Engelli olmak iletişime engel değil
Bir olay
Alışveriş merkezlerinin araba park yerlerinde serseri mayınlar olurdu. Mayın dedimse ciddiye almayın, boşta gezen alışveriş arabaları demek istiyorum. Aldıklarını otomobiline dolduran kişilerin çoğu, alışveriş arabasını hemen yana bırakırdı. Eğer park yerinde eğim varsa alışveriş arabası kendi başına hareket eder ve bir otomobile çarparak dururdu.
Bu serseri mayınlara çok güzel, yaratıcı bir çözüm bulundu. Eklenen bir mekanizma ile depozit sistemi konuldu. Bir liralık madeni para koyarak arabayı bağlı bulunduğu diğer arabadan çıkarıyorsunuz. Koyduğunuz bir lirayı almak için arabayı diğer arabaların yanına gidip bağlamanız gerekiyor. Böylece alışveriş arabalarının serseri mayın gibi park yerlerinde dolaşmasının
önüne geçildi.
Tamam, arabalar dolaşmıyor. Ama bu kez de bozuk 1 lira meselesi başladı. Alışverişe gidince yanınızda arabaya koyacağınız 1 lira bulunması gerekiyor. Gerekiyor ama, her zaman da bulunmuyor. Bunun için alışveriş merkezlerinde süper marketler arabalarının başına bir de para bozucu koyuyorlar. Bozdurulacak para çok büyük olursa, ya da paranız olmasa bu kişi size depozitosuz bir araba veriyor.
Yine öyle oldu. Bozuk parayı mağazaya girerken hatırladık. Mağaza girişindeki güvenlikçi kadına “Araba alacağım ama bozuk param yok” dedim. Güvenlikçi kadın sanki ondan para istiyormuşuz gibi irkildi. “Allah versin” der gibi “ Danışmada bozuyorlar” dedi. Başka bir şey de demedi. Güvenlikçi ile iletişim kuramadık. Mağazada çalışmayan birisine de sorsak belki aynı şekilde cevap verecekti. Danışmada da kimse yoktu. Bir süre serseri mayın gibi dolaşıp çevremize bakındık. Sonunda “Müşteri hizmetleri” bölümüne gidip paramızı bozdurduk.
Bir başka olay
Başka bir mağazada idik. Alacaklarımızı alıp kasaya geldiğimizde, kasiyer kızı uyardım. “Bunlar için fatura istiyorum” dedim. Kasiyer kız eliyle “Bir dakika işareti” yaptı. Yandaki komşu kasalara gidip fatura aramaya başladı. “Neden telefon edip de istemiyorsunuz” diye sorasım geldi. Ama boş faturaları bulup getirince, sormaktan vazgeçtim. O sırada kasaya başka bir görevli geldi. Baktım onunla işaretleşerek anlaşıyor. “Ne becerikli kız “ dedim kendi kendime “işaret dili de biliyor”.
Kasada tam bir takım çalışması vardı. Ben satın aldığımız malı kasiyere veriyorum; kasiyer, taratıcıya okutup yana koyuyor; eşim de torbalara yerleştiriyordu. Bir ara eşim “Büyük torba verebilir misiniz?” dedi. Kasiyer hiç oralı olmadı. Eşim bir kez daha tekrarladı. Yine oralı olmadı. Bu kez ben kasiyere elimle de işaret ederek “Büyük torba” dedim. Gülerek torbaları çıkarıp verdi. O zaman durumu anladım. Kasiyerimizin kulağı duymuyordu. Ve neden biraz önceki görevli ile işaret diliyle anlaştığını da anladım. Kasiyer, aynı zamanda dilsizdi.
Son parçayı da verdim. Faturayı çıkardı. Baktı, tekrar yazıcıya koydu. Bir şeyler daha yazdırdı. Baktı ve yüzü, gülümsemesi ile aydınlandı. Eliyle başparmağı yukarıda “Okey” işaretini yaptı. Ödememizi yapıp çıkarken bize gülümsedi. Ses duymamıştık, ama tam anlamıyla iletişimimiz tamdı.
Bir yorum
Yukarıda size iki olay anlattım. Aynı gün, bir büyük alışveriş merkezindeki iki ayrı mağazada geçti. İki görevli ile muhatap olmuştum. Birisi “sözde” sağlam, diğeri ise “engelli”. Ama “Hangisi ile daha iyi bir iletişim kurdunuz?” derseniz sözde engelli ile. O sağır ve dilsiz kız öylesine becerikli, atik –tetik ve sempatikti ki, engeli iletişime engel olmadı.
Çevremizde sağlam gibi görünen bir sürü engelli ile karşılaşırız. Özellikle de söz konusu, iletişim olunca. İletişimde dil ve kulak sağlam da olsa yeterli olmuyor. Birinci mağazadaki güvenlikçinin kulağı ve dili sağlamdı. Ancak iletişimi sağlam değildi.
İletişimde esas olan, yüreğin sağlam olmasıdır. İkinci mağazadaki sağır ve dilsizdi; engelli idi. Ama işini öylesine güzel yapıyor ve beden diliyle kız öylesine güzel bir iletişim kuruyordu ki. Çünkü yüreğinde engel yoktu. Bakın bakalım çevrenize, kaç kişi yürekten iletişim kuruyor?