Erzurum ve Artvin gezisinden notlar…
Nurtekin Keçeci, İTÜ Makine Fakültesi, 1969 mezunu…
İş yaşamına Karayolları Erzurum Bölge Müdürlüğü’nde araç-makine bakım mühendisi olarak başlamış.
Telmaksan Yönetim Kurulu Onursal Başkanı, Sarkuysan AŞ. Yönetim Kurulu ve TOSYÖV Mütevelli Heyet Üyesi.
Kardeşi Mustafa Keçeci ise bir fiil üretimin içinde yaşayan, Telmaksan şirketinin Yönetim Kurulu Başkanı, fabrikadaki çok sayıda makinayı projelendiren ve imalatını yapan bir sanayici.
Geçen hafta Nurtekin beyin üniversiteden iki sınıf arkadaşı ile birlikte Erzurum ve Artvin’i kapsayan yedi günlük bir geziyi düzenleyen Keçeci kardeşlerin davetlisiydik.
Gezimizin güzergâhı ‘İstanbul’dan havayoluyla Erzurum’a oradan da konaklama yeri olarak Keçeci kardeşlerin doğduğu Yusufeli’nin eski adı Ersis Kılıçkaya beldesine karayolu ile gidilmesi olarak belirlenmişti.
Erzurum’un Tortum ve Uzundere ilçelerini aşarak Yusufeli’ne giderken dünyanın en büyük şelalelerinden biri olan Tortum Şelalesi’ni görme heyecanımı bu kez maalesef yaşayamadım..
Keza hidroelektrik santralini beslediği gerekçesiyle sık sık suyu kesilen Tortum Şelalesi’nde yine su olmadığı söylenince soluğu Uluslararası Sakin Kentler Birliği’nce Türkiye'nin 11. sakin kenti seçilen Erzurum'un Uzundere ilçesinde aldık.
Buradaki yedi göller tam anlamıyla görülmeye değer bir doğa harikası...
Uzundere’deki görülmeye değer bir başka yer ise ÖŞKİ Kilisesi.
Erzurum Röleve ve Anıtlar Müdürlüğü’nce restorasyon işi bir firmaya verilmiş işin bitim süresi 27 Ağustos 2019 olarak belirlenmesine rağmen restorasyon henüz bitirilememişti
Tortum gölünü camlı seyir terasından seyretmek keyifliydi..
Yusufeli, ülkemizde 31 Mart’ta yapılan mahalli seçimlerde seçimin tekrarlanmasıyla adı uzun bir süre gündemde yerini almıştı.
Yusufeli heyelan ve sel gibi sebeplerden dolayı yedi kez yer değişikliği yaşayan ilçe, yedinci değişikliğini önümüzdeki yıl içinde bu kez Yusufeli Barajı nedeniyle yaşayacak.
431 kilometre uzunluğundaki Çoruh Nehri üzerinde halen Deriner, Muratlı, Borçka ve Artvin barajları ve hidro-elektrik santralleri faaliyetlerini sürdürüyor.
Barajlar ulaşımı da etkilemiş.
Örneğin 76 km’lik Yusufeli –Artvin yolu üzerinde kısası 250 uzunu 2300 metre olmak üzere muhtelif uzunlukta 43 tünel bulunuyor.
Edindiğim bilgilere göre Çoruh Nehri üzerinde inşa edilen ve 270 metre gövde yüksekliği ile dünyanın en yüksek barajları listesinde 7. sıraya yerleşecek olacak olan 540 MWe kurulu güce sahip olacak Yusufeli Barajı ile yıllık 1 milyar 888 milyon kilovatsaat elektrik üretilmesi planlanmakta.
Bu üretim miktarı Türkiye elektrik tüketiminin binde 7'sine karşılık gelmektedir.
Şantiyede 6 bin kişinin çalıştığı bilgisi ve gördüğümüz prefabrik şantiye binaları, yüzlerce iş makinaları ve çalışanlara ait otomobiller yoğun araç trafiği olan küçük bir ilçeyi andırıyordu.
İlçe çıkışında gördüğümüz beton mikserleri ve hafriyat kamyonlarının yoğunluğu ilçenin taşınma çalışmaları hızla devam etmekte olduğu yönünde.
Barajın elektrik enerjisi üretiminin ülkemiz ekonomisine getireceği artıları önemli görenlerdenim.
Bölgede yaşayanlarca baraj şu değerlendirmelerle eleştiriliyor...
“Su tutulmasıyla 15 bin nüfuslu Yusufeli ilçe merkezi ve 16 yerleşim yeri sular altında kalacak.
Baraj havzasında binlerce dönüm alanda tarım yapılamayacağı, sadece bölgede üretilebilen binlerce yıllık endemik kültür bitkileri Yusufeli Zeytini, Yusufeli Pirinci ve Yusufeli Üzümü’nün, onlarca endemik bitki ve hayvan türlerinin yaşam sahaları, kuşların Kuzey-Güney göç yolunda güvenli sığınak ve barınak sahası iklimiyle topoğrafyasıyla yok olacağı” yönünde.
