European Business Summit Genel Direktörü olan Wytze Russchen: "Avr

DİDEM ERYAR ÜNLÜ
DİDEM ERYAR ÜNLÜ YAKIN PLAN [email protected]

Wytze Russchen, "AB üyeliği konusunda iş dünyasının daha etkin olması gerekirken, siyaset devreye giriyor.  Bırakalım ekonomi ve iş dünyası topluluğu Türkiye'yi AB içinde daha olumlu bir konuma taşısın. Siyasetin de bunu izleyeceğini umalım. Örneğin Abdullah Gül'ün Avrupa İş Zirvesi'ne onur konuğu olarak katılması, Türkiye'nin AB'deki algılanmasına olumlu katkı sağladı" diyor.

Yaşadığımız krizin savaş sonrası yaşanan en ciddi kriz olduğunu söyleyen European Business Summit (Avrupa İş Zirvesi) Genel Direktörü Wytze Russchen, krizin etkilerinin uzun süre devam edeceğini, hatta ekonomilerin 2010 ve 2011 yıllarında da bu etkileri hissetmeye devam edeceklerini söylüyor.

"AB doğru yapısal önlemleri alırsa, Euro bölgesi 2011'de toparlanır" diyen Russchen, AB'nin Türkiye'ye bu dönemde daha fazla ihtiyacı olduğunu söylüyor. AB'nin genişleme gündemini etkileyen çok fazla tartışma maddesi olduğunu, fakat ekonominin bu tartışmaların dışında kaldığını kaydeden Russchen, Avrupa iş dünyasının Türkiye'nin üyeliğine büyük destek verdiğini ifade ediyor. Avrupa'nın TÜSİAD'I olarak değerlendirilen BUSİNESSEUROPE kapsamında, iş ve işveren federasyonlarının AB üyesi ülkelerdeki meslektaşları ile yakınlaşmalarını amaçlayan BOSMIP Projesi'nin de yöneticiliğini yapan Russchen, ekonomik büyümenin motorunun KOBİ'ler olacağına inanıyor. Yenilikçi, yeşil ve esnek olabilenlerin kazanacağını şöyleyen Russchen, "Bırakalım ekonomi ve iş dünyası topluluğu, Türkiye'yi AB içinde daha olumlu bir konuma taşısın. Siyasetin de bunu izleyeceğini umalım" diyor. İşte Russchen'in DÜNYA'ya yaptığı açıklamalar:

- Avrupa hükümetlerinin ekonomik krize verdikleri tepkiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? Ortak bir tavır sergilenebildi mi yoksa kriz farklı ulusal önlemlerin mi ortaya çıkmasına neden oldu?

Hem farklı ulusal önlemler (farklı zamanlarda ve farklı seviyelerde), hem de G20 gibi Avrupa koordinasyonunu gerektiren ve uluslararası boyuta ulaşan yaklaşımlar söz konusu oldu. Bence bu krizin en ciddi göstergesi, AB'nin ortak bir dille hareket etmesinin ne derece önemli olduğunu ve AB'nin bu ortak dili kullanabilme yeteneğine sahip olduğunu göstermesi oldu. Fakat bu tepkinin gelecekte çok daha yumuşak ve güçlü olması gerekiyor, çünkü kriz sadece AB gibi ortak para bölgesine sahip ve finansal kurumlar üzerinde çok taraflı kontrol gücü olan blokların etkin sonuçlar alabileceğini ortaya koydu. 

- Kriz sonrasında Euro Bölgesi'ne yönelik büyüme beklentileriniz ne yönde? Yabancı sermayeye büyük ölçüde bağımlı olan Doğu ve Orta Avrupa ekonomileri konusunda görüşleriniz neler?

Yaşadığımız kriz, savaş sonrası yaşanan en ciddi kriz. Dolayısıyla kriz bir anda sona ermeyecek. Krizin çok büyük ve uzun süreli etkileri olacak ve bu etkiler ekonomileri 2010 ve 2011 yıllarında da etkilemeye devam edecek. 2009 yılında GSMH'nin yüzde 4 oranında daralması öngörülüyor. Fakat bu kriz aynı zamanda fırsatlar da içeriyor. Heryerde gerekli düzeltmelerin, temizlemelerin yapıldığını görüyoruz. Sürdürülebilirlik ve yeni teknolojilere yatırımlar artıyor, yeni düzenlemeler ve etik kurallar uygulanıyor. Eğer bugün AB ve üyeleri doğru yapısal önlemleri alırlarsa, Euro Bölgesi 2011'de toparlanır ve büyümeye devam eder. Türk ekonomisi veya finans piyasaları konusunda ise uzman değilim, fakat ülkenize geldiğimde, AB'nin Türkiye'ye bugün daha fazla ihtiyacı olduğunu düşünüyorum. Nüfus, istihdam piyasası, dinamizm ve büyüme rakamları bunun en önemli kanıtları arasında.

- Türk ekonomisi ve Türk finans piyasalarının krize tepkisini nasıl değerlendiriyorsunuz? Türkiye'nin AB üyeliğinin krize çözüm yaratma sürecine ne yönde katkıları olabilir?

AB'nin genişleme gündemini etkileyen çok fazla unsur var ve ne yazık ki ekonomi bu tartışmanın dışında kalıyor. Türkiye'nin mümkün olduğunca çabuk bir şekilde AB üyesi olması gerekiyor. Dolayısıyla, Avrupa iş dünyası Türkiye'nin üyeliğine büyük destek veriyor. Aslında bu noktada iş dünyasının daha etkin olması gerekirken, siyaset devreye giriyor. AB'de seçimleri kazanmak için Türkiye'nin üyeliğini destekleyen değil, Türkiye karşıtı söylemler gerekiyor. Bu aslında kısa vadeli bir düşünce biçimi ve ekonomi ve istihdam gibi konuları kapsamıyor. 8-12 sene içinde kamuoyu AB'nin Türkiye'ye ihtiyacı olduğunu anladığında, bu ortam değişecek. Fakat Avrupa Parlamentosu seçim sürecinde de gördüğümüz gibi, AB ve üye ülkelerinde temel bir liderlik sorunu yaşanıyor ve bu eksiklik Türkiye-AB konusunu da olumsuz etkiliyor. Benim önerim şu yönde: Bırakalım ekonomi/iş dünyası topluluğu Türkiye'yi AB içinde daha olumlu bir konuma taşısın. Siyasetin de bunu izleyeceğini umalım. Örneğin biz Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ü Avrupa İş Zirvesi'ne onur konuğu olarak davet ettik ve bu Türkiye'nin AB'deki algılanmasına olumlu katkı sağladı. Fakat kısa vadede çok umutlu değilim. Türkiye'nin en kısa zamanda farkındalık yaratmak, imaj oluşturmak için bir kampanya başlatması gerekiyor.

- Uzmanlar devlet müdahalelerinin, regülasyonların daha fazla olacağı bir döneme gireceğimizden bahsediyorlar. Bu yeni düzende kurumsal yönetimin başlıca özellikleri neler olacak?

Ben bir liberal olmama rağmen, yarattığımız liberal sistemin yol açtığı istismar karşısında şaşkınlaşmış durumdayım. Fakat bu kriz, piyasaların değil, insanların yarattığı bir kriz. Piyasa kendi kendine iflas etmesi. İnsanlar piyasanın iflas etmesine yol açtı. Yine de sadece finans krizi değil, çevreyi korumaya yönelik gündem de AB finans denetimi, yeni bankacılık, borçlanma, kredi kuralları,  gibi yeni düzenleme girişimleri gerektiriyor. Benim dikkat çekmek istediğim konu ise şu: Bu krizi, Avrupa'yı ve şirketleri aşırı kontrol altına almak için bir günah keçisi olarak kullanmayın! Aşırılıklar düzenlenmeli ve biryerde durulmalı. Fakat bugün Avrupalı şirketlerin, özellikle de KOBİ'lerin çalışabilmeleri için oksijene ihtiyaçları var. Dolayısıyla Doha Turu'nun sonuca ulaşması, Hizmetler Direktifi'nin uygulanması, korumacılık uygulamaları ile mücadele edilmesi, AR-GE yatırımlarının artırılması, ticaret kredisi desteğinin planlanması, bürokrasinin azaltılması ve AB patent sisteminin oluşturulması gerekiyor.

- Yeni ekonomik düzenin kazanan sektörleri hangileri olacak?

Kriz sonrası kazanan sektörler yenilikçi, yeni ekonomik şartlara kolayca uyum sağlayabilen, yeşil teknolojiye yönelen, sürdürülebilir ürünlere ve teknolojilere yatırım yapmaya cesaret edebilenler olacak. Ben özellikle KOBİ'lere güveniyorum. Bugün 400 milyon olan, fakat yakında 500 milyon tüketiciye ulaşacak piyasaya serbest ulaşımlarını sağlayabilirsek, AR-GE'ye yatırım yapan, çevreci, dinamik ve esnek KOBİ'lerin ekonomik kalkınmanın motoru olacaklarına inanıyorum. 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar