Faaliyet dışı gelir çılgınlığının sonuçları!
Finansal piyasalar geride bıraktığımız hafta boyunca, ABD para otoritesinden gelebilecek mesajlarla oyalandı, gerçekleri ve önemli gelişmeleri görmezden gelmeyi sürdürdü. Olumsuz algılar düzelmedi, yeni hikaye arayışları ile zaman öldürüldü! Risk taşıyanlar, sakin kalabilmek ve çoğunluğu bu çizgide yönlendirebilmek adına gerekçeler aramak durumunda kaldı! Şapkadan tavşan çıkarılmasına umut bağlayanların yorgunluğu artarken direnme kapasitesi geriledi!
Para otoritelerinin son birkaç yıldır yaşadığı sıkıntıları ve finansal piyasalar ile aralarındaki ilişkinin eskisi gibi olamayışını anlamanın giderek daha önemli hale geldiği bir süreçten geçiyoruz. Bu nedenle 2002 sonrasında faaliyet dışı gelirler konusuna verilen hesapsız desteğin irdelenmesi gerektiğini düşünüyoruz! Diğer gelişen ve gelişmiş ekonomilerin ardından, 2000 yılında ABD’nin de durgunlaşmaya başlaması ile geleneksel olmayan yollara girilmişti.
Toplam küresel gelirin güçlenerek azalmaya başlaması, 2000’li yılların başında sistemik kırılganlığı artırmaya başlamıştı. Çözüm üretilemeyince faaliyet gelirlerindeki kaybı fazlası ile telafi etmek üzere, faaliyet dışı gelir yaratma amaçlı spekülatif çılgınlıklar devreye sokuldu. Beklenti vadesi asgariye çekildi, kısa vadeli borçlarla fonlanan ve çok yüksek kaldıraçlı işlemler yolu ile varlık değerlerini şişirme üzerine kurulu bir maceraya girildi; bu yeni durumun diğer tüm değişkenler üzerinde belirleyici olması ve kontrol dışına çıkması önlenemedi!
Kısa vadede giderek büyüyen faaliyet gelirleri sayesinde varlık değerleri artmaya, ortalama kredi kalitesi düzelmeye başlamış gibi görünüyordu ve durgunluktan çıkılmıştı! Fakat bu eğilimin kendi kendini besleyerek güçlenmesi ve fiyat istikrarsızlıklarını tahrik etmesi kontrol edilemeyen bir durumdu! ABD para otoritesi 2004 yılında çok tedirgin oldu; kademeli faiz yükselterek ve piyasalar ile inatlaşmayı göze alarak eğilimleri kontrol altına almayı denedi. Fakat olmadı; 2006 Mayısında piyasalara teslim oldu, geri çekildi ve bu tehlikeli gidişatı gönülsüzce desteklemek zorunda kaldı!
2008 yılında yaşanan küresel kredi krizinden kaçınma girişimi başarısız olmuştu! Para otoritesi ile girdiği mücadeleyi kazandığını sanarak iyice çılgınlaşan finansal piyasalar ise devasa kayıplar yaşamak ve inatlaştığı kurum tarafından kurtarılmak zorunda kaldı! Fakat yaşananlardan ders alınmadı, 2011 yılındaki Arap Baharına kadar faaliyet dışı gelir çılgınlığı yeni rekorlara taşındı.
2011 yılındaki Arap Baharı sonrasında, gelişenlerin küresel ekonominin lokomotifi olamayacağı söylemi genel kabul gördü; bu söylem olağandışı seviyelere yükselen sistemik risk algısı nedeniyle faaliyet dışı gelir yaratma merakından vazgeçmek durumunda kalındığı anlamına geliyordu. Ancak vazgeçilenin yarattığı boşluklar doldurulamıyor, alternatif üretilemiyordu! Gelişenlerdeki kaldıraçlı pozisyonlar nasıl küçülecekti, ortaya çıkan riskten kaçınmanın yan tesirleri nasıl kontrol altına alınacaktı ve faaliyet dışı gelir olmadığında toplam gelirlerin hızla azalarak sistemi sarsması nasıl önlenecekti?
Arap Baharı’ndan bu yana, küresel kırılganlık algısı güçleniyor; bulaşıcı durgunlaşma kademeli olarak tüm ekonomileri etkiliyor. Ödemeler sistemi kaçınılmaz olarak kırılganlaşıyor, faizlerin kademeli olarak geriletilmesi sorunların ağırlaşması ve dengesizliklerin büyümesini önlemiyor. Boşa koysalar dolmuyor, doluya koysalar almıyor! Sözel müdahaleler ve yapay dalgalanmalar, durumun düzelmesine yardım edemiyor! Güvensizlik arttıkça, her kesimin kendi başının çaresine bakmak üzere hareketlenmesini geciktirmek ise giderek olanaksızlaşıyor!
Evet, para otoritelerinin etkisizleşmesi çok ciddi bir sorundur; hangi yanlışlar nedeniyle bu duruma düşüldüğü gerçekçi bir şekilde tespit edilmeden üretilebilecek bir çözüm de yoktur! Kısa vadeli ihtiyaçlar sebebi ile faaliyet dışı gelir çılgınlığını hesapsızca desteklemek, Merkez Bankaları ve Ödemeler Sisteminin en büyük hatasıdır; zaman kazanmak adına gelecekten vazgeçmek, itibar iflasına koşmayı göze almak anlamında idi!