Entellektüel sermaye
Son yıllarda çeşitli girişimcilerin, mevcut işlerinin yanında başka işlere de ilgi duyduklarını görmekteyiz. Bir takım işletmelerin üretim tesislerini gezip, “Bu yatırımı biz de yapabiliriz” düşüncesi ile yeni bir sektöre girmektedirler. Bu gibi yatırımları yaparken gözden kaçırdıkları çok önemli bir konu var; o da yatırımın sadece görünen makine veya benzer donanımdan oluşmadığıdır. Maddi sermayenin yanı sıra, işin düzgün, rekabetçi, yenilikçi, sürdürülebilir yapılmasını sağlayacak, insan kaynağına, örgütsel (Yapısal) sisteme ve müşterilere de gereksinim vardır.
Dolayısı ile bir işletmeyi veya markayı pazarda var eden ve onun değerini yükselten en önemli yatırım “Entelektüel Sermaye”dir. Hatta son on yılda, üretimin artık daha düşük maliyetlerle (Çin veya diğer uzak doğu ülkeleri gibi) başka ülkelerde de organize edilebilir olması, üretimin kalitesinden daha da fazla “Marka değeri ve algısının” ön plana çıkması, entelektüel sermayenin etkinliğinin ve verimliliğinin önemini arttırmıştır.
Entelektüel sermaye kavramı ilk defa 1969 yılında John Kenneth Galbraith (1) tarafından kullanılmıştır. Thomas A. Stewart ise 1991 yılında aynı kavramı, günümüzdeki organizasyonel fonksiyonları dikkate alarak “İşletmeye piyasada rekabet avantajı sağlayan, işgörenlerin bildiği her şeyin toplamı” şeklinde ifade etmiştir (2).
Entelektüel Sermayenin en iyi tanımlarından biri Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Organizasyonu (OECD) tarafından yapılmıştır:
“Entelektüel Sermaye, bir şirketin maddi olmayan varlıklarının örgütsel (Yapısal) sermaye ve insan sermayesi gibi iki farklı bileşenin ekonomik değeridir (3). Yani işletmenin yaptığı maddi yatırımlarının dışında, örgütsel (Yapısal) sermayesi ve insan kaynaklarının da ekonomik bir değeri ve işletmeye katkısı vardır.
Aslında Annie Brooking, 1996 yılında entelektüel sermayenin tanımını çok daha basit ve anlaşılır bir şekilde yapmıştır:
“İşletmelerin faaliyetlerini sürdürebilmeleri için, sahip olunması gereken ve maddi olmayan varlıkların tümü” (4).
Maddi olan varlıkların işletmelerin sahip oldukları tüm üretim için gerekli araç, gereç, makine, bilgisayar, yazılım, büro malzemeleri, taşıtlar, benzeri eşyaların olduğunu ve bunların tümünün şirket muhasebe kayıtlarında bir “Defter değeri” olduğu biliyoruz.
Maddi olmayan varlıklar denince ne anlıyoruz? Maddi olmayan varlıklar ise, şirket muhasebe kayıtlarına tam olarak yansımayan, ancak işletmenin, varlığını sürdürebilmesi, üretim ya da hizmetlerini pazar koşullarına göre düzenleyebilmesi, bulunduğu pazarda rekabet edebilmesi, yenilik yapabilmesi ve işletmenin değerini yükseltebilmesi için gerekli olan varlıklardır. Yani bu maddi olmayan varlıklar, şirket bünyesinde bulunan, ancak maddi değeri ölçülmesi zor olan yatırımlardır. Bu yatırımlara “Entelektüel sermaye” diyoruz. “Şirket muhasebe kayıtlarına tam olarak yansıtılmayan” ifadesini biraz açmakta fayda var, çünkü bazı yeni uygulamalara göre, entelektüel sermayenin tamamı olmasa bile, patent bedelleri, lisans hakları, telif bedelleri gibi entelektüel sermayeyi oluşturan bir kısım varlıkları bilançolarda gösterme imkanı bulunmaktadır.
Entelektüel sermayenin bileşenlerini belirlemeye çalışan Malone (1997), Stewart (1997), Sveiby (1997), Brooking (1996), Roos (1997) ve Bontis (1998) gibi yönetim bilimciler, önceleri sadece insan gücü olarak ifade edilen bu kavrama örgütsel (yapısal) sermayeyi ve müşterileri de eklemişlerdir.
Entelektüel sermayenin günümüzde kabul edilen üç bileşenine kısaca bir göz atalım:
*İnsan Kaynakları (İnsan Sermayesi):
İşletmenin her kademesinde çalışan personelin sahip olduğu teknik bilgi, beceri, deneyim, öngörü ve işe katkı yapacak her türlü duygu ve his olarak tanımlanabilir. Çalışanların eğitim ve zekâ düzeyleri, iş tatminleri, kriz ya da sorun çözme yetenekleri, iletişim becerileri, özgüvenleri, motivasyonları, iş ve bilgi paylaşım istekleri, yetki alma ve devretmeleri, öğrenmeleri, öğretmeleri, yönetimsel yetkinlikleri, bağlılıkları, örgüt kültürüne uyumları, iş performansları, geri ve ileri bildirim yapabilmeleri, iş geliştirmeleri, yenilikçi düşünmeleri, işe bütünsel bakabilmeleri, ekip ruhuna sahip olmaları, kültür aktarımları bu sermayenin gücünü ve etkinliğini arttırdığı gibi, işin verimliliğine, kârlılığına, işletmenin değerine direkt olarak etki edecektir. (6)
*Örgütsel sermaye (Yapısal Sermaye):
İşletme yönetimi ve çalışanlar tarafından oluşturulan, işletmenin ürün ve hizmetlerini üretebilmesi için gereken her türlü yazılı olan veya olmayan kuralların ve talimatların tamamıdır. Yapısal sermaye kapsamına işletmenin misyonunu, vizyonunu, stratejik yönetim programlarını, örgüt kültürünü, yönetim felsefesini, iş süreçlerini, organizasyon şemalarını, kurallarını, prosüdürlerini, performans kriterlerini, kalite ve güvence belgelerini, marka patentlerini, lisanslarını, logolarını, amblemlerini, görsellerini, veri tabanlarını, AR-GE çalışmalarını, ticari sırlarını, müşteri ilişkileri anlayışını da ekleyebiliriz. Görüleceği üzere, yapısal sermaye olmadan bir şirketin toplam kalite anlayışından, rekabet gücünden, iç iletişiminden, iç ve dış müşteri mutluluğundan söz etmek mümkün değildir (7).
*İlişkisel sermaye (Müşteri Sermayesi):
İşletmeye katma değer sağlayacak tüm ilişkiler olarak tanımlanabilir. İşletmenin ortakları, yatırımcıları, müşterileri, tedarikçileri, distribütörleri, stratejik ortaklıkları, bayileri ilişkisel sermayeyi oluşturur. Bu sermayeyi oluşturan tüm taraflar ya da paydaşlar, işletme ile uyum içinde, aynı vizyona ve hedefe sahip, birbirini tamamlayıcı bir şekilde hareket etmeli, işbirliğini geliştirmeli ve ilişkilerinde açık, şeffaf ve dürüst olmalıdır. Müşteri ve dağıtım kanalının memnuniyeti, iş hacminin büyümesi, yeni iş alanlarının bulunması, yatırım gücünün yaratılması, büyüme ve yeni stratejilerin oluşturulması büyük ölçüde ilişkisel sermayeye bağlıdır (8).
Entelektüel sermayeyi oluşturan üç bileşenin, her biri ayrı ayrı birer değer ve güç ifade ettiği halde, tek başlarına da yeterli olmadıkları görülmektedir. Her üçünün birlikte olması ve birbirine sinerji yaratması, işletmenin pazardaki gücünü, sahip olduğu markaların ve işletmenin toplam değerini artıracaktır.
Bir işletme maddi varlıklarının sonsuza dek sahibi olabilir; ancak entelektüel sermaye işletmenin sahip olduğu bir demirbaş değildir. Çeşitli nedenlerden dolayı bu sermayeyi yitirilebilir, ya da bu sermeye eskiyebilir. O zaman da entelektüel sermeyenin gücünden söz etmek mümkün olmaz. Günümüzde kendini yenileyemeyen veya geliştirmeyen bazı işletmelerin, ciddi anlamda pazar payı kaybettiklerini görmekteyiz. O halde, entelektüel sermayenin yönetimi ve sürekli geliştirilmesi gerekmektedir.
Entelektüel sermayenin yönetiminde dikkat edilecek birçok konu vardır. İnsan kaynağından başlayacak olursak; işletmelerin yanlış insan politikaları, verimsiz ve başarısız performans değerlendirmeleri, başarıların yeteri kadar değerlendirilmemesi, çalışanların kariyer planlarının yapılmaması, çalışma koşullarının iyileştirilmemesi, sosyal hakların dikkate alınmaması, motivasyona önem verilmemesi veya burada sayamayacağımız kadar birçok nedenden dolayı, çalışanlar işletmelerden ayrılabilir, yerlerine daha az deneyimli veya daha düşük kalibrede insanlar gelebilir. Bu durum entelektüel sermayenin en önemli bileşenlerinden olan insan kaynağının verimsizliğine yol açar ve işletmenin iç iletişiminden başlayarak, müşteri ve tedarikçilerin mutsuzluğuna, verimsizliğe kadar giden bir sorunlar zincirine neden olabilir. İlk başta, insan kaynağı önemsenmeli, insana yatırım yapılmalı, eğitimler ve geliştirme programları uygulanmalı, işletme körlüğüne neden olacak tüm engeller kaldırılmalı, açık bir iletişim sistemi kurulmalı, bilgiler zamanında ve gerektiği ölçüde paylaşılmalı, ücret ve primler zamanında ve günün koşullarına uygun olarak düzenlenmeli, her çalışanın katkı yapabileceği ve fikir verebileceği toplantılar düzenlenmelidir. İnsan kaynağını sürekli geliştirecek ve bilgi anlamında besleyecek işletme içi veya dışından programlar, fuarlar, kongreler, seminerler veya etkinliklere katılım teşvik edilmelidir. İnsan kaynağını yönetmenin ve geliştirmenin daha bir çok yöntemi olduğunu tahmin etmek zor değildir.
