“Ev”in tarihini hem gezin, hem okuyun!

Faruk ŞÜYÜN
Faruk ŞÜYÜN ODAK [email protected]

Bir evcimen olarak “ev” sözcüğü kendimi bildim bileli ilgimi çeker. Meselâ, edebiyat tutkum nedeniyle yazarlarımızın yapıtlarındaki “ev”lerin altını çizmişimdir kitaplarımda. Bir çırpıda say deseler Yaşar Kemal, Oğuz Atay, Orhan Pamuk, Orhan Veli, Sait Faik ve bu ay 100. yaşını kutlayacağımız kitaplarından birine “Evler” (1953) adını veren şair Behçet Necatigil’den “ev”li sayfaları inanın ezbere söyleyebilirim.

Ve “eve geç kalma!” Bir klasiktir… Bu cümleyi ne kadar çok işitmişimdir anne-babamdan. 

İşte bu ahvâl ve şartlardaki Faruk Şüyün’ün “geç olmadan eve dön” sözcüklerini okur okumaz dikkat kesilmesi kaçınılmazdı. Şöyle deniyordu haberde:

“Konutun Serüveni Üzerine Bir Sergi

VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi Sunar:

Geç olmadan eve dön.”

VitrA ve Türk Serbest Mimarlar Derneği’nin işbirliğiyle düzenlenen VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi’nin 5. sergisi, İstanbul Modern’de açılacaktı. Yine bu kapsamda Türkiye’deki farklı konut tiplerinden 51 yapıya yer veren “Konut Yapıları” isimli bir kitap (ilânını bugünkü Dünya Kitap’ta görebilirsiniz) yayınlanmıştı.

Tabii ki sergiye gidecek, kitabı edinecektim.

Gittim de kitabı alıp bir solukta karıştırdım da…

Ama önce sergi… 

Açılış öncesindeki mini oturumda Eczacıbaşı Yapı Ürünleri Grubu Başkanı Atalay Gümrah, 5 yıldır sürdürdükleri projeyi anlattı:

“Dizi sayesinde, çağdaş mimariye bakışaçımızı çok yönlü bir boyuta taşımayı, mimari tartışma ve eleştiri kültürüne katkıda bulunmayı amaçladık. VitrA Çağdaş Mimarlık Dizisi bu yıl, her insanın ortak paydası olan konut yapılarına odaklanıyor. Proje kapsamında hazırlanan kitap, değişen yaşam tarzlarını yansıtan farklı konut tiplerinin seçkisini sunarken, sergi, adından da anlayacağınız üzere bizi en temel yaşam alanlarımıza, evlerimize döndürüyor... 26 Haziran’a kadar sürecek serginin, bu alandaki farklı projelere ilham vereceğine inanıyoruz.”

Sergi alanına girer girmez gözlerim edebi metinler aradı… Ne de olsa mimari tarihimizin önemli belgeleri arasındaydı “ev”li satırlar. İlhan Tekeli’nin kitabın arka kapak yazısında vurguladığı gibi “bir meslek camiasının saygınlığını artırmak için izleyebileceği en etkili yol, o camianın tarihini yazmaktı.” Bu sergi de kitap da bu yönüyle de çok önemliydi…

Cem Sorguç’un küratörlüğünü üstlendiği sergi için yazın seçkisini Hilmi Tezgör hazırlamıştı. Tanzimat’tan başlayarak çağdaş edebiyata uzanan dönemde yazılmış şiir, öykü ve romanlardan seçilmiş metinler, konut tarihinin edebiyatımızdaki izdüşümlerini gayet güzel yansıtıyordu. Kişisel okuma tarihimi de yansıtan altı çizili o sayfalar beni çocukluğuma taşıyacaktı.

Bu noktada biraz muzırlığın tam zamanıydı. Cevdet Erek’in sergi alanına serpiştirdiği çeşitli kapı tokmakları, kapı zilleri, kapı dürbünlerini tek tek deneyecek, seslerinden anılarımı yakalamaya çalışacak; komşuların zillerini çalıp kaçamadığım o senelerden öcümü alacaktım!

Tanzimat’tan bugüne Türkiye’deki barınma pratiklerinin modernleşme serüveni içindeki farklı eksenleri üzerinde deneysel bir okuma yapmayı öneren “Kronoloji” bölümünü İpek Akpınar ve Funda Uz düzenlemişti. Deniz Cem Önduygu’nun “Hanehalkı Dağılımları” önemli ipuçları taşıyordu. 12 adet ahşap plaka üzerine akrilik “Ev İçin Çizimler” ise Ceren Oykut imzasını taşıyordu.

Mimarlık dergisi Arkitekt’in 1931-1980 yıllarına ait sayfalarından oluşan bir zemin üzerinde çeşitli kişisel arşivlerden temin edilen anı fotoğrafları, gazete-dergi sayfalarından ilânlar ve mekân fotoğraflarıyla şekillenen “İdeal Evin Halleri”ni Amina Rezoug, Cem Sorguç, Pelin Derviş üstlenmişti. Son olarak İdil Ergün’ün beş dakikalık “Pencereden” isimli videosunu seyrettim. İstanbul’un farklı yapılarındaki yaşam alanlarından birer kesit yansıtmayı amaçlamıştı.

Bu arada sergi alanında neredeyse bir saatin geçtiğini fark edecektim. Mesleki kaygılar taşıyanlar için en az iki saatlik bir gezinti olmalıydı bu.

Eve döner dönmez sarı kapaklı kitabımı keyifle açıp karıştırmaya başladım. Müstakil evlerden çok katlı ve karma yapılara kadar değişen yaşam tarzlarını yansıtan kitabın editörleri Banu Binat ve Neslihan Şık’tı. Öğrendiklerime gelince, akordeon gibi 326 sayfayı çok aşıyordu.

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar