Erdoğan bu işi iyi biliyor

Alaattin AKTAŞ
Alaattin AKTAŞ EKO ANALİZ [email protected]

Tüm dönemlerde cumhurbaşkanlığı, başbakanlık, genelkurmay başkanlığı gibi makamların özel fotoğrafçıları olmuştur. Onlar hizmet verdikleri kişinin yanından hiç ayrılmaz ve her anı fotoğraflarla adeta kayıt altına alırlar.

 O fotoğrafları iyi kullanmak ve halka dokunmaktır önemli olan. İşte  Cumhurbaşkanı Erdoğan ve ekibi hiç kuşku yok ki bunu çok iyi  uyguluyor.

 Erdoğan geçtiğimiz günlerde takım elbisesinin üstüne askeri   kamuflaj kabanı giydi ve Afrin harekat merkezini ziyaret etti.   Merkezin içinde basın mensubu yoktu ya...

 Bu fotoğraf belli ki Cumhurbaşkanlığı'ndan (ya da Saray'ın   talimatıyla Genelkurmay'dan) servis edildi.

Birkaç gün önce Kasımpaşa tüneli açıldı. Erdoğan tünelden, yanında Başbakan Yıldırım, Cumhurbaşkanlığı makam aracını kendisi kullanarak geçti. Aracın arka koltuğunda bir gazeteci oturmadığına göre, o fotoğraflar da Cumhurbaşkanlığı tarafından çekilmiş ve servis edilmişti. Böylece Erdoğan hem tünele daha çok dikkat çekmiş oldu, hem de otomobil kullanan halktan biri olduğu mesajını verdi.

  ***

Kabul etmek mi, görüşmek mi?

Bir cumhurbaşkanı bir başka cumhurbaşkanını veya devlet başkanını "kabul etmez", "görüşür". Aynı durum başbakanlar için de, bakanlar için de geçerlidir. Aynı unvanı taşıyanlar birbirlerini kabul etmez, görüşürler.

Ama bir cumhurbaşkanı bir başka ülkenin başbakanını kabul eder; bir başbakan da bir bakanı.

Bir ülke askeri yönden, ekonomik yönden güçlü diye o ülkenin cumhurbaşkanı için görece zayıf ülkenin cumhurbaşkanıyla görüşmeyi "kabul etmek" olarak tanımlayamayız.

Bu ifade, son zamanlarda Cumhurbaşkanı Erdoğan için çok sık kullanılmaya başlandı. Erdoğan, "Falanca ülkenin cumhurbaşkanını kabul etti" diye okuyoruz. O ülkeleri önemsiz gördüğümüz için mi, diplomaside buna kabul denmeyeceğini bilmediğimiz için mi?

Eğer karşı ülkeyi önemsiz görüyorsak, bizden daha büyük bir ülkede, örneğin ABD ve Rusya'da "Trump ya da Putin Erdoğan'ı kabul etti" şeklinde bir ifade okumaya hazır olmamız gerekir.  

 ***

Konu sağlıksa ikinci bir görüş şart

Çok acil durumlarda yapılabilecek bir şey yok tabii ki ama zaman olduğu sürece önemli bir operasyon söz konusuyla ikinci bir doktor görüşüne başvurmakta büyük yarar var.

Herkes hata yapabilir; ilk göründüğünüz doktor hatalı değilse bile bir başkası daha iyi bir çözüm önerisinde bulunabilir.

Doktor tanıdığınız biriyse bile "Aman ayıp olmasın" diye düşünmenin gereği yok, bir başkasına da danışın.

İkinci doktor tam tersini mi söyledi, üçüncü doktor sizi bekliyor.

Vücut da, hayat da sizin. Dişinizin çekilmesi bile söz konusu olsa belki dişinizi koruyarak tedavi edecek başka bir hekim vardır. İkinci, üçüncü doktora gitmenin yararı tecrübeyle sabit çünkü...

 ***

Kalbinizi sevin!

Bir Anadolu kentinde, Kayseri'de geçti çocukluğum. Büyüklerimizin konuşmalarını duyardık, biri vefat ettiğinde, nedeni pek bilinmediği için, "Vadesi dolmuş" denirdi. Sonra sonra anladık ki bilinmeyen o ölüm nedeni daha çok kalp ve damar hastalıklarıydı.

Yıllar geçti, o hastalık bize de "musallat" oldu. Ama neyse ki başarılı bir operasyonla sorunu şimdilik de olsa geride bıraktık. Bu yüzden kalp denildi mi duruyor ve kulak kabartıyorum.

Ankara'da bir hastanenin kardiyolog ve kalp damar cerrahları geçenlerde bir bilgilendirme toplantısı düzenlediler.

Kardiyologlar Prof. Nadir Barındık, Doç. Aslı Tanındı, Uzman Dr. Savaş Açıkgöz, kalp damar cerrahları Prof. Ümit Özyurda, Doç. Kaan Kaya ve Op.Dr. Alparslan Telli ile sohbet ettik.

Ölüm nedenlerinin ilk sırasında

Dünyada ve Türkiye’deki ölüm nedenleri arasında kalp ve damar hastalıkları başı çekiyor. Tanı yöntemlerindeki gelişmelerin yanı sıra tedavi modellerinde de yeni teknolojilerin hakim olduğu kalp hastalıklarıyla ilgili en önemli konu ise kişilerin bu konuda bilinçlendirilmesi ve kalp sağlığı konusunda farkındalık yaratılması.

Alanında yetkin çok sayıda hekimi bir arada bulunca sorularımızı peş peşe sıraladık.

***

Kardiyoloji ve kalp hastalıkları denilince ne anlamamız gerekir, önce onu bir anlatsanız...

Kardiyoloji, kalp ve dolaşım sistemi hastalıklarını inceleyen bilim dalıdır. Yüksek tansiyon, koroner arter hastalığı, ritim bozuklukları, kalp yetmezliği ve doğuştan gelen kalp hastalıkları sık rastladığımız ve giderek artış gösteren sağlık sorunlarından bazılarıdır.            

Örneğin tansiyon... Ülkemizde erişkin çağdaki her 3 kişiden 1’inde hipertansiyon var. Yaş ilerledikçe hipertansiyon görülme sıklığı yüzde 60-80’lere kadar yükseliyor ve ne yazık ki çoğu kişi hipertansiyon hastası olduğunun farkında değil.

Koroner damar hastalıkları ile ilgili biraz açıklayıcı bilgi verelim. Kalpten çıkan en büyük atardamar olan aort, dallanarak bütün vücuda temiz kan taşır. Aort damarından çıkan sağ ve sol ana koroner damarlar ise kalp dokusuna temiz kan taşımakla görevlidir. Koroner arter hastalığı bu damarların yapısının bozulması, daralması veya tıkanmasıdır. Bu durumda kalp kasına kan akışı yetersiz olabilmektedir.

Tam bu noktada kalp krizinden bahsetmek gerekir.  Kalp kasının bir kısmına akan kan tamamen kesilir veya kalbin enerji ihtiyacı, gelen kan akışının miktarını aşarsa kalp krizi meydana gelebilir. Bu nedenle koroner damar hastalıklarında erken teşhis ve tedavi çok önemlidir.

Ritim bozuklukları da sık gördüğümüz hastalıklardandır ve kimi durumlarda ölümcül olabilir. Bu nedenle konuyu biraz açıklayalım.

Kalbin sağ kulakçığında düzenli aralıklarla elektriksel uyarı çıkaran hücreler bulunur. Yine bu uyarıları kalp içine yayan ardı ardına dizilmiş hücreler vardır ve kablo gibi düşünebiliriz.  Kalbin kasılmasını sağlayan elektriksel uyarının çıkışında veya iletilmesinde bazı problemler oluşabilir ve ritim bozukluğu gelişebilir. 

Sık duyduğumuz hastalıklardan biri de kalp yetmezliği, ona değinebilir miyiz?