Örgütsel (Yapısal) sermayeyi oluşturan tüm unsurlar da sürekli geliştirilmeli, güncellenmeli ve günün koşullarına uygun hale getirilmelidir. Örneğin, sahip olduğunuz bir marka tescil belgesinin bitiş tarihi özenle takip edilmelidir, süresi geçen bir belge geçerliliğini yitirebileceğinden, bir başkası tarafından tescil edilebilir veya zamanında akla gelmeyen ürünler marka kapsamı listesine eklenmediği için, bir başka şirket tarafından, aynı marka altında ürün pazara verilebilir. Zamanında ihracat yapmayı hayal edemeyen işletmeler, yıllar sonra dış pazarlara açılacak büyüklüğe geldiklerinde, kendi markalarının diğer ülkelerde ilgisiz kişiler tarafından tescil edildiğini veya aynı isimde web sitelerinin alındığına şahit olmaktadırlar. Bir başka örneği de işletmelerin iş süreçlerinden verebiliriz; günün koşullarına uygun olarak revize edilmeyen iş süreçlerinden dolayı, işlerin yavaş ilerlemesi, bürokrasi veya aşırı kırtasiyeden dolayı, işletmelerin hantallaşması söz konusu olmaktadır. Bu gibi durumlarda işletmelerin iç ve dış müşterilerin memnuniyetsizliği ortaya çıkacak ve işletmenin eski gücünden eser kalmayacaktır.
Entelektüel sermayenin yönetiminde kuşkusuz göz ardı edilmemesi gereken konulardan birisi de ilişkisel sermayenin korunmasıdır. Yani müşterilerin bağlılığının ve mutluluğunun sağlanması, tedarikçilerle işlerin geliştirilmesi, paydaşlara karşı adil, şeffaf, hesap verilebilir ve zamanında bilgilendirilmenin yapıldığı kurumsal yönetim modelinin uygulanması gibi, unsurların yanı sıra, yönetim veya yeni ürün kararlarını almadan önce müşterilerin de fikirleri alınmalıdır. Keza, son tüketicilere anketler uygulanmalı, sürekli pazar araştırmaları yapılarak, pazarın eğilimleri ve gelecekteki tüketicilerin beklentileri anlamaya çalışılmalıdır.
Entelektüel sermayenin değeri ölçülebilir mi?
Birçok makalede ve kaynakta entelektüel sermayenin ölçümünün bir çok yöntemleri olduğu belirtilmektedir. En basit ve en kolay anlaşılabilir hesaplama yöntemi olan “Piyasa Değeri – Defter Değeri” en çok dikkate alınan bir uygulamadır. Yani bir işletmenin piyasa değerinden, işletmenin defter değerini (Muhasebe kayıtlarında görünen) çıkartırsak, aradaki fark işletmenin sahip olduğu entelektüel sermayenin değerini gösterir. Örneğin, yıllar önce kurulan bir işletme, zaman içinde üretim tesislerine oldukça fazla yatırım yapmıştır. Bugün ise işletmenin piyasa değeri, yıllar içinde yapılan yatırım toplamından çok daha fazla bir değere ulaşmış olabilir. İşte bir işletmeyi pazarda ulaştığı değere taşıyan entelektüel sermaye olmuştur diyebiliriz.
Sonuç olarak, girişimciler her türlü yatırımı yapabilir ve yeni iş alanlarına açılabilirler; ancak entelektüel sermayeyi göz ardı ederlerse, işletmelerin ömürlerinin uzun olmama riski ile karşı karşıya kalabilirler.
Kaynakça
(1)http://www.johnkennethgalbraith.com/
(2) Stewart, T.A. (1991), “Brainpower”, Fortune, June 3: 44.
(3) Petty, R. and Guthrie, J. (2000), Intelectual Capital Litereture, Measurement, Reporting and Management, Journal of inlellectual capital, Vol. 1, No.2
(4) Brooking, A. (1996), Intellectuel Capital Thonson Business Pres., England.
(5) Bontis, N., Keow, W.C.C., Richardson, S. (2000), “Intellectual Capital and Business Performance in Malaysian Industries”, Journal of Intellectual Capital, 1 (1): 85-100.
(6) Abeysekera, I., Guthrie, J. (2004), “Human Capital Reporting in a Developing Nation”
(7) Guthrie, J. (2001), “The Management, Measurement and the Reporting of Intellectual Capital”, Journal of Intellectual Capital, 2 (1): 27-41.
(8) Marr, B., Moustaghfir, K. (2005), “Defining Intellectual Capital: A Three-Dimensional Approach”, Management Decision, 43 (9): 1114-1128.