"Eylül ayının sonuna yaklaşırken..."
Bu ay Bütçe gelişmeleri ve Cari İşlemler açığı ile ilgili olumlu gelişmeleri takip ettiğimiz bir süreç yaşadık. Hatta Döviz Rezervleri ile ilgili uluslararası kuruluşlarının pozitif mesajlar verdiği eylül ayında akılları karıştıran tek gelişme, Bankalar Birliği ve BDDK’nın tahsili gecikmiş alacaklar yani performanssız krediler ile ilgili açıklamalarıydı diyebilirim.
Merkez Bankası’nın faiz indiriminin bir süre gündemin en üst sırasına oturmasını doğal karşılamak gerekiyor. Ancak beklenmedik bir harekette de bulunmadı diyebilirim. Raporun ilk sayfalarında da belirttiğim gibi, Ocak 2020’de politika faizlerinin yüzde 13-14 seviyesine inmesini bekliyorum. Elbette enflasyon ve büyüme ile ilgili gelişmeler trendi belirleyecek, ya da faizlerin inme hızını.
Özel kesimin dış borcunun azalırken, kamu borçlanmasının yabancı para cinsinden arttığını gözlemliyoruz. Yetkililer ile 2 hafta önce bir araya geldiğimizde bu durumu sorduk. “Hangi faiz seviyesi hangi para cinsinden uygunsa o şekilde borçlanacağız” şeklinde cevap verdiler.
"Uluslararası kuruluşlar dediğimiz noktaya geldiler..."
Dış Ticaret tarafına göz attığımızda, ihracatın artış hızının giderek düştüğüne tanıklık ettiğimizi söyleyebilirim. Aslında ABD’nin zar zor artırabildiği, Çin’in ise zorlandığı ve Japonya’nın da bu aralar artırmayı başaramadığı ihracat konusunda Türkiye’nin yüzde 3 civarında bir artış göstermesi azımsanmamalı. Ancak, hem fiyat rekabeti hem de euro/dolar paritesindeki gerileme sebebiyle ihracat artışları eskisi gibi çift haneli değil. Turizm Sezonu her ne kadar sonbahar ile bitmese de döviz gelirinin “azalan artışla” yola devam edeceği söylenebilir. Bu durumda döviz kurlarında dalgalanma beklememiz de olasılık dahilinde.
Şaşırtıcı bir şekilde yıl başında Türkiye’nin 2019 büyümesi ile ilgili yüzde 2.5 daralma öngördüğünü ifade eden uluslararası kuruluşlarının şimdi yüzde 0’ın etrafında dönen öngörülerde bulunduklarını görüyorum. Ben yıl başından beri bu beklentide olduğum için, herhangi bir değişiklik yapmıyorum ve ümidimi korumaya devam ediyorum. Elbette yıl başında bu beklentimi seslendirdiğim zaman “olmaz, olamaz” diyenler vardı. Bunu söyleyenlerin X neslinden değil, daha çok Y neslinden olduğunu görüyorum. Demek ki daha önce yaşanan tecrübeler orta ve uzun vadede kişiyi haklı çıkarıyor.
Ben kendi adıma, aykırı veya lehte her türlü sesi dinlemeye özen gösterip, faydalı olanları değerlendirmeye devam edeceğim.