Et ihraç edebilmenin "bağlamlarını" da bilmeliyiz

Rüştü BOZKURT
Rüştü BOZKURT BUZDAĞININ DİBİ [email protected]

 

 
Ülkemizde et üretiminin kendine yeterli olabilmesi , hatta "ihracata yönelebilme" aşamasına gelmesinin 9 "bileşenini" geçen hafta bu sütunlarda paylaştık: Parçalanmış arazi yapısı, parçalı arazilerde hizmeti birleştirme, süt tüketiminin artırılması, süt fiyatlarında istikrar sağlanması, kaba yem maliyetleri, karma yem girdileri, mera bağımlılığını, işgücü maliyeti, hayvan ıslahında gelişmeleri ve işletme ölçeği ile ülke yapısının dengeleri üzerinde kısa değinmeler aktarıldı. Denemenin bu bölümünde "bileşenleri bilmek yetmez, bağlamlarıyla değerlendirme yapılmalıdır ki sonuç yaratılsın" varsayımı üzerinde durmak istiyoruz. 
Bize göre önemli olduğunu düşündüğümüz 8 bağlamı bu denemede paylaşacağız:
 
Dinamik mevzuat: Genelinde tarımsal üretim, özelinde hayvancılık alanında politikalar, maddi ve kültürel üretimin "gerek şartı" olarak ele alınır. Bunun iki nedeni vardır: Birincisi, elinin altında hazır kaynakları kullanma becerisi olmayan toplumlar, dış kaynak bulsalar da başarılı olamıyor. Topraklarında tarımsal üretimde başarısız olan toplumlar, "gelişmiş ülkeler kervanına" katılmakta zorlanıyor.
Elimizin menzilinde olan, çoğu kez kutsal saydığımız topraklarımızı, yeraltı ve yerüstü zenginliklerimizi etkin ve verimli kullanma performansımızın temel göstergelerinden birincisi. İkincisi, toplumlar kendi topraklarından kendi halklarını besleyebildiklerinde güç koşullarda bile ayakta kalmanın çok önemli bir koşulunu yerine getirmiş oluyor.
Herhangi bir teknolojik ilerleme, önce tarıma, sonra endüstriye, en sonunda da son aşama olan Bilgi Toplu ilişkilerine katılırsa etkili sonuçlar yaratabiliyor.
Dünyanın çok hızlı değiştiğini, ekoloji ile evrimin birlikte ele alınmasının tür ve çeşitlerin performansını artırdığını biliyoruz. Değişmelerin giderek hızlandığını, uzun dönemli geleceği güven altına alabilmemiz için "uyum yeteneğinin" temel girdi haline geldiği bir zaman kesitinde, "sürekli reform" yapma, uyum yeteneğini güven altına alma anlamına geliyor. Sürekli reform ise "dinamik mevzuat" demek.
Hayvancılık alanında gelişme düzeyimizi ölçmek istiyorsak, son 50 yılın mevzuat değişmelerine bakmalıyız. Hayvancılıkta gelişme yaratmanın temel bileşenleri ile mevzuat bağlamı arasında dengelerin nasıl oluştuğunu bilmeliyiz ki, yeni politikalar tasarlarken, stratejiler geliştirirken geçmişte yapılan yanlışları tekrarlayalım.
Dinamik mevzuat bağlamını analizlerinde kullanmayanlar, hayvancılık alanında da etkili projeler geliştiremezler.
 
Analize dayalı strateji: Hayvancılık sorunlarını ele alındığında, ihmal edilmemesi gereken bir başka bağlam "analiz metodudur"Ö "Metot o kadar önemsizdir ki, sadece esası etkiler" anlatımını anımsatmalıyız. 
Ülkemizde bugüne kadar hayvancılık alanında "analizle değil alışkanlıkla karar almanın" çok yaygın olduğunu söylersek abartılı bir genelleme yapmış olmayız. Bio-tip, iletişim, bilgi iletişim teknolojileri, alternatif enerji kaynakları, yeni malzemeler, otomasyon uygulamaları, küresel diğer gelişmeler yeni fırsat alanlarıÖ Mikro milliyetçilik ve ırkçı akımlar, cemaatçilik ve aşiretçilik eğilimleri. Mezhepçilik, kuzey-güney gelişme farkı, açlık, nüfus hareketleri ve çevresel etkiler, sürdürülebilir kalkınma ve ulus devlet anlayışının farklılaşması gibi yeni tehlike alanları ile yüz yüzeyiz.
Analize dayalı yönetim, eğilimlerin yarattığı fırsat ve tehlikeler ile kendi olanak ve kısıtlarımız arasındaki dengeleri kurabilmedir. Hayvancılık alanında proje geliştirirken, değerlendirme yaparken ve genellemelere ulaşırken "analizle yönetim bağlamını" ihmal edersek yaratmak istediğimiz sonuca ulaşamayız.
Karar sürecinin "analiz bağlamını" hiç ihmal etmemek gerekiyor. Rekabetin kızıştığı, kâr marjlarının daraldığı, satıcı piyasa egemenliğinin hızla alıcı piyasa egemenliğine kaydığı günümüz ortamında hayvancılık projeleri de analize bağlamını ihmal etmeli.
 
Nüfus yapısı temel veri: Hayvancılık üretiminin nüfus hareketleri bağlamı mutlaka ele alınmalıÖ Birincisi, kırdan kente göçün hızlanması, kırsal alanda geleneksel hayvan işletmeciliğini sürdürebilecek işgücünün kalmamasıdır. Daha net anlatımıyla "çobana katılan hayvan yetiştiriciliği" dönemi bitiyor. İkincisi, kente göç eden, ataerkil aileden çekirdek aileye dönüşen, kadının iş yaşamına girdiği toplumsal yapıda "tüketim kalıbı" değişiyor. Daha genel anlatımı ile "orta sınıfın ihtiyaçları" hayvancılık ve et üretiminde de özenle analiz edilmesi gereken bir değişken olarak karşımıza çıkıyor.
İç tutarlılığı olan, güven yaratan ve yatırımları hızlandıran hayvancılık politikaları, analizle erişilen net bilgiye, kaynakların etkin koordinasyonuna, öncelikleri belirlenmiş konulara odaklanmaya dayanırÖ
Çağımızın büyük eğilimi olan kentleşmeyi, yükselen orta sınıfı, orta sınıf eğilimlerini, beklentilerini ve davranışlarını analiz etmeden hayvancılık işletmelerinde yatırımların yönlendiremeyiz.
 
Destekler ve şans eşitliği: Ülkemizde tarım ve hayvancılık desteklerini "fetiş" haline getirmemek gerekir. Önde gelen iktisatçılar, ülkelerin zenginliğini artırabilmeleri için kapsayıcı kurumlarını geliştirmek, sömürücü kurumlarını da tasfiye etmek gerektiğini belirtiyor. Teşvik sistemleri ve onlar aracılığı ile yapılan destekler, yatırımların yönünü, hızını, ölçeğini belirliyor. Teşvik sistemlerinin kurumsallaşması zenginlik üretiminin önemli araçlarından biri.
Önce de belirttiğimiz gibi "tarım ve hayvancılık destekleri gerek şart" olarak ele alınmalıÖ Tarım ve hayvancılık yatırımları maddi ve kültürel zenginlik üretiminin "yeter şartı" değildir. " 
Tarım ve hayvancılık teşviklerinin "yaratmak istediği sonucu" tanımlama ilk adım olmalı. Hangi eğilimleri, o eğilimlerin fırsat ve tehlikelerini, kendimize özgü olanak ve kısıtları birlikte değerlendiren mekanizmalar gerekir.
Desteklerin ilk hedefi, serbest ve adil piyasada üreticiye "şans eşitliği" yaratmaktır. İkinci hedef, kendimize özgü birikimlerimizi değerlendirerek "rakiplere karşı fark yaratan" sonuçlar elde etmektir. Üçüncüsü de, harcanan her kuruluşun tüy bitmemiş yetimin hakkından alındığı bilincini yükselterek "gözetim ve denetimle" kaynakların yanlış ellere, yanlış yerlere gitmesini önlemektir.
Hayvan yetiştirmede de "destek sistemi" dikkate alınmadan yatırım yapılmamalıÖ Ama desteklere "elde var bir" algısı ile yaklaşmalı, asıl olan serbest ve adil piyasa koşullarında "rekabet edilebilir işletme yaratma" olmalıÖ 
 
Fark yaratacak potansiyeller: Üretimde rekabet gücü yaratmak istiyorsak "fark yaratan potansiyellerimizi" mutlaka araştırmış olmamız, sınırlarını bilmemiz, ulaşılabilir ve erişilebilir olma düzeylerini korumamız gerekir.
Olanak ve kısıtlarımızı bilmek, kendimizle baş etmenin gereğidir. Kendinle baş çıkamayan başka şeyle başa çıkamaz. Kendimizle baş etme, kendimize hakim olma, tasarladığımız ile ulaştığımız arasındaki makası kapatmadır; bu "potansiyellerin bilinmesiyle" yakından ilgilidir.
Hayvan yetiştirmenin önemli bağlamları arasında insan, toprak, iklim, birikim, bilinç, bakış açısı ve beklentiler önemli bir yere sahipÖ Yerli hayvan ırklarından ıslah konusu hep konuşulan, sistemli geliştirme çalışmaları olmadığı için ortaya somut bir sonuç koyamadığımız alanlardan biriÖ "Topraklarımız geniş" diye potansiyelimizin varlığını ileri süreriz de, günümüz dünyasında "toprakların insanları değil insanların toprakları zenginleştirdiğini" unuturuz. Modern sera gelişmelerini bilmeden, gübre, ilaç ve zirai mücadele ile ilgili teknolojilerin gösterdiği gelişmeleri kavramadan etkin bir hayvan yetiştiriciliği yapılabilir mi?
Bütün bileşenlerin "fark yaratan potansiyel bağlamı" netleştirilmeden etkin hayvan yetiştiriciliği projeleri tasarlayamaz, hayata taşıyamayızÖ
 
Sağlık hizmetlerini örgütleme: Hayvan yetiştiriciliğinde, veteriner hakimlerin yetiştirilmesi sürecinden, hizmetlerinin örgütlenmesine kadar yaratılan maliyet-fayda dengelerini iyi bilmek gerekir. Ülkemizde Karacabey ve Çifteler-Mahmudiye gibi eski devlet haralarının bulunduğu yerlerde at yetiştiriciliği kümeleniyor. Bunun nedeni, sağlık ve teknik bilgi altyapısının o yörelerde oluşmuş olmasıdır.
Hayvan yetiştiriciliğinde atak yapılacaksa, sağlık hizmetlerinin örgütlenişini mutlaka yeniden değerlendirmek gerekir. Rekabetin kızıştığı, kâr marjlarının düştüğünü, dünya süt ve et fiyatlarının belirleyici olduğu küresel bağımlılıkların alabildiğine arttığı bugünün dünyasında "hizmet arzını" ve "işlem maliyetlerini" dikkate almayan yatırımlar başarılı olmakta zorlanır.
 
Kalifiye işgücü arzı: Hayvan yetiştirme anlayışının, işletme ölçeklerinin, piyasa ilişkilerinin oluşturduğu bağlamı da dikkate almadan etkili sonuçlar üretmek zor. İşletme yapıları değişiyorsa, hayvan yetiştiriciliği daha örgütlü ve kapsamlı hale geliyorsa istihdam edilecek "işgücünün profili" de değişecektir.
Hayvancılık meslek liseleri, meslek yüksekokulları, veterinerlik fakültelerinin programları vb. insan kaynağı kanallarını yeniden ele almak gerekiyor.
İşgücü niteliği ve arzının yeterliği hayvan yetiştiriciliğin çok temel bağlamlarından biriÖBu bağlamı ihmal ederek etkin projeler yapamayızÖ 
 
Gözetim, denetim ve güven sorunu: Maddi ve kültürel zenginlik üreterek insanımızın refahını artırmak istiyorsak, kaynakların etkin ve verimli kullanımını sağlamalıyız. Bunun için kendimize yatırım yaparak entelektüel kapasitemizi artırma, bileşenler ve bağlamlar arasında etkin analizler yaparak sistem kapasitesini geliştirmek zorundayız.
Sistem yapılarını kurmak kolay ama onların içine hayat katma zordurÖ İnsanın olduğu yerde, tasarlanan sonuçlarla yaratılan sonuçlar arasındaki makası kapatmanın bilinen etkin yolu "ödünsüz gözetim ve denetimler yaparak güven yaratmadır".
Geldiğimiz aşamada hep birlikte kendimize soralım: Uzun yıllardır ülkemizde tarım ve özelinde hayvancılık alanında yapılan gözetim ve denetimler güven yaratıyor mu? Desteklerin yanlış kullanılmadığına ilişkin bir kanımız var mı? Kamu kaynaklarını yanlış değerlendirenlerden hesap sorulduğuna inanıyor muyuz? Vb.
 
Çağrı
Tarım ve hayvancılık yatırımlarına ciddi bir yöneliş olduğunu biliyoruz. Ülkemiz açısından tarım ve hayvancılıkta alınması gereken ciddi bir yol olduğunun da farkındayız. Geleceği inşa etmek için yatırımlarımızı bilinçli yaptığımızı ise gönül rahatlığı ile söylememiz mümkün değil.
Bu denemede bir "çerçeve" sunmayı denedik. Yapacağımız bir kuruşluk yatırımın bile önemli olduğunu bildiğimiz için bir "tartışma zemini" yaratmak için düşüncelerimizi paylaştık.
Diğer üretim alanlarında olduğu gibi, tarım ve hayvancılık alanında da "bileşen ve bağlamları" dikkate alan yatırımlar yapılırsa başarılı sonuçlar elde edilebilir. Gelin eksiklerimizi tamamlayın, yanlışlarımızı düzeltin bu tartışmaları ayrıntılara indirelim, şeytanı saklandığı ayrıntıdan çıkaralımÖ 
 
Kutu:
İSO 500 büyük arasında süt sektörü (Üretimden net satışlara göre)
Sıra Firmalar Üretimden satışlar (TL) Marka
13 Unilever 2.391.104.773 Algida
60 Ak Gıda 1.050.044.175 Ülker içim
67 Sütaş 969.129.044 Sütaş
100 Tat konserve 664.903.993 Sek süt
106 Pınar Süt 643.945.727 Pınar
248 Yörsan Gıda 312.251.191 Yörsan
269 Dimes Gıda 289.009.639 Dimes
319 Aynes Gıda 249.128.831 Aynes
322 Mar Tüketim Mad. 246.181.677 Kaysüt
337 Natura Gıda 235.394.891 Ülker Golf
373 Aytaç Gıda 206.561.212 Aytaç
422 Akova Süt ve Gıda 186.599.447 Akova
447 Yörükoğlu Süt 174.919.654 Yörükoğlu
Kaynak: Süt hattı, Eylül-Ekim 2012, Sayı:12
 
Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar