Eyvah CEO oldum
“...Her gün üzerimize kilitlenmiş bir füze varmış gibi yaşıyoruz. Kaç tane olduğunu, nereyi hedeflediğini, ne zaman düşeceğini bilmiyoruz...”
“...Go-kart yapmaya gittiğini sanıyorsun, altına F1 yarış arabası veriyorlar...”
Bu cümleler fildişi kulelerde oturan patron vekillerine ait. CEO (Chief Executive Officer) yani İcra Kurulu Başkanlarına, “Kendinizi nasıl hissediyorsunuz?” diye sormuşlar... Biz de bir eli yağda bir eli balda diye düşünürdük, meğer CEO da, Kral gibi çıplakmış!
Dünya çapında yönetici seçme ve yerleştirme hizmeti sunan Heidrick&Struggles, Said Business School ve Oxford Üniversitesi “CEO Raporu” ilginç bulgulara sahip.
CEO bulmak bugüne kadar niteliklerinden dolayı doğru adamı bulmak anlamında zordu, bundan sonra bu koltuklara oturmak isteyen yeterli sayıda aday bulmak zor olduğu için kabusa dönüşecek. CEO’ların neredeyse tamamının ezberi bozulmuş, topu şaşkın, çoğu hazırlıksız, hepsi stresli ve çıplak.
İdeal CEO’nun tarifini yapacak olursam; kuşku duyacaksın, hızlı olacaksın, erken uyarı sistemi kuracaksın, otantik/yerel olacaksın, uyum sağlayacaksın, şeffaf olacaksın, her şeyi izleyecek bileceksin, geleceği okuyacaksın, iletişimci olacak ama kıvamında iletişim kuracaksın, her gün değişeceksin, acımasız ama cana yakın ve insancıl olacaksın, zeki ve çevik olacaksın, rahatsızlıkta rahatlayacak, adrenalin seveceksin... Yoksa CEO olamazsın.
Her dönem kendine özgü çalışan profili yaratır... Bugünün makbul CEO’su da kuşku duyan CEO’muş. “Acaba mı?” sorusuyla başarıyı yakalıyor, “asabi enerji” sayesinde doğruyu buluyorlarmış. Sormuşlar; “5 yıl öncesine kadar ne kendimden ne yaptıklarımdan kuşku duyardım, şimdi kuşkulanmadığım bir an yok!” yanıtı çıkmış...
Rapor, yalnızca durum tespiti yapmak üzere kurgulanmamış, amaç CEO’ları yerleştirirken onları tanımak, danışmanlık yapmak olduğu için çalışma ilginç bir önerme geliştiriyor: “Kuşkunu outsource et”. Haydi buyrun! Kime edeceksin? Teknolojiyi edersin de kuşku da başkasına havale edilir mi? Amerikan Merkez Bankası eski Başkanı Ben Bernanke’nin küresel krizde kritik sorularda kuşkusuna eşini ortak ettiğini duymak, yüreğime su serpmedi desem... Gelin görün ki, araştırmaya katılan CEO’ların da kuşku içinde yaşarken (%70), boğulmamak için danıştıkları kişiler eş dost!
“Ne değişti” diye sormuşlar: (%75) Paydaş, insan unsuru! Müşteri, çalışan, ortaklar, izleyenler demiş.
İzleyenler de kim? Halk! İletişim ve teknoloji el ele verdikten sonra CEO’nun hayatı cehenneme dönmüş. Attıkları her adımın ilgili ilgisiz herkes tarafından izleniyor, okunuyor, eleştiriliyor olması CEO’ları kahrediyor. Çıplaklık buradan geliyor... Vatandaş gazeteciliği, sosyal mecra, hızla yayılan fısıltı gazetesi tepe yönetimi sarsıyor. “Yerin kulağı vardır” söylemini hiç bu kadar derinden hissettiklerini sanmıyorum.
