Enformasyon teknolojisi her yerde
San Francisco sokakları
San Francisco güzel şehirdir. Caddeleri, sokakları daha bir güzeldir. Hatta caddeleri, çok tutulan bir televizyon dizisine (Streets of San Francisco) isim olmuştur. Bu dizide arabaların sokaklarda ve caddelerde birbirini kovalamasını görürdük. Sonunda Michael Douglas ve Karl Malden ikilisi galip gelir, zor da olsa suçluları bulurlardı. Ama San Fransisco'da suçluları bulmaktan daha zor bir şey varmış bugünlerde: Arabanıza park yeri bulmak. Şehirde trafiğin yüzde 30'unu park yeri bulmak için dolaşan arabalar teşkil ediyormuş.
şe New York Times'ın 13 Temmuz tarihli sayısında ilginç bir makale vardı ("Can't Find a Parking Spot? Check Smartphone"). Buraya oradan aktarımlar yapacağım. Aslında bu sorun tüm büyük şehirlerin sorunu. Örneğin, New York şehrinde trafiğin yüzde 28-45 kadarı park yeri bulmak için tur atan arabalardan oluşuyormuş. Manhattan'ın 15 blokluk bir alanda arabalar park yeri bulmak için yılda 366,000 mil yol gidiyorlarmış. Los Angeles'da yapılan bir araştırmada da çarpıcı rakamlar ortaya çıkmış. Bu şehrin iş merkezinde park yeri bulmak için alınan yolla arabalar dünya çevresinde 38 tur atabilirmiş. Boşa giden yakıt miktarı yılda 178,600 litre ve açığa çıkan karbondioksit miktarı 730 tonmuş.
Gördüğünüz gibi park yeri bulmak için arabaların boş yere dolaşması, birçok büyük şehrin sorunu. San Francisco şehri soruna enformasyon teknolojisi ile yanaşıyormuş. Yukarda sözünü ettiğim makaleye göre, şimdi şehri kablosuz (wireless) bir ağ ile donatıyorlarmış. Şehirdeki 24000 park metresinin 6000 kadarını bu uygulama içine sokmuşlar. Sistem, park yeri boş olduğunda sinyal yollayacakmış. Bunu da sürücüler ellerindeki akıllı-telefonlarındaki şehir haritasına bakarak veya caddelerdeki levhalardan görebilecekmiş.
San Francisco'da park yerlerine University of California- Berkley'de geliştirilmiş "smart-dust" denen bir teknoloji uygulanıyormuş. Kaldırıma 4X4 inçlik "bump" adı verilen plastik aygıtlar yapıştırılıyormuş. Bu aygıt algılıyor ve algıladığını yayımlıyormuş. Park yerinin boş olduğunun yanında akan trafiğin hızı hakkında da veri toplayıp merkeze yollayacakmış. Bu aygıtla hava kalitesini ve ses kirliliği ölçülebiliyormuş. Silah sesi veya arabaların çarpışması gibi olağanüstü bir ses olduğunda da mesaj gidecekmiş merkeze. Aygıt pille çalışıyormuş ve 5-10 yıl bakım istemeyecekmiş.
Bir yorum
Herkesin otomobilinin olması güzel bir şey, özgürlük demek. Atla otomobiline şehirdeki işine git, alışverişe git. Otomobil yokken de insanlar şehirlere gelirmiş. Ama ya atları eşekleri ile, ya da yayan gelirmiş. Atlarını eşeklerini bağlayacak bir yer bulurlarmış. Şimdi otomobillerini koyacak yer bulmaları zor. Bulabilmek için de "seten atı" gibi dolanıyorlar. Bunun getirdiği bir büyük maliyet var. Harcanan yakıt, kirlenen hava, eskiyen otomobiller ve yıpranan sinirler. Bu maliyeti azaltma çabalarında teknoloji devreye girmiş.
Yukarıdaki teknoloji acaba bizim şehirlere uygulanabilir mi, uygulansa ne olurdu diye düşündüm. Herhalde plastik aygıtlar yeşile boyanırdı. Başbakan, bakanlar ve büyükşehir belediye başkanının katıldığı görkemli bir açılış merasimi yapılırdı. Dualarla yapılan açılışta deve kesilir, gündüz havai fişek gösterisi olurdu. Konulan aygıtlardan daha fazla sayıdaki billboardta belediyenin bu hizmeti duyurulurdu. Her aygıtın başına bir tane de cep telefonlu parkçı konurdu. İnsanlar arabalarını çift sıra park edip anahtarı parkçıya teslim ederlerdi. Zavallı alet de bir güzel şaşırırdı. Eskiciler bu aygıtları yerden söker, semt pazarlarında satışa çıkarırdı. Minibüsçüler aygıtları dikiz aynasına asardı. Kanalizasyon, havagazı ve su için yapılan kazılarda bu aygıtlardan bir kısmı telef olurdu. Diğer bir kısmı ise yağan yağmurda kalkar, suyun üstünde yüzerdi. TV sunucusu canlı yayında sahadaki muhabire büyük bir kahraman edası ile sorardı: "Sen kaç tane yüzen aygıt saydın?" Fırsat kaçırılmaz, "akıllı toz" (smart-dust) vergisi konurdu. Teknolojiyi böyle uygulardık.