Facebook'un dijital dünyasına taşınmaya hazır mısınız?
Facebook artık bizim analog dünyamızda yaşamak istemiyor. O yüzden bugünlerde kendi dijital dünyasının altyapısını kurmakla meşgul. Hedef, 10 sene sonra hepimizi kendi kuracağı bu “sanal gerçeklikte” yaşatmak.
Mark Zuckerberg, Facebook’un bu dijital ütopyasını geçtiğimiz günlerde ABD’de gerçekleşen bir konferansta dile getirdi. Zuckerberg’in yeni hedefi, “beğen” butonunun çok ötesine geçmek ve sanal ve artırılmış gerçeklik yoluyla kullanıcılarına daha karmaşık deneyimler yaşatmak. Yani bir bakıma, gerçek dünyayı, Facebook’un sanal duvarları arasına taşımak.
Facebook, bu sanal dünyanın altyapısını hızlı bir şekilde hazırlıyor.
Bunun yanı sıra şirketin açıkladığı üç yenilik daha var.
Facebook’un Parse adındaki uygulama geliştirme platformu sayesinde, geliştiriciler Nesnelerin İnterneti ekosisteminde birkaç satır kodlama yapabilecekler. Yani daha basit şekilde ifade etmek gerekirse; birkaç satır kodlama ile en basit nesne bile Facebook’la iletişime geçebilecek.
İkinci yenilik, gerçek hayatta yaşadığımız ve Parse’a bağlanamayan olaylar. Örneğin basketbol maçları. Facebook, geliştirdiği yeni bir algoritma ile yüzlerce spor faaliyetini gerçek zamanlı olarak “algılayabilecek”. Bu bir tür görsel yapay zeka olarak tanımlanabilir. Facebook şu sıralar, gerçek dünyayı sadece bir kameradan görerek anlamak üzerine çalışıyor. Yani gerçek dünyayı, sanal gerçekliğe dönüştürmeye.
Üçüncü yenilik ise Oculus VR adını taşıyor. Bu yeniliğin ardında biliminsanı Michael Abrash’ın adı var. Abrash tarafından tasarlanan sanal gerçeklik sayesinde, masanızdaki kahveyi alıp Facebook’un sanal ortamına girebilecek ve kahvenizi orada içebileceksiniz.
Günlük yaşamda kullandığımız nesneler bulut ile iletişime geçecekler ve biz bu nesneleri alıp, kendi yaşadığımız dünyanın dışında, sanal bir dünyaya gidip gelebileceğiz.
The Matrix film olmaktan çıkıyor mu?
Yönetmenliği Wachowski kardeşlere ait olan 1999 yapımı The Matrix filmini hatırlarsınız. Yine de konuyu kısaca hatırlatmak gerekirse;
Saygın bir yazılım şirketinde çalışan kahramanımız, gecelerini “Neo” adı altında, program kırarak ve Matrix'i araştırarak geçirir. Esrarengiz şekilde ve adında iki kişi ile tanışan Neo, yaşadığı dünyanın aslında beyninde gerçekleşen bir simülasyon olduğunu öğrenir. Morpheus'un önderliğindeki ekibe katılır. Gerçek dünyada ilk nefesini aldıktan sonra simülasyona tekrar girerek Matrix'in ne olduğunu anlamaya çalışır. Film aslında yapay zekayı sorgular.
İnsanlar tarafından geliştirilen yapay zeka, yani makineler, bir noktada öğrenebilme ve düşünebilme yeteneği kazanır; kendi gücünü keşfeder ve sonunda insanlığı karşısına alır ve onun enerjisinden beslenmeye başlar. İnsan tarlaları oluşturulur. Bunu fark etmemesi için de, tüm insanlığı uyutur ve gerçek hayatı aratmayan sanal bir dünyada yaşadıklarını sanmalarını sağlar. Bu süreçte makinelerden kurtulmayı başaran insanlar, yer altında yaşarlar. Dünyayı taklit eden Matrix’e savaş açıp, tarlalarda uyutulan insanları kurtarmaya çalışırlar.
Facebook’un sanal dünyasına geri dönecek olursak; Teknolojinin geldiği nokta gerçekten nefes kesici; ama insan yine de “gerçeğini yaşamak varken, neden sanal olanını yaşayalım” demeden edemiyor. Gözüme kocaman gözlükler takıp, yerimden kalkmadan yürümektense, kahve bardağımı alıp bahar kokan bir bahçede gerçek adımlar atmayı tercih ederim her zaman…