Enlfasyon ve Merkez Bankası (I)
TCMB bu hafta beklentilerin aksine faiz oranını yükseltmeyince yeniden faiz enflasyon ilişkisi ve TCMB’nin bağımsızlığı sorgulanmaya başlandı. Bu sorgulama ne yazık ki yanlış bir düzlemde yapılıyor. Çünkü bu tartışmalarda anahtar kavram enflasyon oranı, diğerleri bu kavramın etrafında yer alıyor.
Enflasyon Türkiye’de İkinci Dünya Savaşı sonrası dönemde hep sorun oldu. 1970’lerden 2000’li yıllara kadar çift haneli olan enflasyon, ancak 2001 krizi sonrasında tek haneli rakamlara geriledi. Enflasyon oranında gerileme var ancak halen fiyat istikrarı sağlanmış değil.
Bu yılın yaz aylarında TİSK için Doç. Dr. Atilla Gökçe ile birlikte “Enflasyon Hedeflemesi: Kuram Ve Türkiye Uygulaması” başlıklı bir çalışma yaptık. Konu güncelde olunca bu çalışmanın sonuçlarından bazılarını sizlerle paylaşmak istedim.
Enflasyon birçok ülke için uzun süre sorun oldu
Enflasyon geçtiğimiz yüzyılda bazı ülkelerde hiperenflasyon düzeyine vardı. Fakat İkinci Dünya Savaşı sonrasında yaşanan Altın Çağ döneminde enflasyon neredeyse unutuldu. Ancak 1973 yılında BrettonWoods sisteminin çökmesi ile kapitalist ülkeler enflasyonist sürece yeniden girdiler.Ülkeler parasal sıkılaştırmaya dayalı (monetarizm) para politikalarına dönüş yaptılar. M. Friedman’ın “para arzının büyüme oranı” kuralı ile başlayan uygulama, para kurulu ve enflasyon hedeflemesi ile devam etti. Enflasyon hedeflemesi Yeni Zelanda ile başladı ve 24 ülkede politika haline dönüşme şansını yakaladı.
Türkiye’de enflasyon hdeflemesi modeli başarılı sonuçlar verdi
Türkiye’de enflasyon sorununu çözme yönündeki en önemli atak 1999 yılındaki “para kurulu sistemidir”. Para kurulu seçimi 2001 Krizi’ni doğurdu. 2003 yılında önce örtük, daha sonra 2006 yılında açık enflasyon hedeflemesine geçilmesi ile birlikte Türkiye uzun yıllar sonra tek haneli enflasyon oranını gördü.
Enflasyon hedeflemesi Taylor Kuralı’na dayalı, hükümete belirli kısıtlar koyan, Merkez Bankası’na amaç ve araç bağımsızlığı verilmesini gerektiren bir para politikası tercihi. Bundan dolayı da kimi zaman para otoritesi Merkez Bankası ile maliye politikası otoritesi hükümet arasında çatışmalara sebep olabilmekte.
Enflasyon hedeflemesi çıktı (reel GSYH), enflasyon ve faiz oranı arasında ilişki kurmakta. Enflasyon ve çıktı sapmasını engellemek için araç olarak faiz oranı kullanılmakta. Buna göre eğer gerçekleşen büyüme oranı potansiyel büyüme oranını aşarsa, Merkez Bankası faiz oranlarını yükselterek harcamaları, dolayısıyla büyüme oranını aşağıya çekmekte, bu tepki toplam talebin düşmesi nedeniyle enflasyon oranını düşürmekte. Bu mekanizma her zaman işliyor mu? Hayır, teklediği oluyor, bunun da birçok nedeni var. Merkez Bankası’nın bağımsızlığından vazgeçilemez Enflasyon hedeflemesinde kilit kurum Bağımsız Merkez Bankası. Bankanın yasal bağımsızlığının sağlanması, araç ve amaç bağımsızlığını da sağlıyor. Çünkü Banka ancak bu şekilde faiz oranını kullanarak çıktı ve enflasyon sapmasına müdahale edebilmektedir.
Enflasyonda 1 puanlık artış faizde 2 puanlık artış yaratıyor
Araştırmamızda Taylor Modeli Türkiye Ekonomisi için uyguladık, sonuçlar modelin Türkiye Ekonomisi için geçerli olduğunu gösterdi. Araştırmamızın bulgularına göre 2003-2014 döneminde diğer değişkenler sabit bırakıldığında enflasyondaki 1 puanlık artış, yaklaşık olarak 2 puanlık faiz artışına neden olmakta. Dolayısıyla, enflasyon oranı artarken faiz oranlarının düşürülmesi anlamlı bir politika değil. Böyle bir girişim, bırakın faiz oranını düşürmeyi, tam aksine faiz oranını yükseltmekte.
Enflasyon düşmeden faizi aşağıya çekmek alamlı değil
Büyüme oranını yükseltmek için kamu harcamalarının artırılması, ya da TCMB’ye müdahale ederek faiz oranlarını düşürmek ve böylece yatırımları artırma isteği, belli bir gecikme ile sadece enflasyon oranını yükseltmektedir.
Büyüme oranını yukarı çekmek için uygulanan kamu harcamalarını artırıcı maliye politikaları, mali disiplini yani bütçe dengesini bozmakta, bu ise enflasyon oranının yükselmesine neden olmaktadır. Nitekim TCMB 2014 yılından beri sürekli olarak bu konunun altını çizmekte.
Analize döviz kuru dahil edildiğinde, enflasyonun cari faiz oranı üzerindeki etkisi yaklaşık 1 puanın altına inmektedir. Buna göre, enflasyon oranında görülen 1 puanlık artış, faiz oranında 0.93 puan (93 baz puan) artışa yol açmaktadır. Bu da faiz oranını etkileyen en önemli değişkenin çıktı açığı değil, döviz kuru olduğunu göstermekte. Faiz ile oynayarak kur üzerinde etkili olmanın sınırındayız
Belirtilen ilişki nedeniyle döviz kuru artışları enflasyon oranını yükselttiğinden, Türkiye’de faiz oranları ile oynayarak döviz kuru üzerinde etkili olmanın sınırına gelindiğini söyleyebiliriz. Daha açık bir ifade ile, döviz kuru arttığında TCMB’nin faiz oranlarını yükselterek kur artışını engellemesi artık zor gözükmekte. Diğer yandan enflasyon belirsizliğinde 1 puan büyüklüğünde oluşacak artışın cari enflasyon oranı üzerindeki artış yönlü etkisi 0.20 puan olmaktadır. Enflasyon belirsizliğindeki 1 puan artışın büyüme üzerindeki etkisi ise negatiftir.
Haftaya devam edeceğim.
Değerli DÜNYA Gazetesi okurları yeni yılınızı kutluyorum, sevgiyle ve okuyarak kalın.