CEO okulu yok! “On the job training” denen yaşarken öğrenen, öğrendikçe yapan bir sarmal içindeler. Bu kifayetsiz oldukları anlamına gelmiyor, dün öğrendikleri bugün işlerine yaramayabiliyor. Hızla değişen şartlarda öğrendiklerini kullanma süresi düşmüş. Üzerine koyabilecekleri bir deneyim edinmeleri mümkün görünmüyor. Hatta deniyor ki, bir planlamanın ömrü yumruğu yiyene kadar.
Gördüğüm o ki, aynı anda dünyanın her yerinde yapısal değişimi okumak ve pozisyon almak zor. Bunu herhangi bir erken uyarı şansı olmadan birkaç saat içinde yapmak zorunda kalmaları yönetimi neredeyse imkansızlaştırıyor.
Dünya ekonomisinde büyük şirketlerin etkinliği halen devam ediyor olsa da yakın bir gelecekte girişimci ile küçük iş sahipleri lehine bir ağırlık göreceğimizi düşünüyorum. C takımının sayısal hacminin erozyona uğrayacağını düşünüyorum. CEO olarak, sürekli dayak yemek, yeni normal denen anormal ortamda, “Oldu mu, olacak mı acaba” diye yaşayarak kim CEO olmak ister? Kaldı ki, “liderlik” adına bir zamanların kahraman liderleri, yerini insancıl denen insanımsı bir pozisyona bırakıyor. ‘Yeni normal’ dedikleri işin özeti bu. Var mısın yok musun...
Kim nasıl yönetiyor?
Araştırmaya dahil olan iki Türk yöneticiden ‘yeni normal’ yaklaşımı
>>Borusan Holding CEO’su Agah Uğur:
Hayatım, üzerinde hiç bir kontrolüm olmayan değişkenleri anlamak ve takip etmekle geçmeye başladı. Farklı para birimlerindeki iniş çıkış, petrol fiyatları, FED faiz kararları, faaliyetlerimizin olduğu ülkelerde yerel yasalar,... Hayatıma tanımadığım bilmediğim paydaşlar girdi, sayıları ve çeşitleri arttı. Görünürlüğüm ve izlenirliğim arttı.
Önemsediğim yönetim konseptleri: “merak”, “tekrar edilebilir başarı ve açlık duygusu” “girişimcilik ve girişimci gibi davranmak”
Hiç bir iş koluna karşı duygusallık beslemiyorum. Detayda kaybolmuyorum. Gayretim, faaliyetlerimizin hepsinde daha iyi yapmak, daha önce yapmak.
İnsan kaynaklarında, “daha fazla şans verdiğimiz, yürüyelim karşılıklı geliştirelim anlayışından, gereksiz yere zaman harcamayalım, olmuyorsa ayrılalım” dediğimiz bir anlayışa kayarak, kritik saydığımız insan kaynağını tutundurmak adına zaman zaman yönetim olarak sevimsiz olmayı göze alıyoruz.
>>OMV Petrol Ofisi Yönetim Kurulu Başkanı Gülsüm Azeri:
İnsani ve insancıl CEO ve yönetim dönemi içindeyiz. Aldığım kararlarda, işten çıkarmalardan çok, geri dönüşü olmayan iş kapatma kararlarından etkileniyorum.
Kuşkuyu yönetirken, gelecek 3 yılı bile yeterince göremiyorum, geçmişi çalışıyorum ama bugün o kadar çok şey oluyor ki, kaçırmak işten değil. CEO olarak, detaylara girmenin sonra makro düzeye çıkmanın zorunlu olduğunu görüyorum. Doğru soruyu sormanın ve gerekirse yeniden yazmanın kritik olduğunu, bilgiye ulaşmanın ve analiz yapmanın kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum. Parametreleri ortaya koyuyorum, öncelikleri belirliyorum, takıma soruyorum ve karar veriyorum. Çevremdekileri işe değişik aşamalarda kattığım için arada zaman kaybetmediğimi düşünüyorum.
Türk şirketlerindeki önemli yapısal sorunlardan birinin orta kademe olduğunu gözlüyorum. CEO ya da üst yönetimin yarattığı konfor alanından çok mutlular. Karar vermiyor, sorumluluk almıyorlar. Olabilecek en zararlı ortam diyebilirim.