Eylül enflasyonu ve sonrası
Geride bıraktığımız haftanın yerelde en önemli gündem maddesi beklendiği/beklediğimiz şekilde Eylül ayı enflasyon verileri oldu. 3 Ekim’de açıklanan veri gösterdi ki tüketiciye yansıyan enflasyonu içerir TÜFE ay bazında yüzde 6.3, 2017’nin aynı ayına kıyasla yüzde 24.52; üreticinin maliyetlerini ifade eden ÜFE ise ay bazında yüzde 10.88, yıldan yıla yüzde 46.15 yükseliş gösterdi. Ciddi yüksek rakamlar. Anlatmaya çalışalım.
TÜFE’de gerçekleşen aylık artış 2003 bazlı seride daha önce görülmemiş bir seviye. Daha geriye gidersek en son bir adım ötedeki yüksek gelişme Nisan 2001’de yüzde 10.30 düzeyinde gerçekleşmiş. Yıllık değişime baktığımızda yine eskilere gitmek zorunda kalıyoruz. Haziran 2003’te gözlediğimiz yüzde 25.55’ten bu yana bu denli yüksek rakam takip edilmemiş. Benzer karşılaştırmaları çekirdek TÜFE ve ÜFE kalemleri için de yaparak çokça rakamdan bahsetmek mümkün.
Gelin konuya farklı noktalardan bakmaya çalışalım. Nasıl oldu da bu denli yüksek bir enflasyon eğilimi ile karşı karşıya kaldık? Başka ülkelerde yıllıkta gözlenen, hatta ulaşmakta sorun yaşanılan nokta aylıkta neden takip edildi? En önemli etken tabi ki kur gelişmeleri. Yani, Türk lirasının değer kaybetmesi ve üretimin maliyetinde artış olması. Neden? Üretimdeki ithalat payı ve yüksek tüketim. Şu anda bahsettiğimiz iki başlığın seyri nasıl? Öncü göstergeler işaret ediyor ki tüketimde ciddi gerileme söz konusu. Geriye ne kalıyor? İthalat, yani, maliyet tarafı. Neden? Üretmek için ithal etmek zorunda olduğumuz kalemler nedeniyle.
Buradan ÜFE üzerine kafa yormaya geçmek mümkün. Son 12 ay içerisinde kümülatif (toplam) ÜFE artışının seviyesi yüzde 38.9. Kime göre? TÜİK’in açıkladığı resmi rakamlara göre. Daha kısa vadeye bakalım. Örneğin son 6 aylık dönemi kapsasın. Tam da Nisan’dan sonra yaşanan çalkantı ve Türk lirasının değer kaybına işaret eder şekilde. Karşılaştığımız rakam yüzde 28.6 oluyor. Mart ayında ortalama sepet kur seviyesi 4.35 olurken, Eylül sonunda 6.84’e yükseliyor. Özetle, maliyet cephesindeki artış ciddi boyutlarda.
Tek problem kur gelişmeleri mi? Tabi ki değil. Enerji maliyetlerimiz artıyor. Emtia fiyatları dış piyasalarda toparlanıyor. Brent tipi petrolün seyri Mart ayında ortalamada 67 dolar seviyesinde oluşurken Eylül sonunda 79 dolara ulaştı. Öte yandan Ağustos çalkantısının ardından yapmak zorunda olduğumuz fiyat ayarlamaları. Ne gibi? Elektrik ve doğalgaz fiyatları gibi. Akaryakıtta Mayıs ayından bu yana Maliye’nin vazgeçtiği bir kısım var. Arada küçük bir ayarlama yapıldı ancak sürdürülebilirliğini düşünmek yanlış olur. Ve tabi ki geriye dönük endeksleme alışkanlığımız. Nereden anlıyoruz? TCMB’nin kendi analizlerinde de yer verdiği, kur gelişmelerine nispeten daha az duyarlı hizmet grubundaki yükselişin işaret ettiklerinden.
Toparlayalım. Maalesef henüz enflasyon cephesinde zirvenin görüldüğü noktada değiliz. Son gelişmelerin önemli bir kısmı Eylül ayında hızlı ve beklenmedik bir şekilde fiyatlara dahil edildi. Bardağın ne tarafından bakarsanız durumu okumak mümkün. Dahası, beklentilerdeki bozulma da devam edebilir. Bu nedenle faiz cephesi tepki verdi. Para politikasının etkileri gecikmeli olacağından unuttuğumuz enflasyon algısını yeniden canlandırmak ve her kesime yaymak artık daha kritik.