Etik değerlerimiz erirken
Amerika Birleşik Devletleri’ndeki köklü bir elektronik şirketi, çalışanlarına algoritma biçiminde bir rehber vermiş. Eğer yaptığınız işle ilgili içinize bir kuşku düşerse bu algoritmayı kullanın demişler. Çalışanlardan böyle bir durumda birinci sorudan başlayarak yedinci sorunun sonuna kadar gitmelerini ve buna göre davranmalarını istemişler.
“Eğer bu algoritma ülkemizde uygulansa nasıl olurdu?” diye düşündüm. Aşağıda algoritmayı ve benim yorumlarımı bulacaksınız
1- Bu iş yasal mı? Eğer cevabınız hayır ise o işi yapmayın
Bırakın yasayı, yasaların anasını takmayan bir toplumuz. Örneğin, “Anayasa bir kere delinirse bir şey olmaz’’ denilerek anayasamız tacize uğramıştı. Anayasamızın bu kötü kaderi devam ediyor. Örneğin, “Anayasa'ya sadakatten ayrılmayacağına” diye yemin eden vekillerimiz ona, nikahtan hemen sonra eşlerini nikah şahitleri ile aldatmaya başlayan kocalar/ karılar gibi, her fırsatta ihanet ederler. Ya da anayasaya, hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve inkılâplarına ve lâik Cumhuriyet ilkesine bağlı kalacaklarına ant içerler. Ama sonra da içilen ant değil de, sanki alkollü bir maddeymiş gibi, “İçkiliydim, ne yaptığımı hatırlamıyorum” mantığı ile davranırlar.
2- Değerler sisteminize uyuyor mu? Eğer uymazsa, o işi yapmayın
Bir kere sistem sözcüğü, bazılarının sistemine uymaz. Adeta DNA’larında düzensizlik vardır. Öte taraftan, “Değer” ise sistemlerine hiç uymaz. Çünkü değer kavramı onlarda dinamiktir, duruma göre değişir. “İşine geldiği gibi” belki en değişmez değerleridir.
3- Bu işi yaparsanız, kendinizi kötü hissedecek misiniz? Eğer kötü hissedeceksiniz, o işi yapmayın
Söz konusu algoritmada belki de en kolay geçilen kavram bu hissiyat meselesidir. Çünkü bizde belli konumlara gelenlerin bu tür hissiyatları adeta apandisit alınır gibi alınmıştır. Ve de tepedeki bu kişilerin çok garip hissiyatları vardır. Örneğin bu ülke, beton makinasının “pat pat” vurmasından keyif alan çevre bakanları görmüştür. Ve de, görevi Türk tarımını geliştirmek iken, “Türkiye’de para var ki ithalat yapabiliyor” diyerek saman ve buğday ithalatıyla adeta övünen tarım bakanları.
4- Eğer gazetede çıkarsa ne olur? Şirketi kötü gösterecekse, o işi yapmayın
Sorunun “Eğer çıkarsa” kısmı ilginçtir. Çünkü ülkemizde her şey gazetede çıkmaz. Bazen bazı haberler bir kısım gazetelerde, çok iyi çalışmış, disiplini bir koro gibi, aynı başlıkla çıkar. Ya da haber, gerçek ters-yüz edilmiş olarak çıkar. Örneğin, Titanic faciası zamanımızda yaşansa bazı gazetelerin haberi şöyle olabilirdi “Asrın başarısı: Yıllardır varlığından şüphe edilen buzdağını Titanic Kaptanı buldu”.
5- Eğer yanlış buluyorsanız, o işi yapmayın
Algoritmanın bu kısmı da pek bize uymaz. Bir büyüğün yap dediğini yanlış bulup yapmayan kişi, bizde kendini yanlış yerlerde bulur.
6- Eğer emin değilseniz, sorunuz
Algoritmanın bu komutu da “Müslüman mahallesinde salyangoz satılmaz” ilkesine aykırı düşer. Sormak, soruşturmak, şüphe etmek bazılarının sözlüğüne girmemiştir. Bazıları her yaptıkları işten emindirler. Dunning-Kruger sendromunda sözü edilen “Kifayetsiz muhterisler” sınıfının canlı örnekleridir.
7- Doğru cevabı buluncaya kadar sorunuz
Nasrettin Hoca’ya “saz çalar mısın?” demişler. “Evet” demiş ve sadece bir perdeye parmağını koyarak çalmaya başlamış. “Ama Hoca Efendi, bir elin tezeneyle tellere vururken öbür elin de perdeler arasında dolaşmalı. Herkes öyle çalıyor” diyenlere “Onlar benim bulduğum yeri arıyorlar” demiş. İşte bazıları doğruyu bu şekilde bulduklarından dolayı sormaya, sorgulamaya gerek görmezler.
Sonuç
Yukarıda algoritmaya yaptığım yorumlarda “Bazıları” diye adlandırdığım kişilerin sayısı maalesef toplumumuzda her geçen gün artmaktadır. Kötü paranın iyi parayı kovması gibi, bu bazıları düzgün insanları çeşitli yarış pistlerinde itip onların önüne geçmektedirler. Etik değerlerimiz gün geçtikçe erimektedir. Bu filmin kopacağından eminim ama, nerede kopacağını ben de merak ediyorum.