Evet mi…. Hayır mı….
Yaşı 40’ı aşanların pek çoğu Kamuran Akkor’un söylediği o meşhur şarkıyı hatırlar, “Evet mi, Hayır mı, Söyle Bana Nedir Senin Cevabın”. Bu sıralar 16 Nisan’da gerçekleştirilecek referandum sebebi ile milletçe bu şarkıyı söylüyor, birbirimize de cevabımızı ve düşüncemizi sıkça soruyoruz. Hatta onunla yatıp, onunla kalkıyoruz. Neticesi ne olur ise olsun, Türkiye’nin kazanacağı bir sonuç elde etmek, sanıyorum oy açısından ikiye bölünmüş toplumun birleştiği ve mutabık kaldığı yegane nokta. İşin siyasi değerlendirmesine elbette girmeyeceğim, ancak ekonomik boyutunun bir hayli önemli olduğunu görebilmek mümkün, piyasalar daha oylamaya bir ay varken bile bir yavaşlama sürecine girdi. Yanlış anlaşılmasın, yavaşlayan ticaret değil, yapılan işin bedelinin ödenmesi; firmaların ve patronların nakdi ellerinde tutması ve borcunu ödemekten imtina etmesi. Referandumdaki farklı görüşlere, oylamaya, kıran kırana mücadeleye; hepsine eyvallah. Ancak bu durumu fırsat olarak kullanan tüm işletmelere sitem etmek gerek. Bunun bir genel seçim olmadığını ve gerçekte ne evet’e, ne de hayır’a göre bir pozisyon alınmayacağını bilmesine rağmen bazı tacirlere durumu bu şekilde kullanarak bir yandan ekonomiye zarar verirken, diğer yandan işini düzgün yapan firmalara zarar verdiklerini ve belki o firmaların çalışanlarına ücretlerini ödemelerine dahi mani olduklarını hatırlatmamız gerekiyor. Oysa ki referandumun şu anda piyasalar üzerinde herhangi bir etki bırakmaksızın normal seyrinde devam etmesi normal olanı.
Bizde durum böyle iken dünya neyi konuşuyor, neye odaklanmış diye baktığımızda; önemli gündemlerden birinin, ABD ve Çin'li liderlerin Perşembe günü başlayan görüşmeler olduğunu görmek mümkün. Gerek iki ülkenin halkı, gerekse piyasalar merakla görüşmelerin sonuçlarını bekliyor. Çin'in Shenzen'e benzer yeni bir kalkınma bölgesi kuracağını açıklaması ile, Çin borsalarında önce inşaat şirketleri başta olmak üzere 30 hisse yüzde 10 yükselerek tavan yapmıştı. Shanghai bileşik endeksi yüzde 1'in üzerinde yükseldi.
ABD Başkanı Donald Trump’ın göreve başlamasının üzerinden yaklaşık iki buçuk ay geçti. Ve şimdi ilk kez bu iki lider bir araya gelerek öncelikli olarak ticaret ve güvenlik konularını ele alacaklar. Dolar son günlerde Japon Yen’i karşısında değer kazanmaya çalışırken, Kuzey Kore'nin ABD-Çin zirvesi öncesi denize balistik füze fırlatmasının ardından kazanımlarını geri verdiği de gözlerden kaçmıyor. Kuzey Kore'nin fırlattığı füze, otoritelere göre yen gibi güvenli paralara talebi artırdı.
Zirvenin yanı sıra, istediği sağlık yasa tasarısı için partisinden destek bulamayan ABD Başkanı Donald Trump'ın vaat ettiği politikaları hayata geçiremeyeceğine yönelik şüpheler de dolardaki olası kazanımları sınırlıyor. Global açıdan bakıldığında; ABD ile Çin arasındaki ticaret hacminin son derece yüksek olduğunu ve bu ticaretin, gerek Çin ekonomisi açısından, gerek doların seyri açısından hayli önemli olduğunu, dolayısı ile iki lider arasındaki diyaloğun hassasiyet taşıdığını belirtmek gerekir. Trump’ın farklı bir bakış açısına sahip oluşu ve ticaret deneyimi ile konulara dair tüccar yaklaşımlarından ötürü, çevreleri de bir parça tedirgin etmiyor değil. Dünya ekonomisine etkisi son derece fazla olabilecek bu tür görüşmelere yeni başlayan Trump’ın tüm dünya piyasalarına yönelik etkilerine de hazırlıklı olmak gerekiyor. Ülkemizde doların seyrine göz attığımızda ise, az da olsa bir yükselişin olduğunu görmek mümkün. Neyin tetiklediğine dair çok fazla sebep saymak mümkün, ancak dünya üzerindeki hareketliliğin temel neden olabileceğini düşünmek zannederim yanıltıcı olmaz. Ekonomistler gelişmekte olan ülke varlıklarındaki satış baskısının etkileri ile birlikte TL'nin de zayıfladığının görüldüğüne işaret ediyorlar.
Ülke gündemimizde yoğun, dünya gündemi de. Yaşamın hızlandığını göz önünde bulundurduğumuzda, aslında her zaman yoğun gündemlerimizin var olacağını ve bir gün sonrasındaki gündemin bir gün öncesinden daha önemsiz olmayacağını kestirebiliyoruz. Marifet ve başarı bunu yönetebilmekte. Yaşayacağız, göreceğiz…