Eyvah! Daum turp gibi

Cem TOP
Cem TOP SPOR ANALİZ cem.top@dunya.com

Fenerbahçe teknik direktörü Christoph Daum ile sarı-lacivertli kulüp arasındaki "bilek güreşi" günden güne enteresanlaşıyor. Kuşkusuz, bu güç mücadelesinde bir orantıdan bahsedebilmek çok zor. Fenerbahçe gibi büyük bir kulübün elindeki tüm argümanları kullanarak Daum üzerinde yıldırıcı bir tahakküm kurması mümkün. Geçtiğimiz günlerde basına yansıyan "Daum'a saç teli testi uygulanacak" iddiası Fenerbahçe Kulübü tarafından şiddetli biçimde yalanlandıysa da Alman teknik adamın sağlık kontrollerini rutin hastane grubunda değil kendi tercih ettiği bir sağlık merkezinde yaptırması kafalarda soru işareti bıraktı.

Yönetimin önemli isimleriyle yaptığı son toplantıda önüne konulan tüm istekleri kabul eden ve "evkaf memuru" gibi mesai saatlerini kulüp binasında geçirmeye başlayan Christoph Daum bu ilk salvoyu "her şeye evet diyerek" savuşturmuştu. Tabi bu esnada oğlu Marcel de dahil olmak üzere Koch dışındaki tüm yardımcılarını kaybetti. İkinci raund, kulübün ayrıntılı bir sağlık raporu istemesiyle başladı ve Daum'un "turp gibi" olduğunu gösteren belgeler ile sona erdi. Sözleşmesinin feshi durumunda Alman teknik adamın yardımcısı Koch ile birlikte 7 milyon Euro'yu aşan bir meblağı talep etme hakkı olduğu söyleniyor ki, sözleşme uyarınca kalan sürenin ücreti Daum'a ödenecekse bu iş Del Bosque davasına dönecek demektir. Hatırlayacaksınız, o tarihlerde Yıldırım Demirören "Bu iş ülke meselesidir." diye konuşunca kamuoyundan öfkeyle karışık, "Bilakis, o sizin akılsızlığınız." yanıtını almıştı. Bugünlerde Fenerbahçe ile Daum arasında yaşanan süreç de Beşiktaş'ın geçmişte yaşadığı sancılı ayrılığı hatırlatıyor. Her ne kadar Fenerbahçe taraftarı "Şekip Mosturoğlu" faktöründen yola çıkarak olası bir hukuk mücadelesine 1-0 önde başlayacağını düşünüyorsa da UEFA Kurulları ve CAS, sözleşme hükümlerinin bağlayıcılığına inanan merciler. "Sözleşmeden doğan bir hak olsa idi Fenerbahçe bugüne kadar zaten kullanırdı." görüşünü de mantıklı buluyorsanız, önümüzdeki dönemde Daum konusunun daha fazla baş ağrıtabileceğini siz de görebilirisiniz. Üstelik Daum cephesinin geçen gece bir televizyon programında geliştirdiği tarzda kontrataklar da bu süreçte iyice can sıkabilir. Özel bir televizyon kanalı için evinin kapılarını açan Alman teknik adam mealen, "Bazı oyuncular vardır; Ribery gibi, Robben gibi bunlar A sınıfır. Stoch üçüncü sınıf yani C sınıf bir oyuncudur. Bundan sonra gelişim gösteremez. Ben Hazard'ı istedim kendisi ile görüştüm. Fransa'da Aykut Kocaman'dan 8 saat telefon beklediler ama Aykut Kocaman aramadı ve Chelsea kaptı." şeklinde konuşarak gerginliği bir adım daha öteye taşıdı. Bu da gösteriyor ki, gelinen durumda Christoph Daum'un önümüzdeki sezon Fenerbahçe'yi çalıştırması imkansız. Bu iş bir şekilde ayrılıkla noktalanacak ama şu ana kadar sarı-lacivertli kulübün salvolarını boşa çıkaran Daum da hiç kolay lokma değil. Futbolda tatil mevsimi yavaş yavaş nihayete eriyor, takımlar önümüzdeki sezon hazırlıklarının arifesinde. Transferleri şekillendirmek, takımın nüvesini oluşturmak, kondisyon yüklemek, form tutmak ve taktik çalışmalar yapmak için zaman günden güne daralırken açıkçası geçen her saat Daum'un elinin güçlendiğini, Fenerbahçe yönetiminin ise baskı altına girmekte olduğunu itiraf edelim. "Bu yüklü tazminatı ödemektense, Daum en az bir sene daha çalışsın." diyen Fenerbahçeliler var mıdır bilemiyorum ama Alman hoca beğenmediği(!) Stoch'u yedek kulübesine mahkum ederse bu kez sinir harbi korkutucu boyutlara ulaşabilir. Kurnaz Alman her şeye "evet" dediğine ve kontrollerden turp gibi sağlıklı çıktığına göre üç aşağı beş yukarı anlaşmak en çıkar yol gibi görünüyor.

