Enflasyonun ateşi düşer (mi?)
Ekonomist olmasak da herkes soruyor; döviz, faiz ve enflasyon daha ne kadar yükselecek? Veya ne zaman düşecek? Döviz kurları ve faizdeki artışın da ne kadar artacağı veya gerileyeceğini yorumlamak çok kolay değil. Ancak, enflasyon hakkında yorum yapmak için ekonomist olmaya gerek yok.
Talep enflasyonu ve arz enflasyonu olmak üzere iki tür enflasyon söz konusu. Bazen arz enflasyonu bazen ise talep enflasyonu ile karşılaşabiliyoruz. İlginç olanı ülkemizde yaşanan enflasyon hem arz enflasyonu hem de talep enflasyonu ve ikisini de birbirinden ayırmak veya ikisiyle birlikte mücadele etmek o kadar da kolay değil.
Eski CB Süleyman Demirel zamanında doğru bir yorum yapmıştı
Enflasyon belası belli aralıklarla ve uzun yıllardır Türkiye’nin gündeminden düşmüyor. Bunun en önemli nedeni ise, az üretim/çok tüketim olarak kendini gösteriyor.
Detayında ise nüfus artışı, işsizlik, sosyal ve kültürel sorunlar, gelir dağılımındaki dengesizlik gibi etkenler sıralanabilir. Eski Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel 1991 yılındaki bir demecinde enflasyon hakkında şunları söylemişti; “Türkiye’nin birinci sorunudur enflasyon.
Hakikaten bugün, enflasyon dediğiniz; halk günlük yaşar, halkın birinci sorunu geçim sıkıntısıdır. Enflasyon devletleri yıkan bir olaydır. Milletleri içinden bozan bir olaydır. Enflasyon sadece pahalılık olayı da değildir. Ahlakı bozar; borcu olan borcunu ödemez, alacağı olan alacağını alamaz. Onun için batılılar, enflasyona bir numaralı halk düşmanı derler. Tek kollu canavar derler. Batı enflasyondan fevkalade çekinir.”
Faiz artışı enflasyona çare olabildi mi?
Ekonomide bir kural vardır, enflasyonu düşürmek için faizleri artırmak, tüketimi kısmak ve tasarrufa gitmek gerekir. Ancak, ülkemizde son iki yıldır faiz artışı devam etmesine rağmen enflasyonun ateşi düşürülemiyor. Çok ilginç olanı, döviz kurları artıyor, faiz artıyor, enflasyon da artıyor.
Faiz artışı tek başına enflasyona çare olmaz ancak hızını kesebilir. Asıl olan; başta kamu harcamaları olmak üzere tüketimi kısmak, tasarruflu teşvik politikaları geliştirmek, sosyal siyasal ve ekonomik sorunların çözümü için gerçek anlamda yapısal reformların hayata geçirilmesidir.
Piyasayı dinlemek ve anlamak gerekiyor
Bu haftaki yazımı, konuyla ilgili bir anekdotla tamamlayayım. Yıl 1974, İstanbul Sirkeci’de gündüz tezgâhtarlık yapıyor, akşamları ise Sultanahmet Ticaret Lisesi’ne gidiyordum.
Benzer şekilde, gündüz babasına ait işyerinde çalışıp akşam Sultanahmet Endüstri Meslek Lisesi’ne giden bir arkadaşım vardı. O arkadaşımla lise yıllarından sonra yollarımız ayrıldı. Yıl 2000, arkadaşımla yollarımız tekrar kesişti. Ben mali müşavirlikten terfi ederek Yeminli Mali Müşavir olmuştum.
Arkadaşım ise, çok çalışmış üretmiş binlerce kişiye iş imkânı yaratmış, Türkiye genelinde 60’ın üzerinde bayisi olan ünlü bir markayla ticarette önemli bir yere gelmiş saygın bir iş adamı konumunda. Geçenlerde bu arkadaşımla sohbetimizde bana dedi ki; ülkemizin ekonomik hali beni çok üzüyor, her gece televizyonlarda profesörler, ekonomistler, ekonomist olmayanlar saatlerce konuşuyorlar ancak hiçbirinin söylediğinden olumlu bir netice çıkaramıyorum.
Devamında dedi ki; bilim adamlarına saygım var ancak, devlet yetkililerinin ekonomik konularda karar alırken piyasanın içinde olan bizim gibi iş insanı ve sizin gibi meslek mensuplarını da dinlemesi ve anlaması gerekmez mi? Peki dedim, sen bir tüccar olarak enflasyon canavarı hakkında ne düşünüyorsun? Arkadaşım dedi ki; bu durumlarda az tüketim çok tasarruf ilaç olabilir. Ülkemiz 85 milyon kişi ve hepsi çalışmıyor, üretmiyor.
Ancak, tümü tüketiyor. Bir defalık lüks harcamadan, bir defalık bir giyecekten, bir defalık bir yiyecekten, bir defalık israftan kaçınalım, enflasyon canavarı aç kalır ve can çekişmeye başlar. Ben de dedim ki, bu anlamlı önerini destekliyorum, ancak ülkemizde tüketimin %80’i gelir düzeyi yüksek olan %20’lik kesim tarafından yapılıyor. Bu haftaki mesajımız biraz da gelir düzeyi yüksek olanlara olsun!