Ermeni meselesi yine gündemde!
Geçen hafta, 1915'te Osmanlı Devleti'nde yaşayan Ermenilerin yaşadıkları olaylara ilişkin her yıl yaşanan tartışmaların yıldönümüydü. 24 Nisan'da, dünyadaki Ermenilerin yanı sıra bazı Avrupa ülkeleri, Ermeni soykırımı olarak adlandırdıkları olguyu tekrar andılar. Ancak, mesele çoğu Türk insanınca da malum olduğu üzere, çok daha karmaşıktır. Türkiye, Ermenilerin öldürülmesini soykırım olarak tanımayı reddetmekte; Ermeni diasporası ise Türkiye'yi 1.5 milyon insanın öldürülmesini örtmekle suçlamaktadır. Gerçek, her zaman olduğu gibi, arada bir yerdedir. Yıllardır yaşanan bu tartışmanın ardında ne var ve nasıl sonuca bağlanabilir?
Adnan R. Khan: Geçtiğimiz hafta Ermeni meselesiyle ilgili olarak bazı Avrupa ülkelerinde anma törenleri yapıldı. Bunun Türkiye’nin jeopolitik ilişkileri açısından anlamı ve sonuçları neler olabilir?
İlter Turan: Öyle görünüyor ki, özellikle Ermeni diaspora topluluklarının bulunduğu ya da Türkiye ile şu veya bu nedenden ötürü sorunları olan bir dizi ülke, 24 Nisan geldiğinde Ermeni Soykırımı konusunu gündeme taşıma eğilimine giriyor. Bu gelişme bazen Ermeni diasporasına sahip bir ülkenin iç siyasetinin bir sonucu olabiliyor; siyasi liderler Ermeni katliamı gibi bir kısım seçmenin desteğini harekete geçirecek tartışmaların tetiklemenin cazibesine direnemiyorlar. Eğer bir ülkenin içinde bu politikaya muhalefet edecek seçmen kitlesi de yoksa, böyle bir yolun izlenmesi oldukça kolaydır. Ayrıca, Türkiye ile çeşitli nedenlerden dolayı sorunlu ilişkileri olan ülkeler de, Ermeni iddialarını, Türkiye'ye yönelik kendi olumsuz politikalarını güçlendirmek için bir kaynak olarak kullanma eğilimindedirler. Dolayısıyla, her yıl Nisan ayı sonlarında bu merasim tekrarlanır.
Adnan R. Khan: Biraz daha ayrıntısına inelim. Soykırım nitelemesi sadece tarihte olduğu iddia edilen bir olay için gündeme gelmiyor. Ancak, aynı zamanda siyasi ve ekonomik sonuçları var.
İlter Turan: Evet. Şöyle anlatayım: Soykırım, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra geliştirilen yasal bir deyimdir. Ancak, hukukun genel ilkelerine göre, bir dönemde gerçekleşen eylemler, daha sonraki tarihlerde çıkarılan yasalara göre değerlendirilemez. Ancak, hukuki durum, bugün yapılan tanımlamalar uyarınca geçmişte soykırım yapılıp yapılmadığı gibi temel bir siyaset ve ahlak sorusunu ortadan kaldırmıyor. Hemen belirtelim, Türk devletinin bütün Ermenileri öldürmek için kasıtlı ve sistemli bir politika izlediğini gösterecek yeterli kanıt bulunmuyor. Bu tespit, şüphesiz çok sayıda Ermeni'nin hayatını kaybettiğini inkar etmek şeklinde yorumlanamaz. Ancak, bu olayların cereyan ettiği dönem, tüm çokuluslu imparatorlukların parçalandığı ve bu imparatorluk tebası çeşitli milletlerin, gelecekte kurmak istedikleri devlet için kendilerine toprak edinmeye çalıştığı bir dönemdi. Toplumların birbirlerine karşı gerçekleştirdikleri şiddet eylemleri, Türkler ve Ermenilerle sınırlı değildi. Dönem, çokuluslu imparatorlukların çökme dönemiydi ve en çok acı çeken gruplardan biri Balkan Türkleriydi. Katledildiler ya da Osmanlı bayrağının hala dalgalandığı yerlere kaçmak zorunda kaldılar. Kendinden olmayanı dışlayıcı türden milliyetçilik Balkanlarda, Kafkaslarda ve dünyanın diğer yerlerinde büyük insanlık trajedilerinin yaşanmasına tanıklık etmemize vesile oldu. Kendisinin “millet” olduğunu düşünen her insan topluluğu, aynı duygulara sahip diğerlerinden toprak almaya çalıştı. Bu milletler ne kadar iç içe ve birbiriyle karışmış ve kaynaşmış olarak yaşıyorlarsa, birbirlerine karşı verdikleri mücadeleler de o derece kanlı oldu.
