Erdoğan-hükümet gerginliği ekonomiye nasıl yansıyacak?

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Artık gizlenecek, gizlenebilecek bir tarafı kalmadı. Aslında belki daha ilginç olan, sorunun üstünü örtmek isteyen de kalmadı. Erdoğan, daha seçim öncesi “Ben terleyen Cumhurbaşkanı olacağım” diyordu zaten, ama doğrusu “bu kadar terleyeceğini”, daha da önemlisi “hükümeti bu kadar terleteceğini” AKP bile beklemiyordu. Yay, bir sürü konuda gerildi, gerildi ve Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç’ın önceki gün yaptığı açıklamayla adeta koptu. Bülent Arınç, açık açık Erdoğan’ın kamuoyu önünde böyle konuşmaması gerektiğini söyledi. 

7 Haziran’a kadar bu tür gerginlikleri daha da yaşayacağız. Üç dönem kuralının kaldırılmaması, öyle anlaşılıyor ki bazı siyasetçilerin daha rahat davranması, düşündüklerini daha özgürce dile getirebilmeleri için bir fırsat yarattı. 

Arınç aslında son çıkışıyla, bir anlamda tam da “hükümet sözcüsü” gibi konuşmuş da sayılabilir. Başbakan Davutoğlu, Cumhurbaşkanı’na karşı cephe almayı, bunu açık açık yapmayı tercih etmiyor. Belki de şimdilik etmiyor. Kim bilir, gün gelecek Başbakan da Erdoğan’a karşı sesini yükseltecek. 

Muhalefet yok diyenler, buyurun!

Yıllardır, “Türkiye’de muhalefet yok” görüşü dile getirildi. Çoğu kez de doğru olan bir görüş bu, içi boş, kof bir muhalefet izledik yıllar yılı. Ama şimdi bu boşluğu Cumhurbaşkanı dolduruyor. Hem de içinden çıktığı, kurduğu partiye karşı, hem de seçtiği başbakana karşı, hem de uzun bir dönem birlikte görev yaptığı bakanlarına karşı. Artık Türkiye’de muhalefetin en alası var. 

Cumhurbaşkanı hükümeti ve muhalefet partilerini eleştiriyor... Hükümet Cumhurbaşkanı ve muhalefet partilerini... Muhalefet partileri de hükümet ve Cumhurbaşkanı’nı... Kimse eksik kalmıyor. 

400 olsa bile 

Erdoğan, 400 milletvekili istiyor, “Verin 400 milletvekilini, değiştirelim Anayasa’yı, getirelim Başkanlık sistemini” diyor. Diyor da... 

Birincisi, AKP’nin böyle bir gücü yok, hele hele HDP barajı aşarsa salt çoğunluğa ulaşmak bile zor görünüyor. 

İkincisi; HDP baraj altında kalsa bile AKP’nin böyle bir sayıya ulaşması şu an için mümkün değil. 

Üçüncüsü; tek başına AKP ya da AKP-HDP toplamı 400 değilse de Anayasa’yı değiştirecek bir sayıyı bulsa dahi acaba gizli oylamada Meclis’ten Başbakanlık makamını lağveden bir karar çıkar mı? 

Yatırımcı bunları görmüyor mu? 

Seçime şunun şurasında üç aydan az bir süre kalmış ve durumumuz bu. Hükümet ile muhalefet arasındaki gerginlikler ve karşılıklı eleştiriler elbette anlaşılır da, Erdoğan ile AKP arasındaki bu görüş ayrılıkları Türkiye’de ister doğrudan, ister portföy amaçlı olsun yatırım yapmak isteyenlerin bir değil, beş kere düşünmesine yol açıyor.

Hele ki doğrudan yatırım planlayanların... 

7 Haziran’da AKP’nin çoğunluğu elde edememesi ve hükümeti başka parti ya da partilerin kurması durumunda Saray ile hükümet arasında yaşanacakları bir düşünsenize. 
Yatırımcı bunları hesaba katmıyor olabilir mi. Bırakınız yabancıları, Türk yatırımcı da aynı şekilde hareket ediyor elbette. 

Bugüne kadar Türkiye’de siyasi istikrar var, diye övündük. Koalisyonla yönetilmiyorduk, bunun nimetlerini yaşıyorduk vs. vs. 

Futbolda, oyuncular kimi zaman rakip takıp oyuncularıyla tartışır, hatta yumruklaşır. Herkes buna alışmıştır da, aynı takımda oynayanların birbirlerini iteklemeleri, birbirlerine bağırmaları yadırganır. 

Türkiye’de şimdi ikinci örneği görüyoruz. Artık anlaşmazlık ve eleştiriler örtülü biçimde bile yapılmıyor. 

Ve bekliyoruz, yatırımcı gelsin, yabancılar yeni yatırımlar yapsınlar, üretim olsun, istihdam yaratılsın... Bu ortama mı, bu ortamda mı gelecek yatırımcılar. 

Sis perdesi 

Bir konuda çok maharetli olduğumuzu kabul edelim. Sis perdesi oluşturma konusunda elimize kimse su dökemiyor. Yarın ne olacağının kestirilemediği ortamlar yaratmada üstümüze yok. 

Bu koşullarda ne sermayedar yatırıma niyetlenir, ne elinde üç beş kuruşu olan harcama yapmak ister. Hani hep denir ya, kritik dönemlerde nakitte kalmak en iyisidir, diye... 

Yabancılar mı? Onlar uzaktan uzağa bizi mutlu eden açıklamalar yapmayı tercih ediyorlar; Türkiye’nin geleceği çok iyi görünüyor, diye... Demeç üstüne demeç veriyorlar; Türkiye gelişmekte olan ülkelerin yükselen yıldızı, diye... Yani bize yabancılardan yatırım değil, bu övgüler düşüyor, pek bir mutlu oluyoruz, ama “Bunlar bizi bu kadar övüyor, geleceğimizi iyi görüyor da, niye yatırıma gelmiyorlar” diye düşünme zahmetine katlanmıyoruz. Daha kötüsü, galiba düşünüyor ve gerçeği görüyor da, görmemiş gibi davranıyoruz.

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar