Eşeğin sırtındaki ekonomi
Anadolu'da her şeyi eşeğe bağlayarak tarif etmek veya durumları eşekler üzerinden açıklamak yaygındır. Hatta zebrayı, zürafayı, boa yılanını eşek üstünden tarif eden meşhur bir fıkra vardır, bilenler bilir. 2008 sonrası küresel ekonominin gidişatının eşek üzerinden tarifini duyunca hemen bunlar aklıma geldi: “Eşeğe binersiniz eşek yavaş gider. Sonra aniden hızlı gitmeye başlar. Siz eşeğin üstünde, neden yavaş gittiğini de bilmezsiniz, neden hızlı gittiğini de. İşte 2008 sonrası küresel ekonominin durumu tam da böyle.”
Bu sözler Lozan Üniversitesi ve dünyanın en önde gelen işletme okullarından International Institute for Management Development (IMD) Profesörü Stéphane Garelli'ye ait. Garelli aynı zamanda IMD'de her yıl yayınlanan 46 ülkenin 300 kritere göre değerlendirildiği Dünya Rekabet Yıllığı'nın da başındaki isim. Geçtiğimiz çarşamba günü Soysal Danışmanlık tarafından düzenlenen Perakende Günleri'nin konuğu olan Garelli'nin renkli üslubu ve özlü sözlerle yüklü konuşması küresel ekonominin geleceğiyle ilgili oldukça önemli ipuçları içeriyordu.
Garelli, gelişmiş ülkelerin bugün bir üretim ve gelir sorunu yaşadığın belirterek, bu ülkelerdeki üretimin yüzde 20'den fazlasının yurtdışına, gelişen piyasalara kaçtığı söylüyor. Gelişmekte olan ülkelerin kasalarında toplam 6-7 trilyon dolara varan rezerv bulunmasına ve şirketlerin kasalarında da yüklü miktarda para olmasına rağmen, dünyadaki yatırımların hâlâ 2008 düzeyinin altında kalması, ciddi bir paradoks yaratıyor. Şirketler kasalarındaki parayı daha çok şirket satın alma, kâr payı dağıtma ve piyasadan hisse geri alımı için kullanıyor.
Yatırım ve gelir azalması yanında şirketlerin paralarını büyük ölçüde gelişmiş ülkeler dışında tutması, bu devletlerin vergi gelirlerinde de ciddi kayıplara yol açıyor. Dünyada en fazla nakde sahip ilk üç şirket olan Apple, Microsoft ve Google'ın paralarını büyük ölçüde ABD dışında tuttuklarına dikkat çeken Stéphane Garelli'nin paylaştığı verilere göre Apple'ın parasının yüzde 88'i, diğer iki şirketin de parasının yüzde 58'i ülke dışında bulunuyor.
Diğer yandan, bu para bolluğuna karşılık bankaların da birbirinden borç isteyecek durumda olması bir başka paradoks, Basel ve benzeri düzenlemelerle bankacılık sektörüne getirilen sınırlamalar ve artan bürokrasi Garelli'ye göre bankacılık sistemi dışında bir “Paralel” banka sisteminin (Garelli buna “Gölge” diyor ama bizde “Paralel” daha moda bir deyiş) ortaya çıkmasına neden oluyor. Banka dışındaki borç verme işine giren şirketlerin oluşturduğu piyasa, 76 milyar dolara ulaşıyor ve önlem alınmazsa önümüzdeki günlerde bazı ciddi risklerin kaynağı olacak gibi görünüyor.
Gelirin ve büyümenin gelişmiş ülkeler dışına kayması Garelli'ye göre geleceği şekillendirecek bir başka gelişme. Dünyada halihazırda geliri yılda bir milyar doların üzerine ulaşan bin şirket bulunuyor ve bunların pek çoğu da yine gelişmekte olan pazarlardan.
Gelişmekte olan ülkelerde yoksulluktan orta gelir düzeyine doğru geçiş yapan ve gelirlerini günde 10 doların üzerine çıkartan insan sayısının hızla artması ise bu bölgelerde büyüme potansiyelinin çok daha fazla olduğunu gösteriyor. Çünkü tüketimin iki ana kaynağından biri olan ve gelişmiş ekonomilerde sekteye uğrayan “Yerine koyma ekonomisi” yerine, gelişmekte olan ülkelerde ağırlık kazanan “İlk kez alma” ekonomisi daha hızlı büyüme rakamları vaat ediyor. Ancak bu ülkelerdeki satın alma gücünün düşük olması, bazı sistemlerin değiştirilmesini gerektiriyor. Örneğin geliri günlük 10 dolar düzeyinde bulunan insanların kredi kartı alması mümkün olmadığı için, cep telefonu bu bölgelerde bir ödeme aracı olarak ön plana çıkıyor.
Geleceğe yönelik bir diğer dikkat çekici konu da enerji. Garelli, kaya gazı gibi alternatiflerin kullanıma girmesiyle enerji maliyetlerinde ciddi düşüş olacağını düşünüyor. Örneğin ABD'de, kaya gazı rezervleri sayesinde enerji maliyetlerinin 2050'de bugünkü seviyenin yarısına gerileyeceğini tahmin ediyor.
Yaşlanan nüfus da Garelli'nin dikket çektiği bir diğer nokta. Halen 50 yaş üzeri tüketiciler, Avrupa'daki tüketim harcamasının yarısını yapıyor. Hayatın uzamasıyla 2050'de, Avrupa başta olmak üzere - Afrika hariç- dünyanın pek çok ülkesinde 50-60 yaş üzeri tüketicinin ciddi büyüklüğe ulaşacağını söylüyor
Peki, bu koşullar altında, rekabet nasıl şekilleniyor? Garelli, dünyanın yeni halinde rekabetin “Doğru düşünce yapısıyla” mümkün olabileceğini söylüyor. Bugünlerde ülkemizde hayli az bulunan bir şey olsa da, doğru düşünce yapısıyla verimlilik, değişim ve karmaşayı yönetebileceğimizi düşünen Garelli'ye göre rekabet edebilmek için üç temel özellik gerekiyor; “Neden olmasın” diyecek hayal gücü, “Neden şimdi olmasın” dedirtecek enerji ve “Neden ben olmayayım” dedirtecek ölçüde adanmışlık duygusu. Ve elbette bütün bunları işe yarar hale getirecek kadar yerindelik.