Esas oğlan/kızlar
Meraklanmayın tekrar TV filmleri konusunda yazı yazacak değilim. O konu artık üstünde durmayacağım konulardan biri. Yazılarımı takip eden okurlarım hatırlayacaklardır. Bazen bu konuda artık yazı yazmayacağım derim. Mesela döviz kurları. Hatırlayacaksınız Ağustos 2016’da “Sormayın artık kardeşim bu ekonomide temel çelişkiler düzeltilmezse dolar çıkacak. Çıkmaya da devam edecek. Ne zaman ne kadar çıkacağını kesinlikle bilsem size neden söyleyeyim?” demiştim.
Bir kaç yazıda da ekonomideki çelişkilere değinmiştim. Çelişkiden kastım aristokrat sınıfı olmaksızın imparatorluk, burjuva sınıfsız kapitalizm deneyen çerçevelerde keşifleri ve sanayi devrimlerini ıskalayan ekonomimizin yapısal problemleriydi. Bu konuda da artık yazmayacağım diyerek o konuyu da kapatmıştım.
Efendim, sonra borçlanarak yürütülen global ekonomiye entegre bir ekonomide gayrı safi milli hasılayı hesaplayanların fonksiyonel olan, yani insanlara daha iyi bir hayat yaşatmaya yarayacak, aktivitelerle fonksiyonel olmayan aktiviteleri, yani rakam şişiren ama kalıcı faydası olmayan aktiviteleri birbirlerinden, ayırt etmediğinden bizi yanılttıkları iddiasıyla artık o konuda da yazı yazmayacağım demiştim.
Bir kaç yazıda da akla yatmayan, birbiriyle çelişkili, bir yılda ikiye katlanan ‘tasarruf oranları’ gibi durup dururken iyiye doğru sıçrayan ‘ekonomik gösterge’ rakamlarının bende yarattığı sıkıntıyla “istatistikler yalan söylemez ama istatistikçiler söyler” diyerek o konuda da yorum yazmamaya karar verdiğimi yazmıştım.
Süper, ekstra süper, olağan üstü süper, efsane süper, duble süper, ekstra süper ve ekstra-ekstra süper teşviklerin ne işe yaradığı, İyi ekonomik göstergelere rağmen elli yıldır her yurt dışına gidip geldikçe durumu daha kötü görmemin nedenleri ve finansman yetmiyor, kredi az geliyor diye devamlı bağırıp çağırmamıza rağmen dünyada nasıl olup da sabit sermaye yatırımlarının %80’inin üstündeki bir kısmın bankalarca finanse edildiği nadir ülkelerden biri olduğumuz konularında da artık yazı yazmayacağım.
Zaten bu konularda aklı eren herkes beş aşağı beş yukarı ne olacağını tahmin ediyor. Sadece kimin neyi ne zaman söylediğine bağlı olarak tepkiler değişiyor. Söz gelimi 2016 Ağustos ayında yazdığım bir yazıda şöyle demişim: “Ekonomik durum iyiye gitmiyorsa reel sektör bir sürü olumsuzluk arasında iki tanesine karşı özellikle hazırlıklı olmak zorundadır. Bunlar;
1) Talebin ya satılan miktar ve/veya eder olarak düşmesi
ve
2) Girdilerin pahalılaşmasıdır.
Şimdi reel sektördesiniz. Ne gibi hazırlık yapmalısınız...iki şeyi değişik oranlarda yapabilirsiniz... Biri likit kalmak, ikincisi stok tutmak... Nasıl likit kalınır? O göreceli olarak kolay. Likit kalmanın en kısa yolu bulabilirseniz işletmenin tamamını veya bir kısmını satmaktır.” Aynı şeyi geçenlerde bir yetkili; günümüzdeki ekonomik gidişatın risklerine dikkat çekerken işletme yöneticilerine “Aman ha borçlanmayın onun yerine kendinize ortak bulun” şeklinde söyleyince sanki bilinmeyen bir şey söylemiş gibi adamcağıza kızdılar. Rütbesinin refi (indirilmesi), maaşının kati (kesilmesi) ve meslekten defi (kovulması) önerildi. Utanmasalar zatın katli (öldürülmesi) bile istenecekti.
Şimdi soruyorsunuzdur “Peki onu yazmam. Bunu yazmam. Yazacak ne kaldı?” diye. Olanak ölçüsünde işletmecilik konusuna dönüp yukarıda değindiğim önemli konuları yetkililere ve konunun uzmanlarına bırakıyorum. Zaten her zaman söylediğim gibi ben iktisatçı değilim. Ancak işletmeler ve işletme yönetimi konusunda uzmanlığım var diyebilirim. Belki kendimi işletmecilere dinletebilirim.
Ancak üstünde yazı yazmayacağım işletmecilik konuları da var. Neden derseniz yazdım da ondan. Uzun yıllar yönetildim çoğu kez de yönettim. Bazen büyük bazen küçük örgütlerde çalıştım. Askerliği saymazsanız yirmi bir yaşımdan emekli olduğum altmış iki yaşıma kadar aralıksız ya işletmecilik anlattım ya da bir işletmede çalıştım. Sizin anlayacağınız kırk yıl şu veya bu şekilde işletmeciliğe bulaşmışım. Son on senedir de konuda yazıyor çiziyorum. Bu sürede öğrendiklerimi, deneyimlerimi bir kitapta topladım1. Hala kitabımı alıp da okumadınızsa bu ayıp da size yeter. Neyse, bu hafta başlıyorum.
Üzerinde çok yazmadığım konulardan biri işletme çalışanlarının değerlendirilmesi. Öyle ‘performans değerlendirmesi’ değil. Üstüne eğilinmesi gerekli elemanlar. Bu nedenle bir kaç hafta hafta size işletmelerde bu esas oğlan/kızları belirlemenin öneminden bahsedeceğim. Örgütlerdeki esas oğlan ve kızlar aynın filmlerde olduğu gibi o işletmenin hikayesinin merkezindeki elemanlardır. Kısaltma amacıyla bunlara esas oğlan/kız demek yerine kritik elemanlar diyeceğim. Konuyu bir kaç aşamada irdelemek istiyorum. Önce, esas oğlan/kız ne demek? Sonra şimdi bu konuda yazı yazmak nereden esti? Sonra esas elemanları neden bilmememiz gerektiği sonra da bunları nasıl tanıyacağımız.
Bir örgütün her elemanının değeri vardır. Elemanlar örgüte olumlu katkıda bulunmak için işe alınırlar. Ümit edilir ki amca oğlu, yenge kızı, patrondan, partiden torpilliler haricinde ve olanak ölçüsünde elemanlar bilgi, deneyim ve tutumlarına göre de bulundukları makamlara yerleştirilirler. Bu nedenle örgüt elemanlarından herhangi biri katkıda bulunmuyor hatta zarar veriyorsa bunu onu oraya atayana sormak gerekir denir. Benim bahsettiğim elemanlar öyle alelade elemanlar değil. Herkes değerli ama benim bahsettiğim elemanlar ‘kritik’. Kritik derken bu esas oğlan/kızlar olmazsa örgüt çöker demek de istemiyorum. Okurlarım bilirler çalışanlara “ben gidersem burası batar” havasına girmemelerini defalarca söylemiş örgüte bir halt olmaz demişimdir. Benim dediğim ‘kritik’ elemanlar örgütün amacına ulaşmasına ciddi katkıda bulunan, örgütün ‘işini’ başarmasında kritik olan elemanlardır.
Eskiden bu elemanlar genellikle örgüt hiyerarşisinde tepelerde bir yerlerde olurlardı. Bu nedenle bu kritik elemanların kim olduklarının anlaşılması için örgütün organizasyon şemasına bakardınız. Artık bu yanıltıcı olur. İş hayatında önemli bir çok değişiklik oldu. Bunlardan biri de işletmelerin amaçlarına ulaşmalarına en büyük katkıyı yapanların örgütün herhangi bir seviyesinde olabilmeleri olasılığı. Şimdi kritik elemanları örgüt hiyerarşisinin üst taraflarında değil her seviyede aramak gerekiyor. Bu bence çok önemli çünkü yöneticilerin elemanlarını tanımalarını çok zorlaştıran bir gelişme.
Kritik elemanları öğrenip de ne yapacaksınız? Bir kaç şey. Önce bu elemanları ona göre mükafatlandıracaksınız. Sonra örgütte rol modeli olarak kullanacaksınız. Sonra bu elemanları bulmak için kimin örgüte ne katkıda bulunduğunu araştırmak zorunda olduğunuzdan işletmenizde ne olup ne bittiğini siz de öğrenecek ona göre politikalarınızı ayarlayacaksınız. Sözün kısası işletmenizi bir birim olarak özellikle sadece mali sonuçlar açısından veya yıllık personel değerlendirmesi açısından değil elemanlarınız ve onların işletmenin amaçlarına ulaşımına katkıları açısından değerlendireceksiniz.
Bu kolay bir iş değil. Hem ‘değerlendirme’ konusundaki inanışların temelden bir değişmesini hem de yeni formal ve informal yöntemlerin işletmelerde tesisini gerektirir. Eğer enflasyon, döviz kuru, cari açık, savaş falan gibi şeylerle uğraşmaktan işletme yöneticiliği yapmaya vakit bulursanız bir kaç hafta bu konudaki yazılarımı okursunuz. Hiç bir şey olmasa kafanız dağılır, değişik bir konuda bir şeyler okumuş olursunuz. Bakıyorum da Allah’tan yaşlanıp emekli olmuşum ve bir işletmenin sorumluğu yok üstümde. Tüm yöneticilere Allah kolaylık versin.
Sağlıcakla kalın
---------------------------
(1) Osman Ataç, “Yöneterek Yönetilerek Yaşamak”, Efil Yayınevi, 2012