F1’in düşündürdükleri
Formula 1'de beklenen oldu ve Türkiye takvimden çıkarıldı. Sonuçta elimizde yapımı 200 milyon dolara malolan ve bugünden sonra birkaç özel şirkete kiralanmak dışında hiçbir fonksiyonu olmayacak bir pist kaldı. Tıpkı Olimpiyat Stadı gibi...
Bu süreci ilk yarış öncesinden tahmin edip yazdığım için gönülrahatlığıyla söyleyebilirim ki bu iş zaten olmayacak duaya amin demekti.
Çünkü Formula 1, Türkiye'de ancak ve ancak taşıma suyla dönerdi ve ilk etapta suyu taşımaya çok hevesli olanların, bu hevesleri bitince motor sesleri de kesilmiş oldu.
Söylemek istediklerimi biraz daha açayım. Sadece Formula 1 değil, motorsporlarının hiçbir alanının Türkiye'de başarılı olma şansı yoktur. Zira, bu etkinlikler birkaç Motorsporu Baronu'nun elinde esir kalmıştır. Bu baronlar, kişisel/ailevi çıkarları doğrultusunda şirketleri ikna eder, paralarını alır, bu paraların büyük bölümünü kişisel rant için kullanır ve bir-iki yıl sonra yeni bir av/şirket peşine koşar.
İlk etapta para kaptıran şirketler de bu paralarının geri dönüşümünü alamadıkları için birim başı maliyet yüksekliği, bütçe kısıtlamaları gibi gerekçelerle desteklerini çekerler. Zira, kendilerine çizilen tablo, bir nevi Hasan Sabbah'ın Haşhaşiler'e sunduğu cennet tablosudur. Lakin, uyandıkları zaman gördükleri manzara, kendine gelen Haşhaşilerin gördüklerine benzeyen sarp, çorak, kayalık bir ortamdır.
Ve hemen tövbe edip, "Bir daha mı..." moduna geçerler. Bu ortam içinde şirketleri memnun edebilecek geri dönüşümün alınabilmesinin yegane yolu, sporun geniş kitlelere (Volkan Işık'ın bu yılki organizasyonunu bunun dışında tuttuğumu ve daha sonra değerlendireceğimi belirteyim) ulaşmasıdır. Fakat, baronlar buna izin vermez. O zaman da iyiniyetle başlayan, tüm dünyada biletleri yıllar öncesinden tükenen organizasyonlar, bizde tıkanır.
Ben bu tabloyu çok net bildiğim ve yazdığım için F1'in kaybı hiç sürpriz olmadı.
Zira, alındığı döneme gittiğimizde, bu işin peşinde iktidarının ilk dönemini yaşayan AKP'nin müthiş bir desteği vardı. İletişim stratejisinin bir parçası olarak, Türkiye ve Hükümetin adının tüm platformlarda duyurulması amacıyla tüm önemli tüm uluslararası organizasyonlara talip olundu. Ve bunda da kullanılan sınırsız kaynaklar sayesinde başarılı olundu. Bugün birçok kimse hatırlamıyor ama o tarihlerde sadece F1 değil, en az F1 kadar önemli olan birçok uluslararası spor organizasyonu Türkiye'de düzenlenmişti. Ancak, F1 dışındaki hepsi bir ya da iki yıl için ülkemizi, ilgisizlik nedeniyle terk etmişti. Sadece F1, tek patrona bağlı olduğu için para sayesinde ülkemizde tutulmuştu. İletişim stratejiisidir iddiamın ardında yatan nedenler olarak ise yarışı almak için para veren otoritenin, o spor dallarını tabana yayılmasını sağlamak ya da bu paraların nereye kullanıldığını sorgulamak gibi konularda işe dört elle sarılmamasını gösterebiliriz.
Bugün ise bizzat Gençlik ve Spor Bakanı Suat Çelik'in açıklamalarıyla, "Sorun para değil. Yükümlü olmadığımız noktalarda ısrar ediyorlar" sözleriyle konunun maddiyat dışındaki nedenlere bağlı olduğu açıklandı.
Açık söyleyim, bu açıklama bana tatmin edici gelmedi. Çünkü, bugüne kadar F1 yönetimiyle her türlü anlaşmazlık bir şekilde çözülmüştü. Bu anlaşmazlıkların bu kez çözülmemesinin nedeni bence, sözleşme değil, siyasi otoritenin artık F1'in rüzgarına ihtiyacı olmamasıdır. Başka bir deyişle F1, misyonunu tamamlamıştır. Misyonunu tamamladığı için de bu kez çok ısrarcı olunmadı. Eğer ihtiyaç duyuluyor olsaydı, Bernie'ye biraz fazla para verilirdi ve pilotlar dünyanın en güzel pistinde, dünyanın en az seyircisi önünde gazlamaya devam ederdi.
Şimdi sırada o pistin, motorsporları dışındaki amaçlar doğrultusunda kullanılması vardır ki onun da kokusu yakında çıkar.