Eylül ve ümit

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Yine katran zifiri bir geceyarısı. İstanbul'un sessizliğini dinliyor, Haliç'i seyrediyorum. Çıt yok. 600 küsur yıldır olduğu gibi yalnızca kedilerin arzu dolu miyavlamaları bozuyor kulenin dibindeki yaşamın alışıldık sessizliğini. Ağustos'un son günlerinde sıcaklar iyice bastırınca, serin sabahlara kadar çalışmak, yatakta terleye terleye dönüp durmaktan kurtulmak için tek yol.

İlk basımı Eylül 1965'te yapılmış bir şiir kitabı var önümde. Daha doğrusu onun Yapı Kredi Yayınları'ndan çıkan yeni baskısı. Üç gün sonra ise 1 EylülÖ Bu ayı, Mehmet Rauf'un çok sevdiğim romanına da ismini veren, hazan mevsiminin başlangıcını, elimdeki bu kitaptan dizelerle karşılamak istiyorum. Dizeler de Eylül ayında yazılmış çünkü:

"22 Eylül 1945

Kitap okurum:

  içinde sen varsın,

şarkı dinlerim:

  içinde sen

Oturdum ekmeğimi yerim:

  karşımda sen oturursun,

çalışırım:

  karşımda sen.

(Ö)"

"24 Eylül 1945

En güzel deniz:

  henüz gidilmemiş olanıdır.

En güzel çocuk:

  henüz büyümedi.

En güzel günlerimiz:

  henüz yaşamadıklarımız.

Ve sana söylemek istediğim en güzel söz:

  henüz söylememiş olduğum sözdür."

"25 Eylül 1945

(Ö)

Yaşamak, ümitli bir iştir, sevgilim,

yaşamak:

      seni sevmek gibi ciddi bir iştir"

30 Eylül 1945

"Seni düşünmek güzel şey

   ümitli şey

dünyanın en güzel sesinden en güzel şarkıyı dinlemek gibi bir şey.

Fakat artık ümit yetmiyor bana,

ben artık şarkı dinlemek değil

       şarkı söylemek istiyorum."

Kitabın adı, "Piraye İçin Yazılmış: Saat 21-22 Şiirleri." "Tüm yapıtları" dizisinin üçüncü kitabının içinde. Ayrıca, yine Yapı Kredi'nin "Delta" dizinden çıkan "Nâzım Hikmet Bütün Şiirleri" özel baskısında da tabii ki bulunuyor.

İlk şiir tarihsiz, isimsiz. Son dört dizesi şöyle:

"Ne güzel şey hatırlamak seni:

ölüm ve zafer haberleri içinden,

hapiste

ve yaşım kırkı geçmiş ikenÖ"

Nâzım Hikmet bunları Bursa Hapishanesi'nde yazmış. İlk şiir 20 Eylül, son şiir 14 Aralık 1945 tarihlerini taşıyorlar.

Çocukluğumun o çok sevdiğimin Bursa'sı, Nâzım'ın bu kenti anlatan şiirleriyle bir başka anlam kazandı çok uzun yıllardır. Sevdiğinden ve doğadan uzak bir insanın, dört duvar arasında yazdığı, "mukaddes ümid"inden asla vazgeçmediğini duyumsatan dizelerdi bunlar. "Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim," diyordu. Onunla birlikte, yıllardır hepimiz bekliyor ve umuyorduk. Ümidi yaşatıyorduk.

Eylül, doğanın yeni mevsime hazırlanmaya başladığı bu ay, her şey binlerce yıldır olduğu gibi renk değiştirmeye, çürümeye doğru yol alırken, hiç olmazsa bu yıl, ümitlerimiz yeşersin hiç olmazsa, umuduyla bu yazıyı noktalamaya doğru gidiyorum.

Nâzım Hikmet de hiçbir zaman umudunu yitirmedi. Biz de ümit tarlalarını sürmeye devam etmeliyiz, fakirin ekmeğini üretebilmek için sürmeli, sürmeli, sürmeliyizÖ

Ne diyor aynı şair, "yaşamak ümitli bir iştir."

Eğer ben de bugün hâlâ hayattaysam, bu sene belki de ilk kez Eylül'e, bir hüzün ayı, bir yok oluş ayı olarak değil, umut mevsimi olarak bakacağım. Eylül'de ilk kez Mehmet Rauf'un Eylûl'ünü bir kez daha okumayacağım. Bu sene benim / bizim / bizlerin Eylül'ü çok farklı, çok güzel geçecek. Umutlar gerçek olacak / olmalı. Çürüyen yaprakları, değil, ağaçların üzerinde son bir gayretle parıldamakta olan altın sarısına dönüşmüş yaprakları görmenin zamanı geldi. Biliyorum ki her şeyin serpilip geliştiği bahar yine çok, ama çok yakın. Yeter ki ümitsizliğe düşmeyelimÖ

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar