Erol Pekcan anısına
Geçtiğimiz hafta, Akbank’ın en uzun soluklu kültür sanat projelerinden Akbank Caz Festivali’nin tanıtım toplantısı vardı… 17-28 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilecek 28. Akbank Caz Festivali’nde caz müziğinin önemli temsilcilerinden Jamie Cullum, Till Brönner Septet, The Bad Plus, Avishai Cohen Quartet, Tarkovsky Quartet gibi isimlerin sahne alacağı açıklandı.
Organizasyonu ve içerik programlaması Pozitif işbirliğiyle gerçekleştirilen festivalin, 12 gün boyunca Ustalara Saygı, Festivale Özel, Cazda İngiliz Çıkarması, Güçlü Nefesler, Caz ve Ötesi, Sihirli Eller, Fransız Rüzgârı’ndan oluşan yedi ana temanın yanında Caz Saat, Liselerde Caz, Kampüste Caz ve Atölyeler ile toplam 11 kategoride caz severleri coşturmayı hedeflediğini öğrendik…
Tanıtım toplantısında Akbank Genel Müdürü Hakan Binbaşgil, tam 28 yıldır Caz Festivali’ni ilk günkü heyecanı ve coşkusuyla sanatseverlerle buluşturduklarına dikkat çekti ve ekledi “Akbank Caz Festivali’nin Anadolu’da da heyecanla beklenen bir festival haline gelmesinden mutluluk duyuyoruz.”
Dağıtılan programı incelerken 21 Ekim Pazar günü saat 13.00’te Pera Palace Orient Bar’da gerçekleştirilecek bir etkinlik, beni çok sevindirdi, anılarıma götürdü:
1994 yılında 61 yaşında yitirdiğimiz, Türk caz sahnesinin öncülerinden davulcu Erol Pekcan, Hülya Tunçağ moderatörlüğünde Ayten Yaraş Pekcan, Sebla Pekcan, Nilüfer Verdi’nin katılacakları bir etkinlikle festivalde anılacaktı…
Erol Pekcan, benim için gül ağacından bir radyodan gelen süpürge sesi! Çünkü, ne zaman davulun üzerinde gezinen bir süpürgenin sesini duysam, onu anımsarım. Çocukluğumun “hışırtılı” sesidir Erol Pekcan.
Ünlü bateristlerin davul ataklarıyla coştuğumuz o heyecanlı yıllarımızda Pekcan bize; yumuşak, derinlerden, eski zaman radyolarının gül ağacı kabinlerinden sesleniyor gibi gelirdi.
Doğrusunu söyleyeyim, caz, o yıllarda bir tutku değildi bizim için. Deep Purple, Uriah Heep, Nazareth, Pink Floyd, Status Quo dinler, yabancı mecmuaların içinden çıkan posterlerini biriktirirdik. Bütün o “rock kargaşamızda” Erol Pekcan’ın televizyonlarda izlediğim davulun arkasında başı yana eğik, heykelimsi oturuşu hep dikkatimi çekerdi. Bir de gazetelerde yayınlanan ünlü cazcılarla çektirdiği fotoğraflara biraz özenerek bakardım.
Bir iki kere de canlı dinlemiştim kendisini. Cem Karaca’nın davulcusu Hüseyin, ELP’nin davulcusu Palmer gibi çalmıyordu… Kollarını fazla oynatmadan gülümseyen bir yüzle, ama mutlaka elinde bir süpürge, sssssssst, ssssssssst diye çalarken yükselen tınılar, içimde bir yerlere işliyordu…
Yıllar geçip biz okuyup dinleyip öğrendikçe, caza da ilgi duymaya başladık. Konserlerin müdavimi olmuş, Türkiye’ye gelen Amerikalı cazcıları salonlarda dinlemeye başlamıştık. Erol Pekcan, bütün konserlerde en ön sıradaydı, dünyanın dört bucağından gelen usta cazcıların yakın dostu, saygı duydukları birisiydi…
Konser çıkışlarında nereye gideceklerini öğrenmek için her türlü yola başvuruyorduk. Keşfeder keşfetmez de soluğu orada alıyorduk. Çünkü, o mekânda gecenin bir yarısında Erol Pekcan davulun arkasına geçiyor, jam session başlıyordu… Sanki yıllardır birlikte çalıyorlardı. Ve biz, artık fark etmeye başlamıştık ki o da en az onlar kadar iyiydi…
Başka bir özelliğini de keşfetmiştik, tıpkı siyahi Amerikalılar gibi son derece neşeliydi.
Evet, biz cazı seviyorsak, Türkiye’de bugün caz dinleniyorsa, bu konuda emeği geçmiş insanların başında geliyor Erol Pekcan… Cazı bize sevdirmiş, gerçek bir müzik sanatçısının nasıl olması gerektiğinin örneği olmuştu.
Şimdi gül ağacı kabinli lambalı radyoları bırakın, transistörlü olanlar bile yok! Erol Pekcan da artık yaşamıyor. Bugün sürmeyen bir konserler dizisinin son İstanbul turnesi öncesinde aramızdan ayrıldı. Kalp krizi geçirince hastaneye kaldırılmış, kendine gelir gelmez “ben iyiyim, bırakın bu akşam çalayım, notalar damarlarımı açacaktır, çalan dostlarımın, dinleyicilerimin sevgileri beni yaşatacaktır” demişti de doktorlar izin vermemişti…
Konserden evvel yapılan özel toplantıda, etkinlikten elde edilen gelirin Erol Pekcan’ın tedavisi için kullanılacağı açıklanmıştı. Ne yazık ki zamanı yetmedi, Türk cazı dev bir ismini yitirdi…
Ne tuhaftır ki usta, kalabalık olmayan bir törenle son yolculuğuna uğurlandı. Gazetelerde bir sütundan öte bir haber olmadı!
Erol Pekcan bende hep yaşıyor. Ne zaman bir süpürge sesi duysam davulun üzerinde gezen, onu sevgiyle anımsıyorum…