Erzurum’da başlayan yolculuğumuzda aracı kullanan Mustafa bey ağabeyimden daha uzun burada kaldım, yılda 5-6 kez gelirim yollarımızı ezberledim derken gerçekten de Yusufeli’nden çoğunlukla tek aracın geçtiği keskin virajlı 22 km’lik ürkütücü yollarda onun ustalığı ile + 1200 metre rakımdan Kaçkar Dağları’na panoramik olarak baktığınız Kılıçkaya köyüne varıyoruz..
Evleri on dönümde konuşlanmış meyve, sebze ve üzüm bağları içinde iki katlı hoş bir evde konaklayacağız.
Nurtekin bey köyüne olan sevgisini bağlılığını ve özlemini “Atalarımızın yaşadığı, bizlerin doğduğu beldemizi yaşatmak için her yıl birkaç defa kalır bağımızı bahçemizi hatta yaylamızı canlı tutarız” diyor ve anlatımını sürdürüyor; “Kılıçkaya-Ersis’in çok önemli bir geçmişi var.
Türkiye’nin ilk kadın Belediye Başkanı Sadiye Hanım, 1930 yılında Yusufeli’nin Kılıçkaya-Ersis Beldesi’ne Belediye Başkanı seçilerek, “Türkiye’nin İlk Kadın Belediye Başkanı” oldu ve bu görevi 2 yıl sürdürdü.
Kılıçkaya (Ersis) Beldesi 2014yılındaki genel ve yerel seçimlerde yeterli nüfusu olmadığı için Beldelikten düşerek Köy statüsüne girdi.
Ben ilkokulu burada bitirdim, kardeşim Mustafa ilk ve ortaokulu burada bitirdi.
Şehirlere göç, sadece belediyemizi değil öğrenci yetersizliği nedeniyle çok amaçlı lisemizi de deyim yerindeyse yok etti.
Dayım Şehit Albay Cevat Erten’nin adını taşıyan yatılı bölge ortaokulumuzda öğrenim devam ediyor.
Gençlerimiz eğitim ya da iş bulma amacıyla beldemizden ayrılıyorlar.
Kışın burada yaşayan nüfus 1200 civarında yazın bu sayı artıyor.
Burada doğmuş işleri nedeniyle buradan ayrılmak zorunda kalan hemşerilerimiz yaz aylarında buraya gelip bizler gibi bağlarına bahçelerine sahip çıkıyorlar, kışlık erzaklarını burada yapıyorlar.
Fasulye, domates gibi sebzeler, elma, armut, üzüm, ceviz, dut, kızılcık türünden meyvelerimiz, mısırlarımız yörenin havasına, suyuna, toprağın ve endemik yapısının vermiş olduğu aroması ile eşsiz tada sahiptir.
Arıcılık ağaçlarımızın, bitkilerimizin çeşitliği ve zenginliği ülkemizin en kaliteli balının üretildiği yerlerden biridir.
Ülkemizin en kaliteli pirinçleri burada yetiştirilirdi.
Bizimde pirinç tarlalarımız vardı, baraj nedeniyle kamulaştırma pirinç ekimini bitirdi, buğday da ekilmiyor.
Sonuçta maalesef tarım yok denilecek noktaya geldi.
Büyükbaş ve küçükbaş koyun ve keçi besleme süt ve süt ürünlerimizin tadına doyum olmayacak türden.
Yaylalarımız 2 bin metre yükseklikte. (Mustafa bey beldenin ormanlarla çevrili tüm yaylalarını gezdirdi)
Burada yetiştirilen, beslenen hayvanlarımızın etlerinin kalitesi meşhurdur.
(Bahçede ve Yaylada Mustafa beyin hazırladığı döner partisiyle etin kalitesine tanık olduk.)
Yaban hayatı (boz ayı, çengel boynuzlu dağ keçisi), Akdeniz bitki örtüsü, korunmuş orman örtüsü, yaylamıza güzellikler katıyor.
Köylere yapılan yatırımlara gelince örneğin yolu gördünüz ilçe gidip gelirken ecel terleri döküyorsunuz.
Gençlerimizi burada tutacak cazibe yaratan destek ve teşvik politikalarına daha çok ağırlık verilmesi gerekiyor.” Sözleriyle anlatıyor Nurtekin bey...
Artvin ve Borçka da geçmiş yılara göre maalesef betonlaşma artığını görünce üzüldüm..
Doğa harikası Borçka Karagöl , Macahel-Camili hayran kaldığımız yerlerden...
İnsanların cana yakınlığına, misafirperverliğine saygı duyduğumuz ve deyim yerindeyse hayran kalacağınız türden.
Yurdumuzun cennet köşelerinden biri olan bu bölgeyi gezmek insanlarımızı tanımak inanılmaz haz ve mutluluk veriyor.
Nurtekin ve Mustafa Keçeci kardeşlere bize bu fırsatı vermeleri nedeniyle teşekkür ederken, tarımı destekleyerek, köylüye ekonomik katkılar verecek politikaları daha da arttırmak köylerden göçü önlemenin en önemli yollarından biri olduğu inancındayım.