Eylülün ÜFE artışı ekimdeki yüksek artışında ayak sesleriydi

A. Levent ALKAN
A. Levent ALKAN [email protected]

Ekim enflasyonu sarsıyor. Hele hele manşetle çekirdek (H) enflasyon arasındaki marj görece yüksek düzey üzerinde daralıp, ÜFE kaynaklı artış öne çıktıkça; çanlar ulusal ekonomimiz için çalmaya başlıyor. Eylülün ÜFE artışı ekimdeki yüksek artışın da ayak sesleriydi. dolar/TL kur artışı maliyet enflasyonu oldukça; faizler, şirketlerin kar beklentileri, büyüme hikayesiyle belirgin bir ayrışma içinde buluyoruz ulusal ekonomimizi.

Bilimsel ve teknik gerçekleri inkar edip görmezden gelmeyi 3 temel saike dayandırmak mümkün. Bunlar birey, kurum, toplum boyutunda yaşanabildiği gibi; ekonomi, topluluklar kültür ekseninde de olgunlaşabiliyor. Bireysel etkileşimin kırılganlığına a) Bencillik b) Gaddarlık c) Çevrenin etkisinde kalmak, şeklinde bir üçlemeyle yansıyor. Ekonomi, toplum, kültür içinse yadsımanın benzer üç nedeni belirginleşiyor:

1) Aşırı içe dönük, uyumsuz politik tercih

2) Eşleniklerine üstünlük kurma, ona hükmetme, hatta tarihsel tecrübeleriyle sabitlenmiş o unutulmaz dünya savaşlarında öne çıkmış, ele geçirme merkezli anlayış.

3) İletişim olanaklarıyla; bulaşma, sistemik önem, kırılganlık şeklinde davranışsal boyutlu karşılıklı etkileşim.

Ekonominin işleyişi en az fizik yasaları kadar analitik bir çerçevede gelişmektedir. Sorun bunu kabullenmemek gerçeğinde gizlenmektedir. Yönetimin yetkesini elinde bulunduranlarda ayrı, muhalefete olanlarda ayrı, objektif pencereden bakanlardaysa ayrı izdüşümle şekillenmektedir. Katı ve sıvı cisimler, üzerlerine uygulanan şokları olduğu gibi iletirler. Bundan yararlanarak mors alfabesi geliştirilmiş, araçlara fren sistemleri döşenmiştir. Üçüncü hal gazlarsa, olabildiğine sıkıştırılabilme özellikleriyle öne çıkarlar. FED politikalarına ulusal politikalar ölçeğinde tepkimiz katı, sıvı cisimler gibi olduğu gibi içeri iletmek olmuştur. Ekonomimizde küresel sistemik krizin ilk günlerinden itibaren etkileşimin kaçınılmaz boyutuna bir yadsıma eğilimi göze çarpıyordu. Oysa krizin sosyal boyutu kadar kaçınılmaz gerçeklilik boyutu da bulunmaktadır. Küresel sistemik krizin böylesine derin bir ölçeğe oturmasının iki iktisadi neden güç verir: i) Dış açıklar, küresel dengesizlikler yoluyla; ii) Denetimsizlikler, yetke risk çıkar paradokslarıyla türev ürünler. (A) Davranışsal ekonomi ve (B) İletişim esnekliği ise sosyal boyutu oluşturmaktadır.

Enflasyon hedefliyoruz gerçekleşmelerde sapmadan öte; bir politik belirsizlik, kararsızlık öne çıkıyor. Para politikası kısa ve uzun dönemli iki farklı faiz politikası üzerinden yönetiyor krizi. Anlaşılmada zaman zaman sorun yaşansa da küresel sistemik kriz gerçeğiyle çelişmeden kısa vadeli fonlama ile uzun vadeliyi birbirinden ayırıyor. Küresel gerginlik arttığında dövize talebin önünü kesmek adına koridor faizini yukarı çekiyor, gerginlik azaldığındaysa aşağı indiriyor. Böylece günlük vadedeki oynaklık kontrol edilmiş oluyor. Daha uzun vadelereyse yatırımları ve ekonomik büyümeyi gözetleyerek müdahil olunuyor. Maliye, sektör ve siyasi politikalar krizde aynı tutarlılıkta gerçekleşmedikçe tek kanatla uçamıyoruz ve FED’in çıkış fazına gizlenemez boyutta takılıyoruz.

Dış açıkların yapısal sorunları kur üzerinden enflasyona, talep üzerinden büyümeye, tasarruflar üzerinden kırılganlıklarımıza yansıyor. Sonuç, zamanın ibriğinden enflasyona şahin, büyümeye güvercin politikalarla damlayıp; seçim arifesinin yeni bir sayfa açarak girmek oluyor.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar