Euro için ne gerekiyorsa yapılıyor mu?
Gülizar TÜRK / Anadolu Yatırım
Borç krizindeki Avrupa’nın geleceği adına önemli kararların verildiği şu günlerde, krizin çözümüne yönelik atılan adımlar piyasaları rahatlatıyor. Geçen hafta Avrupa Merkez Bankası’nın, ikincil piyasada “limitsiz” ve “süresiz” tahvil alım kararı alması, risk alım iştahını ayyuka çıkarırken, piyasaların merakla beklediği Alman Anayasa Mahkemesi’nden de daimi kurtarma fonuna (ESM) onay çıkması, olumlu havanın devam etmesinde etkili oluyor. Mahkeme’nin söz konusu Fon’a onay vermesi, yaklaşık 500 mr euroluk kapasiteye sahip olması beklenen ESM’nin, ülkelerin fonlanması, bankaların yeniden sermayelendirilmesi ve birincil piyasadan ülke tahvili alması gibi birçok aksiyonun yolunu açabilir. Tabii burada bir takım şartların varlığını da göz ardı etmemek gerekiyor. Henüz operasyonel olarak faaliyete geçmemiş olan Fon’un önündeki en büyük engelin -Alman Anayasa Mahkemesi- kalkması olumlu bir gelişme olsa da, fiili olarak aktive olmadıkça risklerin tam anlamıyla ortadan kalktığını söylemek mümkün değil. Politika yapıcıların alacağı kararlar burada etkili olacaktır.
Bu nedenle Ekim ayında yapılacak AB liderler zirvesi ve maliye bakanları toplantısının önemi büyük. Öte yandan, AMB’nin tahvil alımlarına gitmesi için, sorunlu ülkelerin yardım talebinde bulunması şartını getirmesi gözleri İspanya’ya çevirirken, daha fazla reform olmaksızın bir kurtarma planı isteyen Başbakan Rajoy’un “ben istemem yan cebime koy” tutumu bir miktar daha belirsizlik yaratabilir. “Kader ayı” olarak nitelendirdiğimiz Eylül ayını hemen hemen yarılarken, ABD cephesindeki gelişmelerde piyasaların yönü açısından önemli. Özellikle de, 6 Kasım Başkanlık seçimi öncesinde QE3 için son durak olarak nitelendirebileceğimiz -dün başlayan ve bu akşam TSİ 19:30’da sonuçlanacak- FOMC toplantısı piyasaların gidişatı konusunda önemli. Fed’in, istihdamı ve büyümeyi desteklemek adına yeni tur parasal genişlemeye gidip gitmeyeceği merak ediliyor. İçerde ise, 2Ç’te de büyümenin hız kesmeye devam etmesi, yılsonu OVP hedefi olan %4’lük büyümeyi zora sokarken, Merkez Bankası üzerindeki “gevşeme” baskılarını da artırıyor. 18 Eylül PPK toplantısında %11,5’taki faiz koridorunun üst bandını indirmesi beklenen MB’nin izleyeceği politika gerek bono gerekse de hisse senetleri cephesinde yönün belirlenmesinde etkili olacaktır. Ayrıca, enflasyon ve cari açık tarafında yaşanan olumlu seyrin, not artırım beklentilerini daha da arttırdığı unutulmamalıdır.