Bundan çıkarılacak ders, böyle bir deneyimin yaşanmasına bir daha asla izin vermemektir. Ayrıca, olanların tüm tarafların sorumluluğunu paylaştığı bir olgunun parçası olduğunu da anlamalı ve bir ülkeyi suçlamak yerine, olayların tekerrür etmesinin önüne geçmenin yollarını bulmalıyız. Belirli grupları seçip, geçmişte olanlar için sadece onları suçlarsanız, o zaman her birinin diğerlerini suçlamasının da zeminini yaratıyor olursunuz.
Adnan R. Khan: Ve bütün bu gelişmelerin sonuçları da var. Olay “Bunun bir soykırım olduğunu kabul et, bitsin” denecek kadar basit değil. Geçmişte yaşanan olayların soykırım olarak nitelendirilmesi için en güçlü lobi faaliyetlerini Ermeni Diasporası yürütüyor, özellikle de siyasi olarak çok güçlü olduğu ABD'de. Bu insanların da bu süreçten bekledikleri önemli bir şeyler olmalı?
Ilter Turan: Bu süreçte iki grubun çıkarı var. Bunlardan birincisi Ermeni Kilisesi. Ermeni Kilisesi varlığını sürdürebilmek için, özellikle diasporanın yeterli sayısal varlığının bulunduğu ancak muhtelif kiliselerin üye kazanmak için birbiriyle rekabet ettiği ABD gibi toplumlarda, kendi üyelerini bir arada tutmak için bir efsaneye, bir hikayeye ihtiyaç duyuyor. Hem kendi varlığını sürdürmek, hem de üyelerinin kimliğini korumak ve inanan topluluğunun dayanışmasını artırmak için bel bağladığı hikaye ise soykırımdır.
Olayın ikinci yönü de şudur ki; soykırım meselesi ortaya atıldığında, kaçınılmaz olarak konu tazminat fikri ile birlikte ele alınıyor. Eğer bir ülke geçmişte olanlardan sorumlu tutulursa, kendisinin zarar görenlere tazminat ödemesi istenebilir. Bazı insanlar bu olasılığı çekici buluyorlar. Bana milli piyangonun size de çıkmasını beklemek gibi bir şey gibi görünüyor.
Adnan R. Khan: İnsanların, ABD'de tazminatların ne kadar olacağını hesaplayan gruplar olduğunu ve bu meblağın Türkiye'nin gayri safi milli hasılasından daha büyük olduğunu gözden kaçırdığını düşünüyorum. Sözü edilen miktarlar, Türk ekonomisini çökertebilecek düzeydedir.
Ilter Turan: Bu hesaplar gerçekçilikten çok uzak ve yasal dayanakları da yok. Unutmayalım ki gerek Fransız gerek Rus ordusuyla birlikte devlete karşı savaşan, vahşetleri ile temayüz eden ve toprak kazanmaya çalışan Ermeni çeteciler yaygındı. Yerel halkın sürülmesine da sebep oldular. Ayrıca şunu da eklemek isterim: diasporanın soykırım ısrarlarıyla Ermenistan Ermenileri'ne kötülük yaptığını düşünüyorum çünkü Türkiye ile Ermenistan'ın daha iyi ilişkiler geliştirmesini zorlaştırıyorlar. Sonuç olarak, Ermenistan yalnızca büyük mahrumiyetlere katlanmakla kalmıyor, aynı zamanda Rusya'ya aşırı bağımlı hale geliyor. Bu kilitlenmiş ilişki yapısından kurtulmanın yolu, siyasal liderlerimizden merhum Alparslan Türkeş'in, Ermenistan bağımsızlığını kazandıktan kısa bir süre sonra dönemin Ermenistan Cumhurbaşkanı Levon Ter-Petrosyan'la üzerinde görüş birliğine vardığı iddia edilen formüldür. Bu formül, sınırın ortasında, iki tarafında da iki dilde 'Üzgünüz' yazan bir anıt dikilmesini öngörüyordu. Ermenilerin, Türklerin ve diğer birçok halkın birbirlerine korkunç şeyler yaptıklarını ve bunun aslında hiç olmaması gerektiğini itiraf etmekten kaçınmalarına gerek yok. Ancak, sadece bir tarafı suçlamak ve olanların çok uluslu bir imparatorluğun yıkılması sırasında kurulması hayal edilen ulus devletlerin müstakbel vatandaşları arasında yaşanan mücadelenin sonucu olduğunu gözden kaçırmak yanlıştır.