Esnafın ekonomik sıkıntıları yanında yapılanma sorunları da var
Esnaf ve sanatkarın, ülkemiz ekonomisindeki yeri belki rakamlarla çok büyük değil ama etkileri ve yapısı itibariyle çok büyük.
Her şeyden önce geçmişten gelen sosyal, kültürel boyutu var. Ülkemiz, sanayi devrimini ıskalamış ama esnaflık geleneğini geçmişte bütün değerleriyle yaşatmış.
Esnaf ve sanatkar olgusu, günümüzde de halen önemi devam eden bir gerçek. Şöyle ki;
- Devletin ve ilgili meslek örgütlerinin kayıtlarına göre yaklaşık 1.7 milyona yakın üyesi olan bir camia. Her birinin 4-5 kişilik aile olduğunu düşünecek olursak 7-8 milyon bir nüfusa hitap eden kitle.
- Anadolu’nun, taşranın ve özellikle küçük yerleşim yerlerinin ekonomisini oluşturan bir kesim.
- Daha büyük işlerin nüvesinin veya ilk adımın atıldığı bir alan.
- Özellikle geçmişten gelen geleneksel el sanatlarının yaşatıldığı, kültürünün korunduğu, etik değerlerin hayat bulduğu bir dünya.
- Açıkçası ülkemiz için önemli bir gerçek.
Esasında esnaf ve sanatkar kesiminin ciddi ekonomik sıkıntıları var, esnaf ve sanatkar ekonomik gidişattan en çok olumsuz etkilenen kesim.
Aslında yazımızın konusu küçük esnafın ekonomik sıkıntılarını ortaya koymak değil. Bu, çok boyutlu ve bambaşka bir konu…
Ancak küçük esnafın ekonomik sıkıntılarının, başka sıkıntıların bir sonucu olup olmadığı konusuna bakmak gerekir. Acaba esnafın ekonomik sıkıntılarının temelinde yatan başka nedenler var mı?
Bize göre var!...
Her şeyden önce esnaf ve sanatkarın tanım sorunu büyük bir açmaz oluşturuyor. Ayrıca; esnafın mevcut örgütlenme yapısı, sesinin güçlü çıkmasını engelliyor. Küçük, dağınık, ekonomik ve mali açıdan güçsüz bir yapı, esnaf üyesini korumak yerine örgüt yönetim ve çalışma kadrolarını besleyen bir düzen… Dilerseniz bu söylediğimizi somutlaştırarak biraz ete kemiğe büründürelim.
Camianın, ülke genelinde 3 binin üzerinde meslek odası olmak üzere oda, birlik, federasyon ve konfederasyon şeklinde toplam 3125 birimi var. Üye sayısı 100’ün altında olan ve bir dernek kapasitesine bile ulaşmayan halen 36 oda var. Hatta üye sayısı 500’ün altında oda sayısı bile 2 bine yakın iken üye sayısı binin üzerinde bulunan oda sayısı sadece 400 civarında.
Dolayısıyla her kademe yapılarda birilerine başkanlık, yöneticilik, yönetim ve denetim kurulu üyeliği ve dolayısıyla maaş ve huzur hakkı gibi özlük hakları vermek adına oluşturulmuş bu kadar küçük yapılarla nasıl güç oluşturulabilir? Tipik bir böl/yönet mantığı ile esnafın dev gibi ve kalıcı sorunlarına çözüm aranabilir?
Öyle bir camia ki yapılan araştırmaya göre tüm odaların gideri 340 milyon lira iken geliri sadece 232 milyon lirada kalıyor.
Bu durumda esnafın odalara aidat borcu da 1.2 milyar liranın üzerine çıkıyor. Hükümetler de çözüm olarak yeniden yapılanma adı altında ödenmeyen aidatlara genel ve kısmi aflar getiriyor.
Üstelik bu camiadan vergi de alınmıyor. Nitekim basit usule tabi gelir vergisi mükelleflerinin 2017 yılı vergi hedefi sadece 157 milyon lira olarak öngörülüyor. Yani her bir esnaf başına yıllık 10 lira bile gelir vergisi düşmüyor. Bir başka açıdan da esnaftan toplanan aidatların sadece yarısı kadar vergi alınabiliyor.
Esnaf ve sanatkarın doğru dürüst bir tarifi yok. “Yukarısı bıyık, aşağısı sakal” bir durum söz konusu. 5362 sayılı Esnaf ve Sanatkarlar Meslek Kuruluşları Kanunu ile 6102 sayılı Türk Ticaret Kanunu'nda yapılmış tarifler çok yetersiz. Üstüne üstlük esnaf sayılma hadlerini Bakanlar Kurulu’na bırakan vergi düzenlemesi söz konusu.
Dolayısıyla hukuki düzenlemeler fiiliyatta esnaf ve sanatkarlar ile tacir ve sanayicilerin ayrıştırılması noktasında yetersiz kalıyor. Aynı zamanda esnaf ve sanatkar sayılma hadleri, AB müktesebatındaki mikro işletmeler için öngörülen hadlerin altında kalıyor.
Hadler küçük tutulunca fiili durum ile hukuki durum birbirine uymuyor ve bu kesimin sınıfı değişiyor. Ona da doğal olarak kendi meslek örgütleri karşı çıkıyor.
Açıkçası “…mış gibi” yapılarak esnaf ve sanatkarın mevcut de facto durumu korunmaya çalışılıyor. Sanki tepe yapılarda gizli bir konsensüs var, kimse kimsenin sınırına girmemeye gayret ediyor. Aynı şekilde alt kademedeki taşra oda yapılanmaları da durumdan memnun olarak sesini çıkarmıyor.
Bu kadar bölünmüş, parçalanmış, tanımını bulamamış, dolayısıyla safını belirleyememiş bir yapıdan kimse çözüm beklemesin.
Tüm bu olgulara rağmen; sorunları tespit edip çözüm arayışlarını samimi ve sessizce yürüten Esnaf ve Sanatkarlar Genel Müdürlüğü'nün çalışmalarının önünü açan Gümrük ve Ticaret Bakanı Bülent Tüfenkçi’yi ve katkı sağlayan üniversite camiasını kutlamak gerekiyor.
Aslında tam da hükümetin 180 günlük programına uygun bir reform alanı!...