Evet demeyi isterdim ama!
Fransız Milli Bayramı’nın Nice’te kutlanması sırasında seksenden fazla ölümle sonuçlanan trajedi, dünyanın ne kadar büyük bir terör tehdidi altında olduğunu tekrar hatırlattı. Terör sadece fiili iktidar savaşının cereyan ettiği bölgelerde değil, düşman olarak algılanan her ülkede giderek artan sıklıkta tahribata, ölümlere sebep oluyor. İŞİD’in Fransa’ya karşı eylemler tasarladığı biliniyordu. Bu nedenle Fransa’nın Türkiye’deki diplomatik misyonları milli gün kutlamalarını iptal ettiler, temsilciliklerinin kapılarına şimdilik kilit vurdular. Gazeteler, Paris’te de yoğun tedbirler alındığını yazdı. Muhtemelen kimse terörün Nice’te vuracağını kestiremedi.
Nice’de gerçekleşen saldırı belki de bir milat oluşturacaktır. Terör saldırılarına hedef teşkil eden Batı ülkeleri şimdiye kadar İŞİD’le mücadelelerini bu örgütün hüküm sürdüğü bölgelere hava saldırıları düzenlemekle sınırladılar. Etkinliği sınırlı olan bir takım yerel kara güçleriyle işbirliği ile yetinmeyi tercih ettiler. Son saldırının da gösterdiği gibi, İŞİD’le çok daha kapsamlı bir mücadele gerekiyor. Dolayısıyla sadece uçakların değil, tankların, topların, helikopterlerin ve piyadelerin içinde yer aldığı bir aşamaya geçilmesi gereği herhalde değerlendirilmeye alınacaktır.
Bölgeye asker göndermek konusunda baskılara hazır olmalıyız. Türkiye’nin kendi başına bölgeye asker göndermesi düşünülemez. Buna karşılık, diğer müttefiklerle birlikte yürütülecek bir askeri harekatın dışında kalması kolay olmayacaktır. Ancak, ülkemizin kendisinden katkı isteyenlerden bazı talepleri olması, buna karşılık ülkemizden de bazı hususları yerine getirmesinin istenmesi beklenir. Eğer Türkiye ile teröre karşı ortaklık yapılacaksa, bunun sadece Batı’yı rahatsız eden teröre karşı değil, Türkiye’yi tehdit eden teröre karşı yürütülmesi lazımdır. PKK/PYD himaye edilerek samimi bir ortaklık yapılmasının mümkün olmadığı aşikardır. Ayrıca, bir kısım Batı Avrupa parlamentolarının kendi akıllarına göre tarih yazma girişimlerinden vazgeçmeleri gerekecektir. Bu girişimleri genellikle hakkaniyet arayışları değil, Türklere dönük hasmane duyguların yönlendirdiğini görmek zor değildir. Aynı parlamentoların benzer konularda dikkati çekecek bir hassasiyet sergilemiyor.
Pekiyi, Türkiye’nin yapması gerekenler neler? Üç konu hemen akla geliyor. İlkin, Türkiye’nin radikal dinci hareketler karşısında sergilediği kararsızlığı tamamen terk etmesi, “bunlar yaramaz çocuklar” yaklaşımını bırakması zorunludur. İŞİD’in Türkiye’de eylem yapmak konusunda tereddüdü olmadığı artık iyice anlaşılmış olsa gerektir. Sonra, PKK ile mücadele ederken, Kürt sorununun halli için barışçıl çözüm arayışlarına yönelmek lazımdır. Son olarak, demokrasiye karşıt gidişi durdurmak gerekiyor. Bunları mevcut iktidar yapabilecek iradeye sahip midir? Evet demeyi isterdim ama emin olamıyorum.
Not: Hepimize geçmiş olsun. Demokrasimiz bir sınavı daha başarıyla geçti.