Euro Bölgesi alarm vermeyi sürdürüyor...
Küresel piyasalar geçtiğimiz hafta genelinde karışık bir görüntü sergiledi. Başta gelişmiş ekonomiler olmak üzere giderek yaygınlaşan parasal genişleme beklentilerine rağmen risk alma isteğinin ön plana çıkamıyor olması, çoğu yatırımcı için sürpriz oldu. Euro Bölgesi'nde yaşanan gelişmeler ile petrol fiyatında yaşanan manipülatif gerilemenin diğer piyasalar üzerindeki etkisi bu sonuçta belirleyici olmuş olabilir. İçeride Merkez Bankası Para Kurulu'nun faiz koridoruna ilişkin tavanı 150 baz puan kadar aşağı çekmesi ise görece ikincil durumda kaldı.
ABD Merkez Bankası Federal Reserve, geleneksel olmayan parasal genişleme uygulamalarında ortaya çıkacak enflasyon baskısını, ilişkilerini kullanarak manipülatif yaklaşımlarla kontrol altında tutmaya çalışıyor. Bu süreçte petrol fiyatı ve euro/dolar paritesindeki operasyonlar ön plana çıkıyor. Söz konusu fiyatlardan her birinin gerilemesi risk alma isteğini geriletiyor ve bu süreçte enflasyon baskısının tehlikeli düzeylere ulaşması engelleniyor. Aksi olduğunda ise risk alma isteği uyarılıyor, emtia fiyatlarındaki hareket enflasyon konusundaki endişeleri tırmandırıyor. Sermaye hareketleri de risk alma isteğindeki dalgalanmalara paralel bir eğilim sergiliyor. Şimdilik bu ilişkinin bu şekilde olması, böyle olmaya devam edeceği anlamına gelmiyor. Eğer euro güçlenmeye devam etse idi, piyasalar iyimser rüzgarların etkisinde kalır, emtia ve sermaye piyasaları yükselir ve karışık bir görünüm ortaya çıkmazdı; petrol konusundaki manipülatif girişim başarılı olamazdı...
Euro Bölgesi'ndeki gelişmeler ise durumun daha kötüye gideceği, istikrarsızlığın çok yönlü olarak artabileceği sinyalleri üretiyor. Sorunlu güney ülkeleri ile kuzey arasındaki görüş ayrılığı derinleşiyor. Ayrıca ortaya konan çözüm mekanizması sorunlu olanlarda bölücü hareketleri destekleyecek bir nitelik taşıyor. İspanya'da Katalanlar'ın kemer sıkma paketlerinin faturasına ortak olmak istemediği için bağımsızlık yönünde harekete geçmesi olumlu düşünmeye izin vermiyor. Benzer tehlike İtalya için de geçerli olabilir. Bütçe açığını kısmak için alınan ve alınacak önlemlerde en büyükpayı ödemek durumunda kalan Kuzey Hareketi, Katalanlar'ınkine benzer bir eylem içine girebilir. Bu çerçeveden baktığımızda İspanya ve İtalya'nın destek için Avrupa İstikrar Fonu'na başvurma ihtimali azalıyor; zira başvururlar ise vesayet altına girecek, açık makul seviyelere gerileyinceye kadar kemerleri sıkmak zorunda kalacaklar ve bu durum bir yandan bölücü hareketleri tahrik ederek güven bunalımını artıracak, hedeflere ulaşılmasını engelleyecek. Durum böyle olunca destek için başvurmadan 3 yıl ve daha kısa vadeli borçlarla günü kurtarmaya yönelecekler. Avrupa Merkez Bankası söz konusu tahvilleri desteklemek adına bilançosunu kontrolsüz bir şekilde büyütecek ve aktif kalitesi çökecek; euro diğer tüm paralara karşı değer kaybedecek ve istikrarsızlığı besleyecek. Söz konusu bölgede hızlanan bir şekilde durumun kötüye gitmesi küresel tabloyu daha da olumsuzlaştırarak riskten kaçınma eğilimini güçlendirebilecek parasal genişlemeye rağmen sermaye hareketleri ve ticaret hacmi daralabilecek, küresel kredi krizinde ikinci aşama devreye girecek... Geçtiğimiz hafta içinde oluşan karışık görüüm, kısmen bu olumsuzluk zincirinden de kaynaklanmış olabilir.
Euro Bölgesi'ndeki gelişmeler Türkiye'yi de çok yakından ilgilendiriyor; bu gerçeği dikkate almadan petrol fiyatındaki gerilemeyi ön plana çıkarmak hayal dünyasında gezinmekten öteye gidemiyor. Ortadoğu'dan sonra Avrupa'ya yönelik ihracatın da mevcut düzeyini koruyamaması, sermaye hareketlerinin riskten kaçınmaya bağlı olarak daralması çok ciddi sıkıntılar yaratabilir. İki yıllık uzun bir seçimler maratonuna girerken küresel koşulların olumsuzlaşması hem piyasalar, hem de istikrar umutları açısından kabusa dönüşebilir. Bu ortamda Merkez Bankası'nın tavan faizleri 150 baz puan geriletip, faiz koridorunu daraltması, rezerv-opsiyon katsayısını yükselterek döviz rezervlerini yükseltmeye çalışması kesinlikle yeterli olmaz. Risk alma isteğinin gerilemesi krediler üzerinde etkili olur ve iç talep daha da daralabilir. Türk Lirası değer kaybedebilir, işsizlik ve enflasyonun birlikte arttığı, bütçe açığının kontrolsüz bir şekilde büyüdüğü ekonominin sert bir şekilde küçüldüğü bir dönem kapıyı çalabilir. Bu olumsuzluk banka hisseleri yolu ile sermaye piyasasını yükseltip, petrol fiyatında teselli arayarak geçiştirilemez... Merkez Bankası'nın para politikasını daha da gevşeterek olumsuzluklara direnmeey çalışması da kısa vadeden öteye sonucu değiştiremeyebilir. İç talebi artırayım derken maliyet kökenli enflasyon baskılarını iyice artırarak, işin içinden çıkmayı iyice zora sokabilir.
Geriye dönüp baktığımızda iki hafta önce ABD'den gelen sürpriz nitelikteki parasal genişlemenin sebepleri, risk alma isteğinin net bir şekilde artmayışının nedenleri daha iyi anlaşılıyor!.. Sistemik risk algılaması güçleniyor, belirsizlik ve kırılganlık artıyor; her zamankinden daha tedbirli olma ihtiyacı artacak gibi görünüyor...