‘Etiketi oku’ sloganıyla çevreci kıyafet modası geliyor!
1980’lerden sonra kent hayatına “hız” kavramı damga vurdu. Bu hareket kırsalı da etkilediğinden, aynı hızla köyler şehirlere akmaya başladı. Hızlı yemek, hızlı çalışmak, sonuca hızlı ulaşmak... Sonra öyle bir fatura çıktı ki karşımıza, dünyanın bu hıza yetişemediğini gördük. Alarm sesleri kulakları sağır ediyor ama atılan adımlar ciddi bir anlam ifade etmekten olduça uzak. Bu faturanın önemli kalemlerinden biri de moda. Bazılarına göre giyim sektörünün faturadaki asıl etkisi, Amerika’da 1980’lerde ortaya çıkan “hızlı moda” kavramıyla görülmeye başlandı. Öyle bir hal aldı ki bugün moda endüstrisinin büyüklüğü 3 trilyon doları aştı. Bu tablonun başrol oyuncusu ise daha kolay ve ucuz üretime imkân tanıyan polyester oldu.
Polyesterin bugün çevreye etkileri bilimsel raporlarla ortaya konuluyor. Bu raporlar diyor ki, “Bir polyester gömlek her yıkandığında suya mikro lifler karışıyor. Bunlar denizlere ulaştığında yıllar geçse bile çözülmüyor ve ekosisteme zarar veriyor.” 2016 verilerine göre hazır giyim endüstrisi çevreye yılda 2 milyon ton atık, 2.1 milyon ton karbondioksit salımı ve 70 milyon ton su tüketimine mal oluyor. Global su kirliliğinin yüzde 20’si tekstil üretimi sırasında oluşuyor.
Aslında bilim insanlarının bu tabloyu fark etmesi çok uzun sürmedi. 2007’de hızlı moda ile dünyanın sürdürülebilir kalkınmasının mümkün olmadığı ve artık “yavaş moda” akımının vakti geldiği ortaya atıldı. Bu uyarının şirketlere yansıması gecikti elbette.
Moda artık yavaşlar mı?
Şimdi tüm hazır giyim ve tekstil endüstrisi bu soruyla muhatap oluyor. Bazılarına göre geç kalındı, bazılarına göre hâlâ yapılabilecek bir şeyler var. Greenpeace gibi çevreci kuruluşların girişimleri etkili ancak kısıtlı bir etki bu. Bazı şirketler de iş modellerini değiştirerek sürdürülebilir modayı sahiplenme yolunu seçti. Avusturya merkezli Lenzing de bunlardan biri. Tencel markasıyla hazır giyim sektöründe yer alan şirketin iş modelinin temelini selüloz kaynaklı iplikleri üretmek ve işlemek oluşturuyor. Yani pamuk ya da kimyasallarla değil, endüstriyel ormanlardan elde edilen ağaçların işlenmesiyle iplik üretiliyor. Bu teknoloji son dönemde giysilerin etiketlerinde görmeye başladığımız Lyocell ipliğinin temelini oluşturuyor.
Lenzing 80 yıllık geçmişe sahip, 60 yıldır da moda endüstrisinde ev tekstilinden iç çamaşırına kadar birçok alanda yer alıyor. Yıllık geliri 2.6 milyar euro. Şirketin çatısı altında bulunan Tencel, son Mercedes Moda Haftası’nda “Kıyafetleriniz size bir şey anlatmak istiyor” diyerek sürdürülebilir modaya dikkat çekti. Selüloz ipliklerden üretilen özel bir koleksiyonla “Kıyafet satın alırken, fiyatına değil etiketine bakın” mesajını verdi. Lenzing Türkiye, Ortadoğu ve Afrika İş Geliştirme ve Pazarlama Müdürü Hale Saraçoğlu, bu girişimle tekstil sektörünün çevreye etkilerine ve sürdürülebilir tekstil için tüketicisinden üreticisine kadar yapacak çok şey olduğuna dikkat çekmek istediklerini söylüyor. “Dünya genelinde yılda 100 milyon ton civarında elyaf üretimi gerçekleştiriliyor. Bir giysinin ortalama süresinin üç yıl olması nedeniyle her yıl yaklaşık 50 milyon ton giysi ve ayakkabı çöpe atılıyor. Tekstilde, çevresel atıkların yanı sıra yoğun su tüketimi de dikkat çekiyor. Öyle ki, yalnızca bir jean pantolon ve bir tişört için harcanan su miktarı yaklaşık 10 bin litre. Biz de botanik bazlı bir elyaf üreticisi olarak bununla mücadelenin parçası olmayı seçtik” diyor.
Mavi, Ikea gibi şirketler müşterileri arasında
Lenzing’in tedarik kaynağı endüstriyel ormanlar. Bu ormanlardaki yüzde 4’lük fazla ağaçtan yararlandıklarını belirten Saraçoğlu. Ağacın içindeki selülozu alarak hamur haline getirdiklerini ve doğada çözünebilen kumaş ürettiklerini anlatıyor. Yılda 1 milyon ton elyaf üreten Lenzing hızlı modanın temsilcilerinden Zara, Mango, Ikea gibi firmalara da özel koleksiyonlar üretmeye başlamış. Türkiye’de ise Mavi, Penti, Taç müşterileri arasında. Hale Saraçoğlu, selüloz tabanlı elyafı şöyle anlatıyor: “Doğal elyaf suyu ve nemi yüzde 50 daha fazla çekiyor. Kuru ve serin hissetmenizi sağlıyor. Daha dayanıklı bir kumaş olduğundan kıyafetler çabuk eskimiyor. Başlarda hazır giyim markaları randevu bile vermiyorlardı ama sonra sektör üzerinde çevreci baskılar artınca kendileri gelir oldular. Türkiye’deki markaların yüzde 80’i bizimle çalışıyor.
Bir kıyafetin maliyeti fiyatından çok daha fazla
Hale Saraçoğlu’na göre sürdürülebilir tekstil sürecinin en önemli ortakları tüketiciler. Şirketlerin sarece üretim aşamasında değil tüketicileri bilinçlendirme konusunda da ellerini taşın altına koymaları gerekiyor. “Etiketi Oku” hareketiyle kendilerinin de bunu yaptıklarını vurgulayan Saraçoğlu, şöyle açıklıyor süreci: “Biz diyoruz ki insanlar bir kıyafet alırken sadece fiyatına değil, birkaç dakika ayırıp iç kısımdaki etikete de bakmalı. Kumaşın yüzde kaçı yün, pamuk, polyester, Lyocell. Bunlar çok önemli çünkü bilinçlendikçe giydiklerimizle çevreye daha az zarar vereceğiz. Bunu bir nebze gıdada başardık, içeriğini artık okuyoruz. Sıra giydiklerimize geldi.”