Kalp, her vuruşunda oksijen ve besin maddelerini vücuda pompalar. Kalbin pompalama gücü gerekenden az ise kalp yetmezliğinden söz edilir. Diğer bir ifade ile beyin, böbrek gibi hayati organlar dahil tüm organlara, kaslara ve dokulara yeterli kan ve oksijen ulaşmaz. Kişi yorgun, halsiz ve güçsüz düşer. Tabii bu durumda kalp kası gittikçe zayıflar, tüm organlar zarar görmeye başlar ve tablo gittikçe ilerler.

 ***

Hastalığın teşhisi

İnsan kendi kendine kalp hastalığı teşhisi koyamaz elbette. Bazı durumlarda "Acaba" sorusunu sorar da, teşhis uzmanın işi. Gelin teşhisin nasıl konulduğuna ilişkin bilgilere kulak verelim:

Öncelikle hastanın tıbbi öyküsünü dinleriz. Hastanın ailesi, fiziksel durumu, doğuştan gelen riskleri ya da genetik miras yoluyla almış olabileceği riskleri neler bunlara bakarız. Ayrıca  mevcut şikayetleri neler, bunları dinleriz.  

Son 30-40 yıl içerisinde kalp hastalıklarının teşhis ve tedavisinde çok önemli gelişmeler kaydedilmiştir. EKO, EKG, EFOR testi, kan incelemeleri, taşınabilir cihazla ritim ve tansiyon testleri ve anjiyografi görüntülemeleri başta gelmektedir.

Kalp hastalıklarının teşhisi için iyi bir teknoloji çok önemli ve en yeni teknolojiyi kullanmak gerekli. Günümüzde klasik koroner anjiyografi dışında çok kesitli bilgisayarlı tomografi cihazı ile anjiyografi yaparak 2 dakika gibi kısa bir sürede kalp hastalıklarına teşhis koyabilmekteyiz. Kalbin tüm anatomik yapısı ve hastalıkları kısa sürede tespit edilebilmekte ve dakikalar içinde tedaviye geçilebilmektedir.

Şu meşhur kansız anjiyo denilen bu tetkik olsa gerek...

Evet, aynen öyle. Başta da söylediğimiz gibi tıp teknolojisinde çok önemli gelişmeler var ve bunlar hem bizlere hem de hastalara büyük kolaylık sağlıyor. 

Önce anjiyo nedir buna değinelim. Bizim anjiyografi dediğimiz işlem kısaca damar görüntülemedir. Bu görüntüleme herhangi bir damar sistemindeki kan akımının durumu, damarın çapı, pıhtı, darlık ya da tıkanıklık gibi sorunlar ve nerede olduğu gibi birçok konuda bilgi verir. Renkli doppler ultrasonografi, halk arasında kansız anjiyo diye tabir edilen bilgisayarlı tomografik anjiyografi, MR cihazı ile anjiyografi ve kateter anjiyografi gibi çeşitli yöntemlerle damarları görüntüleyebiliyoruz.
 
Anjiyo eskiden hep kasıktan yapılırdı, şimdi koldan da yapılabiliyor. Ayrıca başka başka anjiyo yöntemleri de var. Peki bunların hangisi daha sağlıklı? 

Bilgisayarlı tomografik anjiyografi yaklaşık 5-10 dakika sürmesi nedeniyle hasta açısından rahat bir işlem. Hasta aynı gün normal yaşamına dönebilmektedir. 

El bileğinden yaptığımız anjiyografi de rahattır. Hasta yatağa bağımlı kalmaz ve kısa sürede günlük yaşamına dönebilir.

Kateter anjiyografi dediğimiz kasıktan girilerek yapılan klasik yöntemde ise PTCA dediğimiz balon ile damar açma ya da stent dediğimiz çelik kafes uygulaması yapılabilmektedir.
Bu yöntemlerden hangisini seçeceğimizi hastamızın durumunu kapsamlı değerlendirdikten sonra hastamızla karşılıklı konuşarak belirliyoruz.

Tabii anjiyo temelde bir teşhis yöntemidir ve kalp kapakları, aritmiler konusunda da bize fikir vermekte ve müdahalede bulunmamıza imkan vermektedir.

***

"Kişiler saçı başı kadar damarlarına da iyi bakmalı"

Teşhis konusunda epeyce bilgi edindik ama önemli olan hastalanmamak. Bunun için neler yapmalı ya da yapmamalı?

Kişiler saçını, görünüşünü, kıyafetini önemsendiği gibi damarlarını da önemsemeli ve iyi bakmalı. Tabii bazı değiştirilemeyen faktörler var. Genetik miras, ailede kalp hastalığı, yaş, cinsiyet gibi. Bu durumda kişiler daha erken ve daha yakın takipte olmalıdır. 

Bunun yanı sıra hareketli olmak ve dengeli beslenmek başta gelen önerilerimiz. Haftada en az 3 gün 45 dakika tempolu yürüyüş çok önemli. Kilo ve bel çevresi genişliğine dikkat edilmeli. Bel çevresi genişliğinin kadınlarda 85-90,   erkeklerde 100-105 santimi geçmemeli. Sigara ve alkol içilmemeli, tansiyon, şeker gibi hastalıklar takip altında olmalı. Günümüzde stres de kontrol altına alınması gereken konulardan biridir.

Galiba ameliyat teknikleri de hızla değişiyor...

Son zamanlarda açık kalp ameliyatları giderek kapalı ameliyatlara dönüşmekte. Standart kalp ameliyatlarında kalp durdurulur ve kalbin fonksiyonlarını gelişmiş bir makine yapar.

Günümüzde kalp ameliyatlarının tekniği ile ilgili oldukça önemli gelişmeler var. Kalbi durdurmadan, çalışan kalpte yapılan ameliyatların yanı sıra, küçük kesi ile ya da göğüs kafesi açılmaksızın kamera yardımı ile kapalı kalp ameliyatları yapılmaktadır.

Standart ameliyatta göğüs kemiği açılır. Bu hem iyileşme süreci hem de hasta konforu açısından oldukça sorunlu bir yöntemdir. Kalp ameliyatlarında son yıllarda küçük kesiler kullanmaya başladık. Bu sayede hastalar daha az enfeksiyon riskiyle karşılaşmakta ve daha çabuk iyileşmektedir. Göğüs kafesinden birkaç santimlik kesi ile kapak veya aort hastalıklarına müdahale edebilmekteyiz. Bu ameliyatları uygun şartlar altında tamamen kapalı teknikle kameralar yardımı ile de uygulamaktayız. Hastalardan haklı olarak bu konuda çok fazla soru geliyor. Tabii bu yöntemler her hastalıkta, her hastada uygun olmayabilir.

Bazı ameliyatları kalbi durdurmadan “çalışan kalpte” uyguluyoruz. Bu sayede hastalar çok daha hızlı iyileşiyor, normal hayata daha çabuk dönüyor. Çalışan kalpte, sürekli hoplayıp zıplayan bir organ üzerinde ameliyat yapmak, mikroskobik dikişler kullanarak damarları birbirine dikmek tabii ki iyi bir tecrübe gerektiriyor.

En sık yaptığımız kalp ameliyatlarının başında koroner arter hastalığı geliyor. Ne tür bir tedavi uygulanacağına kardiyoloji ekibi ve kalp cerrahı ekibi olarak hastanın durumunu değerlendirerek karar veriyoruz. İlaç tedavisi, koroner balon anjioplasti, stent uygulamalarının yeterli yarar sağlamayacağı durumlarda koroner bypass ameliyatı yapmaktayız.

***

Yapılan tam olarak ne?

Sohbet ettiğimiz hekimlerin de vurguladığı gibi kalple ilgili olarak en çok başvurulan operasyon bypass. Sahi, ne oluyor bu operasyonda, ne yapılıyor?

Koroner arter hastalığı dediğimiz, koroner arterlerin tıkanması durumunda koroner arter bypass ameliyatı uyguluyoruz. Bu noktada, hastanın kendi vücudundan aldığımız yedek damarları kullanıyoruz. Bu yedek damarlar, hastaların kollarında, göğüs kemiğinin içinde veya bacağında bulunuyor. Daralan veya tıkanan koroner damarın tıkandığı yerin sonrasına bu damarları özel büyüteçli gözlükler kullanarak mikro cerrahi dediğimiz özel dikiş yöntemi ile dikiyoruz. Böylece tıkanan damara yeniden kan akımı sağlamış oluyoruz, böylece kalp yeniden beslenme olanağına kavuşuyor.

Koroner bypass ameliyatları günümüzde iki şekilde yapılmaktadır. Kalp durdurularak veya kalp normal şekilde çalışmaktayken... Hangi yöntemin uygulanacağına hastaya göre karar vermek gerekir. Klasik ameliyatta kalp durdurulur, böylece kalbe yeni eklenecek damarlar için hiç kımıldamadan duran bir kalp üzerinde istediğimiz ameliyatı uygularız. Ancak, kalp durdurulduğunda kalbin yerine geçecek bir makine kullanılarak normal kan dolaşımı devam ettirilmelidir. Bu makine, suni kalp-akciğer makinesidir. Tüm kan dolaşımı geçici olarak bu makine sayesinde vücuda pompalanmaya devam ederken, ameliyat uygulanır. Bu nedenle, bu makinenin kullanılmasının da tüm vücut üzerinde birçok olumsuz etkileri olabilir.

Kalp durdurulmadan yapılabilen ameliyatlar sayesinde hem hastaların ameliyattan sonra hastanede yattığı süre azalır, hem enfeksiyon riski en aza iner, hem de diğer organlarda gelişebilecek yan etkiler daha az görülür.

Aort hastalıklarını giderek daha mı çok duyuyoruz ve sahi nedir bu aort hastalıkları?  Son olarak bu konuya değinsek...

Aort kalpten çıkan en büyük atardamardır. Genel olarak aort hastalıkları, damarın genişlemesi, damar tabakalarının birbirinden ayrılması, halk deyimi ile yırtılması, tıkanması veya daralması şeklinde karşımıza çıkmaktadır.
Aort hastalıkları kimi zaman karın ağrısı ile bulgu verirken kimi zaman da göğüste ağrı, nefes darlığı, ağızdan kan gelmesi, terleme, nabız sayısının düşmesi gibi bulgular da görülebilir. Aort hastalıklarında da önceden teşhis yine çok önemli. MR ve bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemlerin yanı sıra, aort damarının anjiyografi ile görüntülenmesi en başta gelen tetkik yöntemimizdir.
Erken teşhis edilen, henüz ilerlememiş aort damar hastalıklarında ilaçlarla tedavi yöntemi uygulanabilir.

Aort damarının genişlemesi çok önemli bir hastalıktır. Haddinden fazla genişleyen aort damarı giderek incelip basit bir öksürük veya ıkınmayla bile yırtılabilir, bu şekilde ani ölüme neden olabilir. Bu yüzden teşhis edildiğinde mutlaka tedavisi sağlanmalıdır.

Bu hastalıklar, ya kasık damarından girilerek stent-greft dediğimiz suni bir damarı aort damarının içine yerleştirmekle ya da hastanın damar yapısı buna uygun değilse normal açık ameliyatla tedavi edilebilir.

Kasıktan girilerek aort damarı içine suni damar yerleştirme işlemine Endo-Vasküler Aort Onarımı kelimelerinin baş harfleri kullanılarak EVAR işlemi diyoruz.

Bu işlem her hastada uygun olmasa da birçok hastanın hayatını kurtaran bir yöntem olarak giderek daha fazla kullanılmaktadır. EVAR işleminin iyi yanlarından biri de hasta tamamen uyutulmadan, yani genel anestezi yöntemi uygulanmadan, sadece belden uyuşturarak bile yapılabiliyor olmasıdır. Böylece, klasik açık bir ameliyata göre hem çok daha küçük bir kasık kesisi yapılarak uygulanması, hem de genel anestezi verilmeden uyanık hastada ağrısız yapılabilmesi hastaların çok çabuk iyileşmesini, yaraları az olduğundan enfeksiyonun daha az olmasını sağlamaktadır.

 

 

 

 

Yazara Ait Diğer Yazılar Tüm Yazılar