Et üretiminden dokuma kumaşa…
Ülkemizde 1000 baş üzerinde hayvan bakabilen üreticilerin sayısındaki artışı "rekabet edebilir ölçek yaratılıyor" diye alkışlayan bu satırların yazarı, et ithalatı ile ortaya çıkan durum karşısında şaşkınlığını üzerinden atabilmiş değil…
Dokuma kumaş ve hazır giyim sektörünün haykırışları ise öteden beri kulaklarımızı sağır etmesine rağmen, çığlığa alışmış olmalıyız ki, kamu yönetiminin, sivil toplum inisiyatiflerinin , hatta eli taşın altında olan işyeri sahiplerinin çözümsüzlüğün yılgınlığı ile umutsuzluğun bataklarına doğru ilerlediklerini söylersek,çok abartılı bir değerlendirme yapmış olmayız.
"Sürekli düşük fiyatla artan ithalatın yerli üretimi ciddi biçimde tehdit ettiğini" haykırışlarının neden hedefledikleri sonuçlara ulaşamadıklarını serinkanlılıkla sorgulamalıyız.
Sağlıklı gerekçeler üretelim
Temel sorunumuz , durumumuzu ve konumumuzu savunurken,"gerekli ve sağlıklı gerekçeler" üretemiyor olmamız. Elimizin menzili altında, birebir sağlıklı veriler yok.Ne kendi olanak ve kısıtlarımızla ilgili "sağlıklı ve dinamik envanter" sahibiyiz, ne de ithalat yapılan rakip ülkelerin "fiyat-maliyet dengesini oluşturan bileşenleri ve bağlamları" yeterince biliyoruz.
Zorlandığımız zaman "Antidaping yasaları" çıkarıyoruz ; akışkanlıkları son derece hızlanan dünyamızda, oluşturulan "antidamping mekanizmasının" ne ölçüde işe yaradığına pek yakından izlemiyoruz. Hatta bu mekanizmanın varlığı, "…hızlı ve etkin idari kararlar üretmemenin " sığınağı haline geliyor. Mekanizmaya aşırı değer yükleyerek, idari kararlardaki hız ve esnekliği yaratamamış olmanın "bahanesini" üretmiş oluyoruz.
Bilgi Toplumu'nda oluşan yeni "birikim sisteminin" köklü biçimde değiştirdiği "karşılaştırmalı üstünlük yaratarak" rekabet gücün sürdürebilmenin koşullarını zihinlerimizde netleştiremiyoruz. Bazılarımız, bir inanca, ideolojiye akıllarını emanet edebiliyor. "Piyasanın görünmez eli her şeyi dengeye getirir" inancına saplanıp kalabiliyoruz. Çin'den Hindistan'a, Endonezya'dan diğerlerine hızlı büyüyen ülkelerin " Piyasanın görünmez eli ile yönetişimin görünen elini dengeledikleri için hızlı büyüdükleri" gerçeğini görmezden gelebiliyoruz.O gerçeği benimsenin gerektirdiği zamana kıyma,çabalama konusunda bir özgüven yaratamıyoruz.
Somut örnek istiyorsanız, "Koruma Tebliği"…Birçok kuruluş ve kurumla paylaşılarak çıkarılan bu tebliğin hazırlanışı sırasında ortaya konan "gerekçeleri" bilmek isterim…Bu işin bir duygu konusu değil, rasyonellik işi olduğunu anlamanın yolu o gerekçeleri bilmek. Ancak o zaman başı-boş ve vahşi ithalatın zararlarını azaltabilir; "kontrol edilebilir ithalat" ile gelişmenin önünü açabiliriz.
Mutekabiliyet ilkesini unutmayalım
Piyasa sisteminin ciddi bir hukuk sistemi gerektirdiğini, serbest ve adil ticaret yapabilmenin "mutekabiliyet/eşdeğerlilik" gerektirdiğini; bir ülkenin yönetimi, serbest piyasa koşullarında "şans eşitliği" yaratmadığı zaman kendi üreticisine, kendi insanına zarar verebileceğini, kendi ayağına kurşun sıkabileceğini ayrıntıları ile bilmek zorunda… Yetmez, bilgileri ciddi bir "anlamaya" dönüştürmeden, kısır çekişmeler, bol toplantılar, derinliği olmayan yaygın medya söyleşileri ile daha çok zaman yitireceğimizin bilincine varmalıyız… Bilincine varmak da yetmez, bilincimizi derinleştiren, sorun çözen bir düzeye taşımalıyız.
Açık ve gizli sübvansiyonlar
Rakibimiz olan bütün ülkelerin toplam verimliliklerinden, giydirilmiş işgücü maliyetlerine, coğrafi konumlarından, harcanabilir gelir düzeylerine, açık ve gizli sübvansiyonlarından, ülkelerindeki üretimi ve istihdamı korumaya dönük strateji, taktik ve operasyonlarının ayrıntısını bilgimiz yoksa, "haksız rekabeti" önlemek mümkün değildir.
Süt ve et üretiminden dokuma kumaşa, hazır giyimden makine-yedek parça üretiminde her alanda, ciddi analizlere, ayakları sağlam yere basan gerekçelere, dünya ve ülke koşullarını dikkate alan stratejilere, ilerlemeyi sağlayan taktiklere, strateji ve taktiklerle bütünlük sağlayan ve yaratmak istenen sonuca götüren operasyonlara ihtiyacımız had safhadadır, had safhada...
Kendi verilerimizi sağlıklı biçimde ortaya koymazsak, nesnel biçimde fiyat-maliyet dengelerimizi sergilemezsek, rakiplerimizin "rekabet gücünü" sağlıklı bilgiler edinerek izlemezsek, devlet, üreticiler ve sivil inisiyatifler bu konularda "ortak irademizi" ortaya koymazsak, daha çok konuşur, tartışır, didinir, çırpınır ama yaratmak istediğimiz sonuca bir türlü ulaşamayız… Bir an durup, neden yaratmak istediğimiz sonuçlara ulaşamadığımızı sorgulayalım…Bilgi bazımızı gözden geçirelim…Asıl önemlisi iş yapma tarzımızı gözden geçirelim… Kültürel önyargılara, kalıp düşüncelere, yerleşik doğrulara, kör inançlara ve ezberlere geleceğimizi tutsak etmeyelim…