Et ithalatının faturası ağır...
Kurban Bayramı öncesi et ithalatı yine gündemde. Hayvancılıkta yanlış politikalar sonucu ithalat rutin, sıradan ve her dönem yapılması gereken bir iş olarak görülmeye başlandı. Sadece ithalata dayalı besicilik yapan, ithalattan beslenen bir kesim yaratıldı.
Oysa, yapılan her ithalat ülke hayvancılığını bir adım daha geriletirken, dışa bağımlılığı artırıyor. Bu da önümüze daha büyük sorunlar çıkarıyor.
Bir ülke gerekirse ithalat yapabilir. Ancak, öncelikle ithalata ilişkin bir hedefi, programı olması gerekir. Neyi, ne zaman, ne kadar ve ne amaçla ithal edeceğini planlamalı. Koşullarını belirlemeli. İthalatın iyi yönetilmesi gerekiyor.
Hükümet, sadece ette değil birçok üründe ithalatı “fiyatı düşürmenin” bir aracı olarak görüyor. Et fiyatı yükselince “ithalatla düşürürüz” anlayışı var. Patatesin, pirincin, fasulyenin fiyatı artınca da aynı anlayış devreye giriyor.
İthalatla fiyatı düşürerek içerdeki üreticiyi terbiye etme politikası uygulanıyor. Bugüne kadar et veya diğer ürünlerde bu anlayış başarılı oldu mu? İthalata dayalı terbiye edici politikalar fiyatları geçici olarak düşürüyor. Fakat, üretimi tehdit ediyor. Günü kurtarmak adına sorunların çözümünü öteliyor. Hayvancılıkta bir çok sorun yaşanıyor. En önemlisi de yem. Hayvancılıkta maliyetlerin yüzde 60-65’ini oluşturan yemde hammaddelerin büyük bölümü ithal ediliyor. Bu sorunu çözerek maliyetleri düşürmek yerine, et ithalatı ile sorun öteleniyor. Ötelendikçe de büyüyor.
Bu sürece nasıl gelindi?
İthalatla terbiye etme anlayışı 1980’li yıllardan bu yana uygulanıyor. Ancak, son dönemdeki et ithalatı süreci 2007’den sonra başladı. Dünyada ve Türkiye’de 2007 ve 2008’de büyük bir kuraklık yaşandı. Üretim azalınca tarım ürünü ve dolayısıyla hammaddede fiyatları büyük oranda arttı. Bir çok ülke ek destek paketleri ile tarımı, hayvancılığı desteklerken, Türkiye’de hükümet önlem almak bir yana hayvancılığa verilen destekleri azalttı. Hayvan başı destek ödemesi sistemine geçti. Çiğ süt fiyatı yarı yarıya düştü. Yem fiyatları fırladı. Üretim sürdürülemez hale gelince 1 milyondan fazla süt ineği kesildi. Sütteki bu sorun çözülemediği için kırmızı ete yansıdı. Kırmızı et fiyatı yükselince hükümet önlem olarak ithalatı gündeme getirdi. Önce kasaplık canlı hayvan, sonra besilik hayvan ve en sonunda da karkas et ithalatı başladı. İlk etapta fiyatlar düştü. Fakat bir süre sonra tekrar eski seviyesine döndü.
Kırmızı et sorunu çözüldü mü?
İthalatın çözüm olmadığı bu örnek bir daha gösterdi. Bu dönemde Türkiye kırmızı et ve canlı hayvan ithalatına yaklaşık 5 milyar dolar ödedi. Bu kaynağın yarısını besicilik yapanlara yatırım amaçlı verilseydi bugün Türkiye ithalatı değil ihracatı konuşurdu.
Fakat ithalata karşı ayakta duramayan binlerce yerli besici üretimden çekilmek zorunda kaldı. Hükümet aynı dönemde süt hayvancılığına ve besiciliğe sıfır faizli kredi vermeye başladı. Krediyi alanlar içerde hayvan bulamadığı için aldıkları paralarla dışarıdan hayvan ithal etti. Hayvancılığa verilen destek ve krediler ithalata gitti.
Bugün geldiğimiz noktada sorunumuz ne?
Yine yüksek fiyat. Fiyat sadece sonuçtur. Sorunlar çözülmedikçe yüksek fiyat hep sorun olmaya devam edecek. İthalat son 5 yılda hep devam etti.İyi yönetilemediği için hem üreticiye hem tüketiciye zarar verdi. Ucuza ithal edilen etler tüketiciye pahallıya satıldı. Besilik hayvan ithal edenler şimdi et ithalatı ile büyük zarara uğrayacak. Tüketici sağlığı tehlikeye girecek ve yine binlerce yerli besici sektörden çekilecek. İthalatın faturası bu.