

 

Facebook, 2016 ABD Başkanlık Seçimi’ne Rusya’nın karıştığı iddiaları üzerine, “içerik tarasınlar” diye 2018 sonuna kadar 5 bin kişiyi işe almıştı. Şimdi ise, dünya çapında 15 bin (?)  “içerik düzenleyici” kişinin 7/24 vardiya ile çalıştığı, çeşitli kaynaklarca ifade ediliyor. Ama gerçek rakam belli değil.

 

Google da YouTube’a zararlı video konulmasıyla mücadele amacıyla 10 bin bilişimciyi işe aldığını açıklamıştı. Ama sorun, “insan kaynakları” ile çözülemeyecek.

 

Yapay zekâyı kullanarak, Christchuch Katliamı benzeri bir durumda “konuyu bir kaç saniyede kavrayıp” yayını kesmesini sağlamak, Facebook başta hepsinin odaklanması gereken tek Ar-Ge hedefi olmalı.

 

Çünkü BuzzFeed’in 2017’den kalma bir araştırmasına göre, Facebook’un Canlı Yayın (Live Feed) uygulamasının başladığı Aralık 2015 ile Haziran 2017 arasında 45 tane “canlı yayın cinayeti, intiharı, tecavüzü, darp ve şiddeti” yayınlanmış. 2017’den bu yana acaba kaç tane daha yayınlandı? Christchurch dahil...

 

Temizlikçinin nafile dünyası

 

Facebook’a akan veri selini denetlemek amacıyla giriştiği “nafile” çabayı İki Alman belgeselci Hans Block ve Moritz Riesewieck yönetiminde bir ekip Filipinler’in başkenti Manila’da 1 saat 25 dakikalık bir film haline getirdi. WDR/Köln, NDR/Hamburg, RBB/Berlin gibi Alman, NHK Japon, BBC İngiliz tv ve araştırmacı gazetecilik kurumu ProPublica’nın ortak çalışmasıyla yapılan bu “kara gerilim” filmi YouTube’a da yüklendi: “Internet’s Dirtiest Secrets: The Cleaners” https://www.youtube.com/watch?v=oFZ2YMmsGcU

 

Neden Manila? Çünkü Facebook, bir taşaron şirket aracılığıyla, Facebook’a yüklenen görüntüleri “silmek ya da silmemek” kararını verecek binlerce kişiyi (sayı belli değil) Manila’da istihdam ediyor. Ücretlerini (miktar belli değil) Facebook’tan değil, taşaron şirketten alıyorlar. Kendilerine “içerik düzenleyici” (content moderator) gibi janjanlı bir de sıfat verilen bu gençler, “bir tür eğitimden” geçirilip, Facebook içeriklerinin karşısına oturtuluyor. Amaç, Facebook ilkelerine uyan-uymayan içerikler hakkında 2-3 saniye karar vermeleri: Yani editörlük yapmaları... Günde en az 25 bin görüntüyü 8 – 10 saatlik mesaide değerlendirmek zorundalar. [Bu durumda Facebook, aslında bal gibi medya şirketi!]

 

Filmdeki Filipinli karakterler isimsiz. Çalıştıkları yerler gösterilmiyor. Film Manila’nın varoşlarında gece vakti, loş ışıklı ortamlarda çekilmiş. Uğursuz bir müzik eşliğinde tam bir gerilim filmi.  

 

İsimsizlerden bir kaç cümle, durumlarını anlatmaya yeter: “Hangi görüntünün terör olduğunu algoritma anlayamaz, biz anlamak zorundayız. Yayınını silmemiz gereken 37 terör örgütü var. Bize bu listeyi ABD İç Güvenlik Bakanlığı (Homeland Security) verir. Gruplarla ilgili her şeyi ezbere bilmemiz gerekir. Sloganlarını, bayraklarını... Facebook’a akan pisliği temizliyoruz. Keskin nişancı gibiyiz. Bir ayda en fazla 3 hata yapabiliriz.”  

 

İçerik temizleyenlerin derin psikolojik sorunlara gömüldükleri, çareyi seks ve uyuşturucuda aradıklarına dair haberler de yayınlandı. Ama bu konu, başka bir yazıya kalsın...

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Hollywood’a yapay zekâ 02 Ağustos 2019