Evlenmeyelim, birlikte yaşayalım
Hafta içinde Nissan Genel Müdür Yardımcısı İlkim Sancaktaroğlu ile yediğimiz yemekte söz döndü dolaştı şirketlerin birbirleriyle yaptıkları anlaşmalara geldi. 1990’lı yıllarda Asya krizinin etkisiyle, başta ABD’liler olmak üzere büyük bir açgözlülükle Asyalı şirketlere yönelik bir satınalma kampanyası başlamıştı.
Busüreçte sadece Toyota ve Honda gelen baskılara dayanmış diğer tüm şirketler ya tamamen ya da belirli bir oranda el değiştirmişti.
Renault’da bu rüzgarda Louis Schweitzer’in önderliğinde Nissan ile çok başarılı bir birleşmeye imza atmıştı. Her iki ekip de o kadar başarılı temeller kurmuşlar ki bu gün söz konusu ortaklık, Autovaz, Daimler ile birlikte genişliyor.
Hatta o dönemden bugüne kalan tek evlilik bile denebilir. Diğer tüm firmalar ayrılığın getirdiği travmaları yaşarken, Renault-Nissan emin adımlarla büyüyor.
Bununla birlikte, otomotiv dünyasında ise evliliklerin yerini, Sancaktaroğlu ile birlikte “Beraber yaşamak” olarak tanımladığımız işbirlikleri almaya başladı.
Aynen gerçek hayatta olduğu gibi şirket evliliklerinde de başarıyı getiren masadaki rakamların tutması kadar, kültür ve kafa yapılarının da uyuşması gerekiyor. Bir başka deyişle tüzel kişiliklerin evlilikleri de en az gerçek kişiler kadar karşılıklı birbirini anlamayla yürüyor.
Anglosakson-Asyalı eviliklerinin sona ermesininin ardında ise bu sorunun yattığı söylenebilir. Bu noktada Renault’nun şimdiki başkanı Carlos Ghosn’un Franco-Japon ortaklığındaki farklı anlayışları bir potada başarıyla eritmesi grubu, önemli başarılara taşıyor.
Yine nasıl gerçek kişiler, zor günlerde bir dayanak noktası arıyorsa tüzel kişilerde de aynı durum söz konusu. Örneğin, Chrysler ve Mitsubishi ile yollarını ayıran Daimler bu kez farklı bir strateji
izleyerek, bizim deyimimizle “Evlenmeden, birlikte yaşaşarak” Renault ile işbirliğine gidiyor.
Asya krizi sırasında muhtelif platformda bazen benim tarafımdan da yöneltilen “Marka satın almayı düşünüyor musunuz” sorusuna sürekli, net bir şekilde ret cevabı veren PSA (Peugeot-Citroen)
yöneticileri, bugün Mitsubishi ile işbirliğine gidiyor.
Hiç şüphe yok ki bu tip işbirliklerinin sona ermesi çok büyük travmalar yaratmayacaktır. Zira, şirket oburu ABD’lilerin yaşadığı iflas süreci bir anlamda büyük dersler verdi tüm otomotiv dünyasına.
Ancak, ne kadar büyük dersle çıkartılırsa çıkartılsın, ABD’de önümüzdeki dönemde önemli kültürel çatışmalar yaşanacağı kesin gibi duruyor. Otomotiv dünyasında önümüzdeki 20 yılın trendi gibi gösterilen tüketiciye, ekonomik, çevreci, küçük otomobil sunma stratejilerinin, hem fiziksel hem de hayagücü genişliği açısından büyük olan Amerikalılar’a ne kadar başarılı olacağını bize zaman gösterecek. Hele ki muhafazakar ABD’lilerin (aralarında hala at arabasıyla seyahat eden çok radikal bir kesim bile var) Avrupa’nın küçük, araçlarına vereceği tepkileri ben şahsen merak ediyorum.
Ama ABD’ye gitmiş, azımsanmayacak kilometre yol yapmış birisi olarak, bizim küçüklerin onların canavarları arasında hakikaten ürkütücü bir şekilde ufak kaldığı da bir gerçek.
İşte bu kültürel farklılıkların en büyük testini biz Fiat’da göreceğiz. Fiat’ın Crhysler operasyonu büyük bir devin, ekonomik ama dinamik bir küçüğü nasıl karşılayacağının bir test sahası olacak.
Bakalım, herkesin evlenmeden yaşamayı tercih ettiği yeni dünyada, İtalyan-ABD evliliği kültür mağduru olmadan ayakta kalmayı başarabilecek mi?