Türkiye'de spor yazarı olmak

Yetmiş milyonu aşan genç bir nüfusa sahip ve genç nüfusun neredeyse tamamının ucundan köşesinden futbolla flört ettiği bir ülkede yaşıyoruz. Cumhurbaşkanından, Park ve Bahçeler Müdürlüğünde görevli bir işçiye, Futbol Federasyonu Başkanından, alışveriş yaptığınız kasaba kadar herkesin gönlünde yaşattığı bir takım sevgisi var, az yada çok. Hal böyleyken, yazılı ve görsel basınımızı spor ve skor yazarlarının, nefis teknik analizler yapan veya ağzı iki laf yapamayan futbol yorumcularının ne yazık ki aynı potada eritildiği, seviye anlamında homojenlikten uzak bir güruh olarak takip ediyoruz. Uzun zamandır futbol, spor ve spor basınını takip eden biri olarak, pek çok futbolsever gibi "takım avukatlığı", "amigo yazar", "sipariş üzerine yazı" ve "kiralık gazete köşesi" kavramlarına hem ruhum hem midem bulanarak katlanmak zorunda kalıyorum. Ekşi sözlükte skor yapma yarışına giren magazin dünyamızın yükte ağır pahada hafif starları gibi, spor basınında da son zamanlarda yükselen "eleştiri kılığında küfür ve aşağılama" dolu yazı trendine ve bu yazıların kendilerini televizyon ekranlarına taşıyıp taraftarın sevgilisi yapacağına inanan yazarlar türedi. Bu ülkede "Takımımın galibiyetinden sonra pek bir keyiflendim. Açtım otuz beşlik rakımı, kurulup balkona Zeki Müren şarkılarına terennüm ederek katıldım ve bu enfes geceyi noktaladım." tadında yazan yarı gurme yarı futbol analisti ağabeylerimize alışmıştık da rakip (!) takım taraftarına "ezikler", "fukaralar" yada rakip (!) kulüp başkanına "tüpçü" şeklinde hitap eden sözüm ona spor yazarlarını görünce bardağın taşmakta olduğunu üzülerek idrak ediyoruz. Bugün medyamızın sahip olduğu "oligarşik" düzenin, basında kalemlerin babadan oğula, dayıdan yeğene, anneden kıza devredildiği yapının yansımaları doğaldır ki, spor sayfaları ve spor programlarında da etkisini gösteriyor. Geçmişte antipati duyduğu kulübün bayrağından kolunu geçirerek "Hareket çekme, hareketin Allah'ını görürsün" nosyonuna sahip spor yazarlarını, başkandan ulufesini Volkswagen Passat olarak alan yorumcuları, akrabalarını kulüpte işe sokan programcıları ve deplasman seyahatlerinden sebeplenmek için turizm şirketi kuran uyanıkları gördüğümüzde nasıl tepkisiz kaldıysak ne yazık ki bugün de aynı paralize görüntüyü koruyoruz ülke olarak. Geçtiğimiz aylarda ülkemizin pek cafcaflı televizyon kanallarından birinin muhabir olarak çalıştırmak üzere, asgari ücretten biraz hallice maaşa talim edecek en az iki dil bilen üniversite mezunu adaylar aradığını öğrendiğimde, aklıma çıktıkları program başına 3 ila 10 bin YTL alan sözüm ona yorumcular geldi. Bilgi ve görgüsünü halkın aydınlatılmasında kullanması gereken ancak kaotik ortamdan ve kavgadan beslenen medyamızın elinde birer piyona dönüşen bu anlı şanlı yorumcular; şöhretin, paranın ve isim olmanın diyetini futbolseveri futbolsevere kırdıran bu düzene ses çıkarmayarak mı ödüyorlar acaba? Acaba aralarında program sonrasında kulüp başkanlarından "Aferin, çok güzel konuştun. Susturdun herifi." mealinde telefon alan örnekler var mıdır!?

Programa gelirken üzerindeki takım gömleğini yada formasını sıyırıp atamayan, şartlı reflekste Pavlov'a rahmet okutan spor medyamız sayesinde her programa bilenip çıkan anlı şanlı yorumcularımız "Sporda şiddet" konulu panellere katılırken ne kadar samimiler dersiniz? Şüphesiz bu koca basın ordusu arasında işini hakkıyla yapan doğruya yanlış demek için bin bir takla atmayan, "x" takımdan bahsederken "biz" diyecek kadar ağzını eğmeyen örnekler de mevcut. Olayın bir başka boyutu, ismi "spor yazarlığı" olan bir meslekte ne yazık ki yazarlık nosyonundan uzak bir çok ismin görev alması. Bir analizi okuduğunda futbolseverin dimağında bıraktığınız tat kadar iyidir yazdığınız. Yazarlık bir nevi cümle mühendisliğidir. Cümleleri beş kelimeyi geçmeyen bir yazar, enfes görünen ama yağı ve tuzu eksik bir salata gibidir çoğu zaman. İyi yazmak, tarafsız yazmak kadar önemlidir pek çoklarınca. Yazılarımı yayınlayan gazetenin tarafsızlığından, "doğruya doğru" yayın politikasından emin olduğum kadar eminim bir gün spor basınının sırtındaki tarafgir kamburdan kurtulacağından… O zamana kadar, gazetemiz ve televizyonumuz hepimizi içine alacak kadar büyük… Beklerim.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar
Derbi kadar zor 03 Mart 2016
Düğüm çözülecek mi? 25 Şubat 2016
Skandalın daniskası 23 Şubat 2016
Maçın şifresi: Savunma 18 Şubat 2016
Öp Quaresma’nın elini 16 Şubat 2016
Taktik savaşı 11 Şubat 2016
Maça geç kaldılar 09 Şubat 2016
Ciddiyet şart 02 Şubat 2016